Memlekette Mıgırdiç adında yaşamak

Mıgırdiç’i tanımak istiyorsanız az olanların sesini duymalı ve tarihle yüzleşmeye önceden kendinizden başlamalısınız.

"Yarın normalleşmeye hazır mısınız...
Bir insana dengesini kaybettirip, sonra da normal davranmasını bekleyemezsiniz."
John Steinbeck


Bu yazımda Ermeni ve Hıristiyan kimliği olan birinin hayatında yaşayacağı bazen komik ama çoğunlukla trajik konulara değineceğim. 

Biliyorum ki bu sitede özellikle Ermenileri az ya da çok tanıyanlar var. Benim dışımda Ermeni yazarların da bulunduğu, bizlerin nüfus ortalamasına göre sayımızın çok olduğu bir site. Fakat günlük hayatta ‘Neler yaşıyoruz?’ diye merak edenler için bu yazı eminim tatmin edici olacaktır…

Dünyaya gelip, hastaneden ilk çıktığınızda gariplikler başlar.  "Adını ne koyalım?" sorusu vardır sırada. Anne ve babanın gönüllerinden geçen sevdiği bir ad vardır. Mıgırdiç ismine karar verirler. 

Fakat hemen akil bir aile büyüğü söze başlar:

"Gençler, adı harika ama bu çocuk erkek çocuk. Yarın askere gidecek. Bir Türk adı da koysanız."  Bunun üzerine Mıgırdiç adının  yanına genelde en çok tercih edilen "Can" eklenir. Özellikle yeni neslin ikinci adlarında ‘Can’ ismine çok sık rastlarsınız…

Mıgırdiç hemen daha bebekken vaftiz olur ve o artık Hıristiyan’dır. Kimse kendisine "Yav Mıgırdiç, sen hangi dinden olacaksın?" diye hiçbir dinde olmadığı gibi sormaz…

Mıgırdiç parka gider ve yarım yamalak konuşmaya başlar. Bazı kelimeleri Ermenice, bazılarını da Türkçe söylemeye başlar. Parkta oynarken birlikte oyun oynadığı çocukların aileleri adını sorunca Mıgırdiç’in annesi hemen atlar: "İsmi Can…" 

Mıgırdiç aslında kimlikte adının başka olduğunu o yaşta idrak edemez. "Bana niye Can diyorlar?" diye kendince Araf’ta kalır. "Ben sokakta Can, evde Mıgırdiç’im" diyerek bu duruma adapte olur. Bu kodlamayı, yetişkin olmama rağmen benim halen sokakta "Anne", evde "Mama" demem üzerinden daha da iyi anlayacağınızı düşünüyorum.

Tabi okul çağı gelir. Ermeni okuluna yazılırken ailenin, çocuğun Hıristiyan ve elbette Ermeni olduğunu ispatlaması gerekir. Bu ispatın onaylaması da devletin elindeki Kod kimlik haritasıyla olur. Ve Mıgırdiç Kod 2 olarak okula başlar…

Okulda kendisine benzer kimlikte olanlar dışında başka pek insanla karşılaşmaz. Anadilini öğrenir ve dinle ilgili kültürel açıdan bilgiler alır. Sınıftaki öğrenci sayısı azdır. Ermeni okulu sayısı zaten azdır. Herkes neredeyse birbirini tanır. Ermeni kimliğinden farklı kimlikte olanlar, Milli Eğitim’in görevlendirdiği öğretmenlerdir sadece.

Bir gün bir öğretmen çıkar ve bir piyes yapmaya karar verir. Öğretmen, Mıgırdiç’e "Büyüyünce Polis Olacağım" şarkısını polis kıyafetiyle söyleterek rol verir. Televizyonda gördüğü, adalet dağıtan bir polis olmak heyecan verir ikinci sınıftaki Mıgırdiç’e. Fakat aile hocayla konuşur: "Hocam, biliyorsunuz biz polis, asker veya çöpçü kadrolarında olamıyoruz. Başka bir rol verseniz." Mıgırdiç üzülür bu duruma…

Dördüncü ve beşinci sınıflara geldiğinde sosyal dersi başlar ve tarih öğrenirken ailesinin anlattığı Ermeniler pek yoktur.  Hatta olduğu yerlerde işgalci ve kötüdür. Mamasına sorar: ‘’Mama, biz Yozgat‘lıyız. 700 yıldır oradaymışız. Ama Ermeniler Yozgat’ı 100 yıl evvel işgal etmiş deniyor.’’ 

Hadi ver cevap verebiliyorsan çocuğa…

Biraz büyür ve LGS’ye girer. Bir Anadolu Lisesi’ni kazanır.  Öğretmenler alışık olduğundan farklıdır. Öğrenci sayısı fazladır. Akvaryumdan okyanusa geçen bir balık misali, bir anda kalabalık dünyayı da görür. Okulun ilk gününde hoca ismini okur. Mıgırdiç Can Değirmenciyan…

Hemen sorular gelir: "Ya sen nerelisin? Nerden geldiniz?". O yaşta bir çocuğun cevaplamaktan çekineceği sorularla karşılaşır. "Ben Hristiyan’ım demek mi daha kolay ya da Ermeni’yim demek mi daha kolay?" sorusunu kendisine sorar. Kararına göre cevap verir.  Tabii toplum olarak az bırakılmış bir halkı tanımadıkları için çoook garip sorularla karşılaşır. Arkadaşları adını telaffuz edemez. Mıgırdıç olur bazen ya da daha garip okunuşlar. En sonunda Can diye seslenmek istemeyenlere Mıgır denmesinin yeterli olduğunu söyler ve Mıgırdiç adı Mıgır olmaya evrilir.

