Sibel Hürtaş
Miting alanları TCK 299 kıskacında
Yerel seçimlerin son virajında Türkiye. Seçime sadece 23 gün kala, meydanlar da hareketli. Liderler şehir şehir gezerek seçmenlerine sesleniyorlar.
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hedefinde tüm muhalefet var. Hemen her gün muhalefet liderlerine demediğini bırakmıyor, sert eleştirilerini sürdürüyor.
Muhalefetin de hedefinde iktidar var. Hem iktidarın 16 yıllık icraatlarını eleştiriyorlar hem de Erdoğan'ın hemen her gün seçim alanlarından kendilerine söylediği sözlere yanıt veriyorlar.
Buraya kadar her şey normal. Anormal olan, bu sözler sarf edildikten sonra devreye TCK 299. maddede düzenlenen Cumhurbaşkanı'na hakaret suçunun girmesi.
Daha bu hafta, Akşener ve Erdoğan arasındaki sürtüşmede olduğu gibi... Ne oldu? Meral Akşener, önceki gün Denizli'de yaptığı mitingde, "Cumhurbaşkanının terörist dediği Denizlililer, nasılsınız, iyi misiniz? Koca yürekli Denizlililer, size terörist dediler, iyi misiniz? 18 milyon seçmene terörist diyen bir Cumhurbaşkanı. Bunun ne kadar acı, kötü bir tanımlama olduğunu biliyorsunuz. Bu arkadaş kutuplaştırarak, birbirimize düşürerek bu politikayı 17 yıldır sürdürüyor" ifadelerini kullandı.
Akşener, böyle deyince, Cumhurbaşkanı da hemen TCK 299, yani Cumhurbaşkanı'na hakaret suçundan Akşener hakkında suç duyurusunda bulundu. Erdoğan'ın halkına "terörist" deyip demediği konusu bir muamma. Dediyse de demediyse de ortada hukuken açık bir sorun var.
Tüm sorun da Erdoğan'ın sıfatlarından kaynaklanıyor.
Erdoğan, AK Parti Genel Merkezi'ndeki MYK toplantısına AK Parti Genel Başkanı olarak, Külliye'deki toplantıya Cumhurbaşkanı Erdoğan olarak, yandaş kanallardaki röportajlarına ise "Başkan Özel" isimli programdan yola çıkarak söylüyorum, Başkan sıfatıyla katılıyor. Peki Erdoğan, kent meydanlarındaki kürsüye hangi sıfatını kullanarak çıkıyor?
Erdoğan, AK Parti Genel Başkanı sıfatını kullanarak çıkıyorsa, Erdoğan'ın buradaki sözlerine başka bir siyasi partinin lideri yanıt verince sorun yok. Ancak Cumhurbaşkanı sıfatını kullanarak çıkıyorsa, liderin yanıtı direkt "Cumhurbaşkanı'na Hakaret suçu" kapsamına girer mi?
Herkesin olduğu kadar liderlerin de kafası karışık...
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, bu çelişkiyi dile getiren liderlerden. Önceki haftalarda gazetecilerle sohbet toplantısında bu konuya dikkat çekmişti. "Ben bir lider olarak yanıt verdiğimde, AK Parti Genel Başkanı'na mı yanıt veriyorum; Cumhurbaşkanı'na mı yanıt veriyorum, bilmiyorum" diyor.
Fırsat eşitliği demokrasinin olmazsa olması; seçim sürecinin de yegane kaynağı.
Bir siyasi parti lideri kendisi hakkındaki suçlamalara yönelik dava açmak istese sadece "hakaret" suçundan suç duyurusunda bulunabilir. Türk Ceza Kanunu'nda hakaret suçunun cezası, "iki yıla kadar hapis cezası" şeklinde düzenleniyor. AK Parti'nin Genel Başkanı ise başka bir siyasi parti lideri hakkında Cumhurbaşkanı'na hakaret suçundan dava açabiliyor. Türk Ceza Kanunu'nda bu suçun cezası ise "dört yıla kadar cezalandırılır" hükmünü düzenliyor.
Sınırları oldukça geniş, kullanımı bu denli keyfiyete bağlı yasa maddesi, yerel seçimlere doğru liderlerin başının üzerinde bir kılıç gibi dolaştırılıyor.
Sadece onlara mı? Toplumun her kesimine...
TCK 299'un sınırsız ve keyfi uygulama alanı, bugüne dek gazetecileri, sosyal medya kullanıcılarını, 11-12 yaşındaki küçük çocukları dahi hedef almıştı.
Ancak yerel seçimlere doğru seçim meydanlarını hedef alması, seçimlerin eşit koşullarda gerçekleşmesi önündeki en büyük engellerden biri haline gelmiş durumda. Bu da kişi hak ve özgürlüklerinin de ötesinde, seçimlerin meşruiyetini şimdiden tartışılır hale getiriyor.
TCK 299'un sınırsız ve keyfi uygulama alanına karşı çıkarak, Anayasa Mahkemesi'ne başvuran iki hâkim de sonunda hâkimliği bırakmak zorunda kaldı. Bu hafta da Cumhurbaşkanı'na hakaret suçlamasında beraat kararı veren bir hâkimin yeri değiştirildi. Bir "dokunan yanıyor" klasiği...
Hâkimin kararından, liderin sözünden korktuğu ya da yargı kararıyla korkmasının istendiği ülke...