İnci Hekimoğlu
'Meşruiyet' mi dediniz!
AKP daha seçimlerden önce gelmekte olanı görmüştü ki, Recep Tayyip Erdoğan işi adaylara bırakmayıp, tek başına ilçe ilçe, şehir şehir miting yaptı.
Cumhurbaşkanı ile parti başkanı kimliklerini hiç birbirinden ayırmadan hakaret ve aşağılama dilini de yasalara aykırı olsa da devlet olanaklarını ve gücünü de dibine kadar kullandı.
Meşru da yasal da değildi.
2017 Nisan’ında yapılan "cumhurbaşkanlığı sistemi" olarak sundukları "Türk tipi başkanlık" referandumunda daha ilçe seçim kurullarındaki veri girişleri sürerken AA sonuçları açıkladı.
OHAL altında ve seçim yasağı başladıktan sonra da süren evet propagandası, açık oy, gizli sayım, sandık kaçırma, müşahitleri gözaltına alma gibi inanılmaz ihlaller kameralar önünde yapıldı.
En büyük ihlal ise, AKP’nin talebi üzerine sandık kurulu mührü taşımayan pusula ve zarflar geçerli sayıldı. YSK bağlı bulunduğu yasaları ve seçim genelgesini yok saydı. Daha ötesi siyasi partilere veri akışını kesti.
Mühürsüz yaklaşık bir milyon geçersiz oyu geçerli sayan YSK’ya rağmen kıl payı ile "atı çalanlar Üsküdar’ı geçti.
Rejim meşru ve yasal olmayan yöntemlerle değiştirildi.
Hadi bunları geçelim, şu yerel seçimlerde, 17 hatta aslında 25 yıl sonra büyükşehirleri kaybeden AKP’nin hezeyanı sayesinde ortaya saçılan seçim hile ve usulsüzlükleri yeter.
Hayali seçmenden, seçmen taşımaya, ‘ölüleri diriltmeye’ kadar. Yine kendi ağızlarından öğreniyoruz ki, sorumlular da seçmen kütüklerini hazırlayan İçişleri Bakanlığına bağlı nüfus müdürlükleri, seçim kurullarındaki kendi atadıkları hâkimler, kendi atadıkları valilerin atadığı sandık kurul üyeleri, kendilerini destekleyen öğretmen sendikalarından üyeler, Diyanet'in imamları, kendi atadıkları nüfus müdürleri.
Tabii özellikle rantçı medyanın sorumlu tuttuğu, fotoğraflarını tam sayfa basarak aba altından sopa gösterdiği, yasaya aykırı olarak görev süreleri uzatılan YSK’yı unutmayalım.
Bu durumda iktidar ağızlarına göre İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, Diyanet İşleri Başkanı doğrudan, YSK "seçimin yenilenmesi" talebine bağlı olarak potansiyel sorumlu.
Ama bu çürümüş sistem sürdüğü sürece hayatta kalabileceklerini bilen güruh hâlâ "meşruiyet" sözünü ağzına alabiliyor.
Gazeteci kılıklı biri, Ekrem İmamoğlu'na 'Mazbatayı sana verseler de, o koltukta asla meşru bir başkan olamayacaksın' diyor. ‘Gazeteci’ kisvesiyle bile meşruiyet sağlayamamışken hem de…
Yetmiyor bir de "İstanbul asla teslim edilmeyecek" sözleriyle tehdit edebilme cüretini bulabiliyor.
Neyse asıl önemlisi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sözünü ettiği ‘meşruiyet’ konusu. Ki, bu artık kamuoyunun gündemine girmesi gereken en önemli konu.
Bahçeli, seçimlerden önce "3 büyük ilin kaybedilmesi durumunda kamuoyunda başkanlık olarak bilinen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin tartışmaya açılabileceğini" söylemiş sonra unutmuştu!
Bu sözleri hatırlamanın tam zamanı.
Ekrem İmamoğlu’nun nihayet mazbatayı almasıyla, bazılarının dediği gibi demokrasi kazanmadı.
Ancak, muhalefetin kazandığı illerde özellikle da Ankara ve İstanbul’da Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun kamuoyuyla paylaşacağı bilgilerin rejimin değişmesine ve demokrasiye çok önemli katkıları olacağına şüphe yok.
Yani çok önemli bir adım atılmış olsa da daha her şey yeni başlıyor. YSK’nın İstanbul seçimlerinin yenilenmesi talebine vereceği yanıttan bağımsız olarak.
Bütün seçimleri şaibeli hale getiren devlet kurumlarının çürümüşlüğü bu denli teşhir olmuşken, bu şaibeli yöntemlerle değiştirilmiş ucube rejim bundan sonraki seçimlerin güvenliğini de şimdiden ipotek altına almışken, en yükseğinden başlayarak yargının güvenirliği polisin güvenirliğinin bile altına düşmüşken demokrasiden söz edilemez.
Hele ki İstanbul’da mazbata sevinci yaşandığı sırada Diyarbakır’da tecridi ve YSK’nın KHK’lı eşbaşkanlara mazbata vermemesini protesto edenlere polis adeta hınçla müdahale ederken.
Öyle bir ‘müdahale’ ki, HDP Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun’un bel omuru çatlıyor, HDP Diyarbakır milletvekilleri Musa Farisoğulları ve Semra Güzel darp ediliyor.
Adeta, Süleyman Soylu’nun seçim öncesi yaptığı "Eğer 31 Mart akşamı Türkiye'de bir iktidar zaafiyeti oluşuversin, şuraya yazınız, 1 Nisan'dan itibaren Doğu ve Güneydoğu'da başka olaylar başlar" sözlerine uygun zemin aranıyor.
Yeni Çağ gazetesinin "Süleyman Soylu’dan tehdit gibi açıklama" başlığı ile verdiği haberde, Soylu’nun epey mizah konusu olan "Kaymakamlar ve valiler, 6 yaşındaki çocukların ellerine taş verilerek itibarsız hale getirilmeye çalışılır" türünden ifadeleri de vardı.
Demokraside içişleri bakanları bunları söyleyemeyeceği gibi, seçimlerde taraf da olamaz. Bu rahatlık için totaliter rejim gerekir.
Şimdi tam da iktidar bloku ağır bir yenilgi almışken, hazır Bahçeli yolu açmışken, rejimi ve meşruiyetini tartışmaya açmanın, demokratik talepleri yükseltmenin zamanı.
7 Haziran 2015 ile 1 Kasım 2015 seçimleri arasında katliamları, estirilen terörü unutmamak gerek.
Sonuçta Osmanlı’da oyun çoktur.