Gençlik yıllarında elbette kadın arkadaşları da olur. Bu durumda bir Hıristiyan’la flört etmek farklı olanı merak etme açısından bazen avantaj da sağlayabilir. Fakat bir yandan da gavur olarak belleklere işlenen biri olduğundan dolayı çoğu kadın arkadaşı kendisinden uzak durmaya çalışır…

Neredeyse her tarih dersinde ders kitabında, "Zalim Bizans, İşgalci Ermeni ve Rum" ifadeleriyle karşılaşır. Dersten sonra sınıf arkadaşları ile olan iletişimi bazen soğuk hale gelir…

Biraz da askerlik hikâyeleriyle devam edelim. Bir dönem özellikle tüm az olanlar aynı yerlere giderdi. Kars, Erzurum Aşkale bunlardan bazıları. Tarihi bir trajedinin merkezine neden özellikle yollanılır? Bu sorunun cevabını bulabilmiş değilim…

Askere gidince komutan sorar: ‘’İçinizde sünnetsiz var mı?’’ "Desem mi, demesem mi?" diye durur düşünürsün. "Bunların benim şe…….’le ne işleri var ki?" Cevap verirsin, "Var. Ben Hıristiyan’ım."  Komutan anlayış gösterse de erler seni nerdeyse gay olarak kabul eder. "Ya biliyor musun? Sünnetsiz biri varmış." sözleri kulağına gelir. Erkek adam sünnet olur fikri kafasına kodlanmıştır. Bu durumda " O zaman tüm Avrupa ne?" diyen olmaz…

Askeri eğitimlerde kimliğine dair küfürleri çok fazla duyarsın. Belli bir zaman sonra zaten bu durumu sorun dahi etmezsin. 

Askerlik biter ve kendi kimliğin dışındaki insanlarla arkadaşlıkların artar. Bir arkadaşının düğününe gider ve etraftaki kız anneleri bakışlarla keser. Sonra bir öğrenirler Ermeni ve ecnebisindir artık. Gelecek kısmetler de uçaaaar gideeeer…..

Tabi sorarlar hafızalara işlenmiş durumları. "Siz neden zengin değilsiniz?" La kardeşim, bizler nasıl zengin olalım?

1915’ten sonra bize kalan en büyük zenginlik hayatta kalan dedemiz, ninemiz olmuş. Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olaylarından sonra kazandığımız 3-5 malı da oralarda kaybetmişiz… 

En acı soru da şu olur: "Avrupa neden size yardım etmiyor?" "Baba neden yardım etsin?" diyerek cevap vermeye başlarsın. Bizler sanki, bulunmaz Hint kumaşı mıyız …?

Size dost gibi yaklaşan kişilerin soruları olur. 

- Abi sen Ermenice biliyor musun? 

- Heee, biliyorum. 

- Abi sen bizim köye gelsene.

- Hayırdır?

- Abi benim elimde bir harita var. Ermenice diyorlar, bir okusan. Sizin defineler varmış burada.

Sinirlenir ama sakin bir dille, "o defineler lanetli lanet var üzerinde" diyerek engellersin…
Tabi bir de Hıristiyan olduğundan dolayı, papaz büyüsü hikâyesi vardır ama bu geyiğe girmeyeyim…

Yaşın ilerler ve evlenme yaşın yaklaşır. Kendi kimliğin dışında anlaştığın bir kadın arkadaşınla evlenmeye kalkarsan, kendi ailen ve karşı tarafın ailesinden dolayı vay ki vay haline…

Kendi kimliğinden biriyle evlenmek istersen de şansın çok ama çok azdır. 40 bin civarı Ermeni var. Bunun 25 bini yaşlı, kalan 5 bini asimile olmuşlar diyelim.  10 bin civarındaki insanın da yarısı kadın ya da LGBTİQ üyesi.  Evlenme yaşına uyan veya kafana uyan birini bulmak gerçekten zorlaşır…

Tabii günlük hayatta özellikle medyadaki nefret söylemiyle Ermeni olarak birinci sıradasındır. Din olarak da ilk üç sırayı başkalarına kaptırmazsın. (Bu veri Hrant Dink Vakfı araştırmalarından alınmıştır.)

Kilise konusu da fenadır. Toplum içinde o kadar azsındır ki, fark edilmez sanırsın. Fakat biri kafayı kırar, duvara yazı yazar, kilisenin haçını söker ya da ya da. Bunu yapanlar genelde münferit ve deli çıkar. Ceza falan almazlar.

Bu konu daha çok uzar. Artık başka yazılarıma bırakayım söylenecekleri. Fakat Ermeni olmak zordur. Az bırakılan toplumların sesi demokratik bir şekilde duyulursa, işte o zaman ülkeye gerçek bir demokrasi gelmiş demektir. 

Mıgırdiç büyür ve yaşı geldiğinde ölür. Öldüğü zaman memleketi Yozgat’a gömülmek ister. Belki gömülür ama sonrasında üzerine bir WC yapılma ihtimali de maalesef yok değildir. 

Mıgırdiç’i tanımak istiyorsanız az olanların sesini duymalı ve tarihle yüzleşmeye önceden kendinizden başlamalısınız…

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi