Ragıp Duran
Muhalefet
Siyaset, kaçınılmaz olarak tarih, coğrafya, sosyoloji hatta psikolojiyle de bağlantısı olan bir alan, bir uğraş, bir mekanizma, bir araç. Henüz tam oturmamış toplumlarda, hukuku sindirememiş mecralarda, siyaset katakulli adını alıyor. Yalan da en sık kullanılan yöntem. Siyaset bu tür ülkelerde, en kısa yoldan zengin olma ve şana şöhrete ulaşma aracı. Kamu zenginliğini özel mülkiyete devretme operasyonu.
Bizim tarihimizde güçlü, yerleşik muhalefet kültürü de pek yoktur. Aile içinde mesela kadın ve çocuklar babaya itiraz edemez genellikle: ''Sus otur! Karışma sen! Saçı uzun aklı kısa! Bacak kadar boyunla öyle büyük laflar etme!''.
Dahası, toplumsal düzeyde, Padişah hem siyasi hem de Halife olarak dini iktidarın temsilcisi olduğu için O'na karşı muhalefet Allah'a karşı çıkmak anlamına gelebilir. En fazla Veziri Azam'ı eleştirebilirsin.
Bugün, o zamanki Allah'ın yerini Devlet almışa benzer. İktidar partisini hafifçe de olsa eleştirebilirsin belki ama Devlet'in bekası söz konusu olduğunda akan sular durur.
Dinin yayıp güçlendirdiği kadercilik var serde: İktidar da muhalefet de yukarıdan...Ne geldiyse başımıza çekeceğiz! Ayrıca büyüklerimiz bilir.
Klasik yani burjuva anlamdaki muhalefet, aslında garip bir mekan. İktidara geçmek için iktidarı eleştiriyorsun. İktidar olunca da muhalefeti iktidar olmaması için engelliyorsun. İktidarla muhalefet bir paranın iki yüzü gibi, kâh yazı geliyor, kâh tura. Bir dönem kırmızı plakalı arabayla afra tafra... kasılarak geziniyorsun resmi çevrelerde. Sonra zaman geliyor, muhalefete düşüyorsun, ancak eşinin arabasını ödünç alabiliyorsun. Otopark kâhyası bile laf ediveriyor sana.
İktidara özeniyorsun, iktidar olmak istiyorsun ama muhalefettesin. Bir türlü olmuyor... İktidar gibi konuşup iktidar gibi susuyorsun yine olmuyor. Tam zıddını yapıyorsun, yine olmuyor.
Çift partili sistemlerde, mesela ABD, İngiltere ya da İsrail'de, iktidarla muhalefet, her zaman çok iyi geçinemeyen iki kardeş gibi. Şimdi sıra bende diyor, iktidar oluyor, muhalefet de mecburen, sıramı beklerim gelecek seçimde hükümeti ben kurarım, diyor.
Bizdeki muhalefet de kaçınılmaz olarak alaturka. Sözümona sosyal-demokrat, ama Sosyalist Enternasyonel'de işi gücü yok, gidip HDP'nin üyeliğini engellemeye çalışıyor, TSK'nın sınır ötesi operasyonlarını savunuyor. SE üyesi değil de Büyükelçi gibi tutum alıyor. Önce Devlet! Bizimkilerin sözümona sosyal-demokratlığı Edirne-Hakkari hattında sadece. Aslında Hakkari'de de namevcut ya, neyse...
Demokratik bir ülkede, 9 seçim kaybedip hala koltuğunda oturabilen bir başka Parti başkanı var mı? Yok. Muhalefet partisi içinde bile muhalefete izin yok. Ama bizimki kalkmış ''Yakında bizim Partimizde çok büyük değişim olacak'' diyor. Statükocu, değişim olacak diyorsa, kendisi dışında bazı ufak tefek farklılıklar olacak demektir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde senden yüzde 8 fazla oy almış adayı destekleyen delegelerin, Olağanüstü Genel Kurul toplama çabaları da neredeyse bölücülük olarak damgalanıyor. Delegelerin yarısından çoğu imza atmış, onlar da kalkıp İl Başkanlarının yarısını toplayıp ''İstemezük!'' diyorlar. Çünkü hakiki değişim olursa toplantı düzenleyen İl Başkanları da şapkalarını alıp gidecek. O il başkanlarının yönettiği yerel teşkilatlarda onlarca delege ise il Başkanından çok farklı düşünüyor. Bu İl Başkanları arasında Doktor Hanımı da görmek, hem de en önde, birlik beraberlik nutku atması beni üzdü. Sonra hatırladım ki, Genel Başkan da il seçiminde onu desteklemişti. Al gülüm ver gülüm, derler ama alınıp verilen gül değil ki! Şahsiyetler, kimlikler, duruşlar, ciddiyet un ufak oluyor bu arada.
İttihad ve Terakki'nin çağdaş, dış görünümü yenilenmiş versiyonundan bir cacık olmayacağını uzun zamandan beri biliyorduk. Parti Başkanı geçtiğimiz hafta içinde, Meclis'te ne ilgisi varsa, Lise 1 İnkılâp Tarihi dersi düzeyinde bir konuşma yaptı. Salon sık sık alkışladı Başkanını. Hatta bir ara sloganlar bile atıldı. Çürük malın alıcısı olduktan sonra satıcısı da olur, pazarlamacısı da...
Tek Adam rejimine karşı, kendi partisinde Tek Adamcılık yapan politikacıya mı güvenecek halk? Majestelerinin Muhalefeti sadece İngiltere'de olur, sanırdık. Jeremy Corbyn kimin adına muhalefet yaptığını çok net gösteriyor. Majestelerinin Muhalefeti Türkiye'ye kaldı/kaydı.
