Koray Düzgören

Koray Düzgören

Muhalefet 'Savaş' derse iktidar ne yapmaz?

CHP, devletin savaş politikalarını onaylayarak AKP'ye verdiği destekle ülkede estirilen faşizan savaş havasının ve baskıların savaşa karşı çıkan her kesime yönelmesinin sorumlusu olacaktır.

AKP-Devlet Koalisyonu sonunda Ruslar ne istiyorsa verdi ve Efrin'e saldırdı.

AKP'nin, Erdoğan'ın hesabı belli.

Baş edemedikleri bir yığın sorunun altında giderek ezilirken durumu kurtarmak ve başaşağıya giden kamuoyu desteğini savaş hamaseti sayesinde ters yüz etmek. Yeniden ayağa kalkmak.

Ekonomik krizin gerçek ayak sesleri kapıya geldi dayandı. Bütün göstergeler baş aşağıya doğru gidiyor.  Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek Batı ülkelerini kapı kapı geziyor. Yatırımcılara yalvar yakar vaziyette, "Türkiye'ye gelin, yakında OHAL'i kaldıracağız, herşey normalleşecek. Çok para kazanacaksınız" yollu ricalarda bulunuyor.

Dinleyen yok. O aç gözlü Batılı kapitalistler bile Türkiye'deki hukuksuzluktan, keyfilikten ve  tek adam otoriterliğinden tedirgin. Yatırımlarını ve karlarını riske atmak istemiyorlar.

Öte yandan yakında Zarrab davasına ilişkin kararlar ortaya çıkmaya başlayacak. Türkiye'ye, Halk Bankası'na kesilmesi olası cezanın miktarına ilişkin tahminler dudak uçuklatıyor.

Daha bir yığın olay var ülkenin gidişatına ilişkin.

Bir yandan da artan enflasyon, işsizlik vb. rakamları. En keskin Erdoğan yanlılarının bile homurdanmaya başladığını sağır sultan dahi duyuyor.

Ve bir yandan dışardaki itibar yerlerde sürünürken içerde de kamuoyu desteği düşmeye devam ediyor.

İktidar bu sorunlara çare bulamamanın bunalımı içinde yalpalıyor. Yalpaladıkça OHAL'e, KHK'lara ve baskılara bel bağlamaya devam ediyor.

Bütün bu kısır döngünün, gidişatın önüne set çekmenin tek bir yolu var. Savaş.

Duruma bakanlar, "Erdoğan iktidarı kaçınılmaz olarak savaş yolunu tercih edecek, bu çıkmazdan kurtulabilmek amacıyla savaşa yönelecek, başka seçeneği yok" demeye başlamışlardı.

Biz de bu görüşe katılıyorduk. Gidişat bunu gösteriyordu.

Bir süredir Suriye'de kaybedilen mevziler, Türkiye'nin Suriye'de oyun dışı kalmaması için Rusya'ya verilen tavizler ve Putin'e biat esasına dayanan çarpık ilişkiler.

Üstelik Türkiye kaybettikçe ya da yaptıklarıyla Rusya'nın ekmeğine yağ sürerken Suriye Kürtlerinin sürekli durumlarını güçlendirmeleri. Giderek Suriye'de esas oyun kurucu hale gelmeleri.

Kürt partilerinin, örgütlerinin uluslararası alanda meşruiyet kazanmaları, büyük güçler karşısında muhatap kabul edilmeleri.

SAVAŞ EN İYİ ÇÖZÜM OLARAK KABUL EDİLDİ

Bütün bunlara, ülkede bütün baskılara, zulme rağmen Kürt siyasi hareketinin direnen varlığı da eklenince savaş en iyi çözüm yolu olarak benimsendi.

İşte bu noktada Erdoğan'ın iktidar hesapları ile AKP ile koalisyon yapan devlet güçlerinin hesapları çakışmış oldu.

Onlar da Kürtlerin içerde ve dışarda güçlenmesinden, siyasi ve toplumsal hayata daha fazla katılmasından ve kendi kendilerini yönetmek dahil bazı haklar kazanmasını oldum olası istemiyorlardı.

İçerde iki yıl önce barış masası devirilerek savaş politikalarına dönüldü ve bir yandan Kürtlerin silahlı direnişine karşı savaş açılırken bir yandan da Kürt siyasi hareketini tamamen etkisizleştirmek amacıyla OHAL'in de yardımıyla büyük bir operasyona girişildi.

Kürtlerin uzun yıllar boyunca büyük mücadelelerle ve büyük bedeller ödeyerek elde ettikleri haklar şimdi birer birer ellerinden alınmaya çalışılıyor.

Sınırların ötesinde ise olaylar farklı gelişti. Kürtler kendileriyle birlikte olan diğer halklar ve gruplarla Suriye'de büyük başarılar kazandı ve ülkenin yeniden yapılanmasında söz ve karar sahibi bir güç haline geldiler.

İşte Devlet Koalisyonunu çileden çıkaran mesele bu.

Koalisyon iktidarı, tam içerde Kürt muhalefetini ve Kürtlerle birlikte hareket eden diğer muhalefet güçlerini sindirmeye, tamamen ortadan kaldırmaya çalışırken sınırların ötesindeki bu başarı hikayesi onların bütün planlarını bozan bir gelişme oldu.

Bunun üzerine, "Sınırlarımızın ötesindeki Kürtler bizim bekamızı tehlikeye sokuyor" diye tutturmaya başladılar.

Savaş tehditleri, Suriye'de uygulanan ve temeli cihatçı yapıların desteklenmesi suretiyle Esad'ın devrilmesi üzerine kurulan bütün politikaların bir bir çökmesi ve Türkiye'nin Suriye'de devre dışı kalmasıyla iyice ortaya çıktı.

Bunun için, biraz da Rusların yönlendirmesi ile Türkiye Efrin'deki Kürt yapılanmasına saldırmak karşılığında İdlib'deki cihatçıların temizlenmesine talip oldu.

Tabii bu konudaki niyetinin gerçek olmadığını Rusya da biliyordu.

Ve Rusya, Suriye'nin yeniden yapılanması konusunda soyunduğu rolünün başarıyla devam etmesi için İdlib'deki cihatçı yapının biran önce dağıtılmasını istiyordu.

Bu nedenle Türkiye'nin Efrin'e müdahalesine yeşil ışık yaktığı söyleniyor.

Bu yeşil ışığın karşılığını Türkiye'den ne şekilde tahsil etti ya da edecek yakında göreceğiz.

Şimdilik bu tartışmalara girmiyorum.     

EFRİN'E MