İnci Hekimoğlu
‘Milli irade’ out ‘milli mafya’ in
Devlet içindeki çeteleri temizleyecekler, devlet içinde örgütlenmiş hukuk dışı oluşumları yok edeceklerdi.
Bütün faili meçhulleri aydınlatacak, sorumlulardan hesap soracaklardı.
Meydanlarda bolca özgürlük vaat ediyor, ‘işkenceye sıfır tolerans’ sözü veriyorlardı.
Erdoğan 2006’da Mısır’a giderken ATA uçağında maiyetindeki gazetecilere şunları söylüyordu:
"Susurluk’u raftan indireceğiz. Çözülme başladı, halkalar teker teker ortaya çıkıyor. Nerelere varacağını önümüzdeki günler ve haftalar gösterecek umudundayım. Ele geçen bilgi ve belgeler sinyalini veriyor. Bizzat izliyorum. Yürütme olarak üzerimize düşeni yapıp bir an önce konuyu yargıya teslim etmek istiyoruz. Geçmişte olduğu gibi bir şeylerin üzerinin kapatılmasına, rafa kalkmasına izin vermeyeceğiz. Varsa raftakileri tek tek indirip inceleyeceğiz."
Erdoğan’ın bizzat izlediği bu soruşturmadan hangi sonuçların alındığını, teker teker ortaya çıkarılan halkaların kimleri ve neleri içerdiğini, hangi bilgi ve belgeleri bulunduğunu kamuoyuna açıklamadılar, dava falan da açılmadı.
Tersine tam 12 yıl sonra ‘Susurluk’ta kamuoyuna mâl olmuş halkalar teker teker iktidarın etrafında toplanıp çember olmaya başladı.
Bu çemberi artık isteyen istediği gibi yorumlasın.
Dönemin Başbakanı Tansu Çiller, Erdoğan’la içeriği açıklanmayan bir görüşme yaptı. Dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar iktidara destek verdiğini açıkladı, oğlu AKP’den aday oldu.
Eski bir ‘kader mahkumu’ meydanlarda miting düzenleyip "oluk oluk kanınızı akıtacağız" dedi, başka bir ‘kader mahkumu’ bir cumhurbaşkanı adayını ve bir siyasi parti genel başkanını açıktan tehdit etti.
Hiçbiri tutuklanmadı ama seçilmiş siyasetçiler cezaevinde.
Seçim öncesi kamuoyuna yansıyan bir dizi dikkat çekici gelişmenin bir toplamı olduğu ya da olacağı anlaşılıyor.
Saray destekçisi Devlet Bahçeli "kader mahkumlarına af" talebiyle ortaya çıktıktan kısa bir süre sonra anlaşıldı ki kast ettiği eski ülkücü mafya tetikçileriymiş. Yetinmedi Alaaddin Çakıcı’yı bizzat cezaevinde ziyaret etti.
‘Devlet’in ilgisi bu kadarla da kalmadı. Eski MİT İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Yavuz Ataç da Çakıcı ziyaretiyle ortaya çıkıverdi.
Oysa Yavuz Ataç ismi en son 2014 yılında Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 90’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlerle ilgili dava nedeniyle gündeme gelmişti.
Ataç’ın mahkemeye yollanan, 1995’te MİT Müsteşarlığı Teftiş Kurulu tarafından hazırlanan "İnceleme Raporu"ndaki ifadesinde neler yoktu ki…
En korkuncu, tüyler ürperten olayların son derece olağan devlet işleri arasında, kanlı katillerin sıradan hatta masum insanlar olarak ifade edilebilmesiydi.
08 Kasım 2014’de T24’de haberleştirilen ifade de Ataç aslında bir derin devlet yapılanmasının bütün işleyişini anlatıyordu.
"Baktım kimi yaralamış, ıvır zıvır adamları yaralamış. Doğru dürüst bir tane adam yok yaraladığı. Neyse o cezaevine girdi filan, oradayken yardımcı olduk. İlgilendik. Neticede çekti, beraat etti, çıktı, serbest kaldı. Tabii bu iyiliğin karşılığında da bana bir şekilde görev verin göreve hazırım. Gideyim yurt dışına, işte devletin düşmanlarına yönelik ne gerekiyorsa yapayım, bir şey istemiyorum. Üzerime bayrak örtün benim falan gibi. Böyle devlete hizmet duygularını sürekli ifade eden kişiydi. Bu söylediğim 1989 filan. Bu dönem içinde zaman zaman benimle görüştü."
…
"Aslında vatanını, milletini çok seven bir çocuk. İyi kötü bir ismi var. Tanıyanları var. Bırakın benim tanımamı bir sürü bakan var. Bakanlarla böyle bir muhabbeti var."
…
"Ben insanlarla ilgili değil devlete bağlıyım gibi düşünen bir insan. İnsanlar gelir gider. Neticede onlar bu görevi devlet için kabul etmiş insanlar. Evet sabıkalıdır, suçludur muçludur o ayrı. Zaten bizim ihtiyacımız olan o işleri de o tür insanlar yapabilir. Sokaktaki Mehmet efendi bu işi yapamaz."
Ataç’ın söylediklerinin bu kadarı bile herhalde Bahçeli ve Ataç gibi isimlerin Çakıcı’yı ziyarete gitmesinin anlamını merak edenler için önemli ipuçları taşıyordur.
Bütün bunlara Ünal Osmanağaoğlu’nun da adını ekleyin. Bilmeyenler için hatırlatmanın yararı var. Ünal Osmanağaoğlu 1980 öncesi çatışmalı yılların en kilit en kritik ismiydi. Kardeşi, Tamer Osmanağaoğlu da DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in öldürülmesi ve Bahçelievler Katliamı’nın yanı sıra o dönemin pek çok cinayetinde rol oynamıştı.
Tamer Osmanağaoğlu şimdi MHP’nin meclise sokmaya çalıştığı milletvekili adaylarından biri.
Cumhur İttifakı’nın "küçük" ortağı MHP, elini derin devlet artıklarıyla güçlendirmeye çalışırken, Erdoğan’ın ise diğer seçimlerin aksine meydanlarda fazla görünmemesi ve "milli irade" lafını da pek ağzına almaması komplo teorilerini güçlendiriyor.
Muhalefet liderlerinin, Cumhur İttifakı’nın "acil seçim" planları içine Çakıcı, Ataç, Peker gibi isimlerin niye ve nasıl dahil olduğunu sormaları gerekir.
Adeta ‘uyuyan çeteler’in uyandırıldığı, ‘milli irade’nin out ‘milli çete’lerin in olduğu döneme geçiş yaptığımıza göre muhalefetin de olağanüstü muhalefete geçiş yapması gerekmez mi