''Türkiye'nin nüfusunun yüzde 95'i Müslümandır, seçmenin de yüzde 70'i muhafazakârdır'' diye bir kalıp var diye, muhalefet yaparken onlar da, tıpkı iktidar gibi dini motifleri kullanıp, ya da hiçbir zaman açıktan, yürekli, cesur yani materyalist bir karşı çıkış göstermeden işi götürmeye çalışıyorlar ki, olmaz. Çünkü orijinali varken kimse taklidine yüz vermez. Üstüne üstlük CHP'nin tabanında böyle bir din söylemine ihtiyaç yok. Emekli din adamlarını milletvekili yapıp, Ekmeleddin Bey gibi muhafazakârları çatı adayı yaptın da n'oldu ha? Yüzde 70'lik muhafazakâr seçmenin kalıcı olduğuna inanmak hatta bunu kanıtlamak için CHP kendi muhafazakârlığını aynada hiç görmemişe benzer.
Bugün bu konuda çağdaş Kaygusuz Abdallara, yeni Turan Dursunlara, yerli Bakuninlere çok ihtiyaç var. Sis perdesini dağıtmak lazım.
İki büyük handikapı daha var CHP yönetiminin: Kemalizm ve Kürt meselesi. Ki birbirine bağlı bu iki engel.
1938'den bu yana, yani tam tamına 80 yıldır özgürce tartışılamadığı için tabu haline gelen Kemalizm, bir kesime göre Deccal, karşı kesime göre ise melek! Her iki taraf da bu katı tutumlarından zerrece taviz vermiyor. İki taraf arasında neredeyse kan davası var. CHP yönetimi de işte bu taraflardan biri.
Kürt meselesi, ana muhalefet partisinin Saray iktidarı ile çok kolay anlaştığı konulardan biri. En son Afrin operasyonunu da açıkça destekledi CHP yönetimi. Zaten 1925'den bu yana da CHP'nin resmi çizgisi hep Kürt karşıtı olmuştu. Hala da öyle... Arada bir nispeten demokratik raporlar yayınlamış olduklarını, çok sayıda orta düzey parti yöneticisinin ve herhalde tabandaki milyonlarca üyenin de Kürt meselesinin barışçı çözümünden yana oldukları da biliniyor.
Değiştireceksen Parti'yi, Kemalizm anlayışını ve Kürt meselesindeki politikanı değiştir. E o zaman CHP hakiki bir sosyal-demokrat parti olabilir. Yani Elveda Kemalizm demek zorunda kalır. Ki ufukta böyle bir değişim görünmüyor, hissedilmiyor bile.
Marx'ı Marx yapan rakibi kapitalizmi kılcal damarlarına kadar incelemesi, değerlendirmesidir herhalde değil mi? Düşmanını alt etmek için onun, güçlü yanlarını, zaaflarını her şeyini, tüm boyut ve unsurlarını çok iyi bilmek gerekir.
CHP ise bugüne kadar ne AKP'yi, Saray'ı ve Erdoğan'ı ne de AKP seçmenini anladı/kavradı. Bu parti bugüne kadar ciddiye alınabilecek, akademisyen ve uzmanların yardımıyla hazırlanan bir İktidar Portresi sunabildi mi bize? Niet! AKP'nin 2002'den bu yana galiba 2'si hariç bütün seçimleri nasıl kazandığını açıklayabildi mi bize ana muhalefet partisi? Niet! AKP seçmenine gerici, yobaz, cahil, kocasına itaat eden çarşaflı kadın ve benzeri dışında bir değerlendirme yaptı mı? Niet!
Gerçi galiba çok şey istiyorum ben de. Daha kendisini doğru dürüst tanımlayamayan, konumlandıramayan, siyasi/ideolojik bir çerçeveye oturtamamış bir partiden, kalkıp iktidar analizi, seçmen davranışları raporu beklemek safdillik olsa gerek.
CHP'nin dünyayı izlediğinden de pek emin değilim ben. Brüksel'de bir büroları var ama dişe dokunur bir iş yaptıklarına rast gelmedim henüz. Washington'dan da zaman yüzeysel içerikli bazı mailler görüyorum.
Bu Partinin içi de çok karışık. Açıkça ırkçı söylemleri benimsemiş milletvekili ve Parti yöneticileri var, tek tük de olsa hakiki sosyal-demokrat gibi yazan/konuşan/hareket eden milletvekilleri ve yöneticiler de mevcut. Aslında aynı Parti çatısı altında bir arada bulunmayacak insanlar ve zihniyetler bunlar.
A bir de, ''Aman CHP bütün eksiklik ve hatalarına rağmen solcudur, böyle sert bir şekilde eleştirmeyelim Parti'yi, AKP'nin eline koz vermiş oluruz'' diyenler yok mu? Bir kere sol sözcüğünü/kavramını CHP ile birlikte anmak züldür. İkincisi, bilmiyorlar ki, mevcut CHP 16 yıldır AKP'nin elindeki en büyük koz!
CHP'deki mesele ne yazık ki sadece mevcut yönetimle sınırlı değil. Kılıçdaroğlu gidip bir başkası da gelse, bina tamir edilerek iskana müsait bir hale getirilemez artık. Çok köklü, yapısal, radikal bir değişim gerek. Ecevit'in İnönü'yü devirip başa geçmesi hadisesi bile benim anlatmaya çalıştığım değişimin yanında okyanusta damla kalır.
CHP'nin ana muhalefet partisi olmasından galiba sadece 2 parti memnun: CHP ve AKP!