İnci Hekimoğlu
Meğer Davutoğlu CHP’ye de başkan olabilirmiş
Suriye ve Irak’taki "terör" tehlikesine karşı tek yürek olmuşlar, "tek partileri ‘al bayrak’ partisiymiş"!
Uluslararası terminolojide bile "terör" kavramının içeriği konusunda uzlaşılmamışken, ABD’nin şaibeli 11 Eylül sonrası siyasete ana gövde olarak entegre ettiği "terör" tanımının peşine takılan Türkiye, o günden bu yana içeride dışarıda ABD ile paralel hareket etti.
Şimdi kendi ülkesinde bile "deli" diye tanımlanan Trump’ın bir iki tweet’i üzerinden gösterilen "bağımsızlık, egemenlik" hamasetiyle muhalefetin tek sıra olması gülünç gelebilir ama aklımızla dalga geçmekte ısrar etmeleri gülünç değil tabii ki.
İşin aslı CHP başta (HDP dışında) bütün ‘muhalif’ partiler, şimdiye kadar Meclis’e gelen savaş tezkerelerine (1 Mart hariç) destek vererek, Davutoğlu’nun Orta Doğu politikasını sürdürdüler, sürdürmeye devam ediyorlar.
Yani eski başbakan "stratejik derinliğin" mimarı Ahmet Davutoğlu iktidarda değil ama fikirleri hem iktidar ediyor hem muhalefet. Meğer Ahmet Davutoğlu CHP’ye de başkan olabilirmiş.
CHP, bu tezkereye onay vererek yalnız Suriye’de girişilen işgal politikasının değil, Türkiye’ye konuşlanan cihatçı çetelerin, içeride uyuyan IŞİD’ci çetelerin ülkede dökeceği kanın da AKP-MHP bloku ile birlikte sorumlusu oldu.
Tezkerede hiç tartışılmayan bir kısım var ki, Suriye’ye asker göndermek kadar vahim.
"Al bayrak" partisinde toplanan muhalefetin, yabancı askerlerin Türkiye’de konuşlanmasına "milliyetçilik" adına "evet" demesi de ayrı bir ironi olarak kayda girdi.
Bakın CHP "evet" diyerek nelere onay verdi:
"Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması…"
"Kim bu kuvvetler" diye sorma gereği bile duymayan muhalefetin ülkeyi kayıtsız şartsız teslim ettiği, Cumhurbaşkanının sınırsız-sorumsuz yetkileri ile kullanılacak güçler, gelmekte olan felaketi haber veriyor.
Buyurun Cumhuriyet’ten:
"Adını ‘Suriye Milli Ordusu’ olarak değiştiren eski Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) bağlı Hamza Tümeni askerleri, olası harekât öncesi Türkiye’ye hareket etti. Ceylanpınar’da konuşlanacak Milli Ordu’ya bağlı Hamza Tümeni’nde görevli 14 bin askerin peyderpey harekâta katılacağı bildirildi."
Orta Doğu’yu iyi bilen gazeteci Fehim Taştekin’in Diken’deki anlatımıyla "Suriye Milli Ordusu" denilen yapı "eski El Kaideciler, selefi cihatçılar, ‘ılımlı’ selefiler, siyasal İslamcılar, ılımlı İslamcılar, kendilerini hâlâ devrimci diyen ÖSO kalıntıları, savaş ağaları, fırsatçılar, macera arayanlar, paralı askerler ve MİT’in yönlendirdiği çevrelerden oluşuyor."
Yine Taştekin’in "bir çoğunun sicili etnik ve mezhebi temizlik, sivil katliamı, işkence, infaz, adam kaçırma, hırsızlık, yağma, kötü muamele ve istismar suçlarıyla dolu. Alevi düşmanlığı hepsinde ortak. PYD-YPG karşıtlığıyla nükseden Kürt düşmanlığı da yaygın. Hıristiyanlar da bu grupların elinden az çekmedi" dediği bu gruplar artık CHP eliyle de meşruluk kazanarak, CHP’nin milli ordusunun birer resmi müttefiki oldular.
Yalnız Suriye’de değil içeride de savaş aparatı olarak, başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere kan dökmekten çekinmeyecekleri açık. Hele ki yarın dengelerin nasıl değişeceği hiç bilinemeyen bir Orta Doğu bataklığının derinlerine ilerlerken.
CHP tezkereye onay vererek, aynı zamanda iç siyasetin zorba rejim lehine yeniden organize olmasını sağlarken, "savaş" bahanesiyle demokratik güçlere karşı girişilecek operasyonların da destekleyici oldu. Ama yalnız CHP yönetimi değil, neredeyse tamamı "evet" diyen milletvekilleri ve şimdiye kadar demokratik kamuoyunda "itibar" kazanmış isimler de.
Bundan böyle CHP ile ne yeni anayasa çalışmaları, ne demokratik sistemin yeniden inşası üzerine bir diyalog kurulması ve güven zeminin doğması mümkün olur.
"Anayasaya aykırı ama evet", "İçim yanıyor ama evet" diyen CHP bundan böyle Türkiye demokratları ve Kürtlerin bir daha "bağırlarına taş basmayacağını" tahmin ederek bu kararı aldığına göre geleceğinin bu rejimde olduğuna ikna olmuş.
Artık rejimin simgesi, AKP’nin savaş tamtamı Mehter Marşı’nı da parti repertuvarına alır CHP.
Partinin demokrat tabanının, özellikle de umut veren CHP’li gençlerin partileriyle olan ilişkilerinin nasıl etkilendiğini kuşkusuz önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Merak ettiğim tek şey var.
Avrupa sosyal demokrat partilerini incelettiği, partiyi bu yönde dönüştürmek için çalışma başlattığı açıklanan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu Çubuk’taki radikal uyarı mı, Devlet Bahçeli’nin hasta yatağından ilettiği tehdit mi ikna etti?
Yoksa dokunulmazlıkların kaldırılmasında olduğu gibi ‘esrarengiz’ bir telefon mu?