Deniz Durukan
Rashit: 'Punk güzel bir fikirdi ve bu fikir hâlâ hayatta'
1993 yılında punk rock grubu olarak Kadıköy’de kurulan Rashit, ilk başlarda underground sahnede bilinse de asıl çıkışını 1999 yılında Kod Müzik’ten çıkardığı, ilk yasal punk albümü olarak tarihe geçen “Telaşa Mahal Yok” adlı albümle duyurdu. Bu albüm müzik camiasında, deyim yerindeyse büyük bir gürültü çıkarmıştı. Tam da punk’ın vaat ettiği hızlı, enerjik, eylemsel bir gürültünün sesiydi bu. Yaratılan melodik atmosfer buranın duygusuyla da sesleniyordu. Buraya dair ritmin, hissiyatın punk müzikle buluşması Rashit’in seçilir ve kalıcı olmasını sağladı. Şimdilerde, grup 30. yılını kutlarken, farklı müzik anlayışlarından birçok müzisyen Rashit şarkılarını düzenleyip, yeniden yorumluyor. Toplamda otuz beş şarkının olacağı tribute albümün halihazırdaki on beş şarkısı “RaShit Greatest Shits” adıyla internet üzerinden yayınlandı bile.
Rashit’in şarkılarını yeniden yorumlayan Teoman, Güneş Özgeç, Dört X Dört-Volkan Başaran, BabaZula, Can Temiz, Domuz, Melis Yalman, Levent Özer, Direc-t, Mordi, The Ayılar, Suspect, Rain To Rust, Stolen Goods From British Museum, Yağmur Aslan-Kublai Kapsalis bambaşka bir ruh katmış bu parçalara. Her müzisyenin sesinde bu şarkılar farklı anlamlara kapı açmış. Ada Müzik’in projelendirdiği bu çalışma, bir grubun müzikal yolculuğunu diğer müzisyenlerin sesinde, duygusunda buluşturuyor. Devamı da gelecek.
Yakın zamanda beşinci albümünü de çıkaracak olan Rashit’ten Tolga Özbey, Oğuz Taktak ve Orkun Tunç’la buluşarak müzikal serüvenleri üzerine konuştuk:
Şarkılarınız farklı tavırdaki müzisyenler tarafından tekrar yorumlanıyor. Nasıl oluştu bu fikir?
Tolga Özbey: Aslında bu proje Rashit grubunun 30. yılına özel olarak Ada Müzik’ten geldi. Onların da sanatçı önerileri oldu; biz genelde yakın arkadaşlarımız, geçmişte aynı sahneyi ve duruşu paylaştığımız sanatçıları ve grupları tercih ettik. Bir de yeni dönemden sevdiğimiz genç isimleri önerdik. Sağ olsunlar, her biri bu projede yer almanın onları mutlu edeceğini söylediler.
Oğuz Taktak: Gerçekten gurur verici bir çalışma oldu bu. Ada Müzik'ten böyle bir fikir geldiğinde şaşırmadım dersem yalan olur. O kadar yaşlı mıyız ya da bizim şarkılarımız başkaları tarafından yorumlanırsa ne olur, kimler yorumlar diye düşündüm. Benim için karmaşık bir durumdu. Sonuçta, beklediğimden çok ama çok daha iyi bir işin ortaya çıktığını söylemeliyim. Sanatçıların hemen hepsi arkadaşlarımız zaten, pek çoğuyla 20 yılı aşkın süredir aynı yolda yürüdük; bir kısmı da oldukça genç arkadaşlar ve onların enerjisi hepimizden daha iyi.
Şarkıların hem düzenlemeleri hem yeni yorumları oldukça etkileyici. Her biri bambaşka bir tınıya, forma dönüşmüş. Hatta şarkıların bir kısmını tanıyamadım. Özellikle BabaZula, Levent Özer ve Can Temiz’in yorumlarına bayıldım. Siz bu farklı yorumları dinleyince ne hissettiniz? Kendinize dışarıdan bakmak nasıl bir duygu?
Orkun Tunç: Daha önceden internet ortamında şarkılarımızın başkaları tarafından yorumlandığını görmüştük ama profesyonel yorumlar böylesine şaşırtmamıştı. Bir yandan da, ne kadar çok biriktirmişiz, onu fark ettim. Bugün bir rock grubu kurup bunca şarkıyı bir araya getirmek mucize gibi bir şey.
Oğuz: Sana katılıyorum Deniz. Zaten çok iyi müzisyenler yorumladı, demek ki şarkılar da fena değilmiş; çok güzel işler çıktı ortaya. Saydığın isimlerle ortak hatıralarımız var. Ne kadar gurur verici, gerçekten anlatamam. Buradan tekrar tekrar teşekkür ederiz her birine.
Tolga: Punk rock ile başlayan müzikal maceramızda, geçen yıllarda post punk, goth, indie-alternatif rock gibi birçok soundu harmanlamayı başarmıştık. Bu projede aslında çok geniş yelpazedeki sanatçı ve grupları etkilemiş olduğumuzu fark ettim. Nihai kayıtlar bizi çok mutlu etti. Herkes kendi sound’unda, tamamen bağımsız olarak işledi, yorumladı şarkılarımızı. Kendi şarkılarımızı bu şekilde duymak, üzerlerinde yeniden düşünmemize neden oldu. Bence bizden öteye, bambaşka bir noktaya taşıdılar Rashit külliyatını. Büyük haz alıyorum kendi adıma her birinden.
1990’ların sonu, 2000’ler Türkiye’deki rock müzik ve türevlerinin, punk müziğin ivme kazandığı bir dönemdi. Siz de o dönemin önemli isimlerisiniz. Dünden bugüne baktığımızda müzikteki melodik yapının geri plana itildiğini görüyoruz. Eskiye oranla ana akım pop esintili, elektronik altyapılı şarkıların daha önem kazandığı bir dönem bu. Aynı zamanda türler arası geçiş de söz konusu. Punk müzik de değişimden etkilendi. Neler oluyor?
Oğuz: Punk felsefesinin modası asla geçmez. Kalbinde, ruhunda, aklında, kurallara, normlara uymayan ve etrafında dönen dümenin farkına varan insanlar hep olacak. Onlar da bir şekilde haykırmaya çalışıyorlar. Müzik tarzından bağımsız olarak, istediği şekilde karşı koyan insanlara da punk diyorum ben.
Orkun: Artık pop da punk. Hip-hop da punk. Görsellerde, videolarda, sözlerde, beat’lerde… Her yerde punk mevcut. Ben açıkçası, kendi adıma, oturup “müzik ne kadar kötüye gidiyor” diye düşünmüyorum. Bugünün de kendine özgü ciddi müzisyenleri var. Tyler The Creator da punk benim gözümde, Kanye West de. Artık türler yok oldu: Herkes her şeyi yapabilir.
Tolga: Punk güzel bir fikirdi ve bu fikir hâlâ hayatta… Önerisi şuydu; kendin yap, kendi kendine yap. Bu bir sounda hapsolmak demek değildi. “Do it yourself” fikri yeşerdi ve punk’ı artık sinemada, edebiyatta, grafitide, modada ya da müziğin herhangi bir tarzında görmek mümkün. Karşı koymak, bir duruş olarak her zaman var olacaktır. Bu insanın hayatta kalma biçimi, yani direnmek demek.
Direnmek zaten şarkılarınızda da öne çıkan meselelerden biri. Şarkılarınızda işlediğiniz çevresel sorunlar, küreselleşen ekonomi, sistem, hak, hukuk, sansür, savaşlara karşı tutumunuz zaten karşı çıkışın merkezinde yer alıyor. Dünden bugüne dile getirdiğiniz meseleler katlanarak şiddetini artırmış durumda. Ve her anlamda bir şiddet sarmalının içindeyiz. Nasıl hissediyorsunuz kendinizi?
Oğuz: Bazen çaresiz hissettiğiniz anlar olmuştur; şimdi sürekli bu duyguyla yaşamaya mecbur bırakıldık.
Tolga: Biz evrensel doğruları savunduk. Yaşadığımız toplumda gördüğümüz yanlışlıklarla, kendi kaba saba genç ve dinamik karşı koyuşumuzla başa çıkmaya çalıştık. Bir sonuca varmak gibi bir gayemiz olmadı hiç; o yüzden Rashit’in mücadelesini kaybettiğimiz bir savaş gibi asla görmedim. Biz vardık ve bu toplum bizi istemiyordu. Bir varoluş mücadelesi verdik, hâlâ da aynı mücadele içindeyiz. Biz bir geleneğin parçalarıyız; belki binlerce yıl daha sürecek bir mücadelenin… Kalbimiz soldan attı hep.
Orkun: Korku haberciliği yapmayı sevmiyorum ama her gün yaşananlara baktığımda, bu ülkenin giderek uçurumun çok daha dibine sürüklendiğini, hatta çoğu zaman geri dönülmez şeyler yaşadığını hissediyorum. Sanat bence konu dışı. Bebeklerin, âlem yapmak için üç kuruş paraya satıldığı, sokakta yaşamaya çalışan o güzel hayvancıkların uyutulduğu, katillerinin göz önünde olduğu ama yakalanmadığı, çocuk, kadın cinayetlerinin cirit attığı bir dönemde, sanat konuşmak bana manasız geliyor. Böyle bir topluma değil sanat, birkaç mb’lık mp3 dosyası bile fazla… Ha, öte yandan, gençlerin arasında aklı çalışan, geleceğe umutla bakmak isteyen ama uyuşturucunun, alkolün ve hedonizmin etkisinden kurtulamayanlar da yok değil. Eskiden söylediğimiz gibi, freni patlamış araba son süratle yokuş aşağı ilerliyor. Ülkenin her şeyi bozuldu, kolay kolay da düzelmez.
“Çarpışan Otolar” adlı şarkınızda geçen “yok etmeden yeniden yapılanmadan söz edilmez ki” sözlerinden yola çıkarak sormak istiyorum: Sahiden yeniden bir yapılanmadan söz etmek mümkün mü? Ya da “hangi yeni” diye sorabilirim. Bu şarkının yazıldığı dönemdeki algınızla şimdiki algınız arasında değişim oldu mu?
Tolga: Gençken anarşist ve nihilisttim. Bunun etkileri zaman içinde beni, kendimi dahi yok etmenin eşiğine sürükledi. Kendimi yok ettiğime memnunum, şimdi daha sakinim. 50 yaşına merdiven dayadım ama hâlâ bu savın doğruluğuna inanıyorum: Yeni bir başlangıç olmasını istiyorsanız eskisini yok etmelisiniz. Çok sancılı olacaktır ama yenilikler ancak buradan doğar.
Oğuz: 2006 yılında yayınlanan “Çarpışan Otolar” şarkısında söylediklerimize katılıyorum. Yeniden yapılanmanın tek yolunun mevcut sistemin yok edilmesi olduğuna inanıyorum. Revizyon yapmanın mümkün olmadığını düşünüyorum.
Orkun: Ben artık kıyametçi bakıyorum. Yok etsen de kötülük haşere gibi gene ürer. Bir de neyi yok edeceksin? Önce muhaliflerden başlamak lazım. Çünkü yalan söylüyor çoğu. Umudum pek yok. Düzelme belirtisi de göremiyorum. Fanusun içinde yaşamaya devam ediyorum. Eşim, ailem, müziğim ve işim. Müzikten başka hiçbir şey bilmiyorum ben bu hayatta. Ölene kadar da bunu yapmaya devam edeceğim.
O halde “Zor Günler” şarkısında dediğiniz gibi, sıkalım mı dişimizi? Aslında kaybedecek vaktimiz de yok sanki.
Oğuz: “Zor Günler” şarkısında dişimizi sıkmamızı söylerken, devamında bir sonuca varamayacağımızı, sadece ömrümüzden bir gün daha eksileceğinden söz ediyoruz aslında. Bize gerçek diye sunulan klişelere sabır göstererek sadece zaman öldürüyoruz.
Orkun: “Zor Günler”i yazdığımız dönemde yine bir umut vardı bence. 2000’lerin ortaları. Instagram ile beraber çoğalan egoizm, hedonizm, benmerkezcilik her şeyi yok etti. Gençlerle konuştuğumda, sadece günü kurtarmak istediklerini görüyorum. Ve hiçbir şey yapmadan para kazanmak.
Bitcoin’e tapıyorlar veya üye oldukları kumar sitelerine. Ben onların yaşlarında poker oynamayı bilirdim ama sosyalleşmek ve gülmek eğlenmek için oynardım. Şimdi Discord’dan 18 yaş altı kızları kandırıp kötü şeyler yapmayı hedefleyen, playstation oynarken, oynadıkları çocuklara zorbalık yapıp, onların kötü anlarının videolarını çekip eğlenen gençler var. Zor günler bitecek gibi görünmüyor, muhtemelen ömür de yetmeyecek. Ha ayrıca beni ilgilendirmiyor da. Bunları söylerken “Boomer” gibi görünmek de istemem. Ama gerçek bu!
Tolga: Hayat sıktıracak zaten dişlerimizi ama sonunda kim gülümseyecek hep birlikte göreceğiz. Tüm kötülük imparatorlukları geçmişte kendi pislikleri içinde yıkıldılar. İnsanlık tarihi bunu defalarca yaşadı, aksi mümkün değil.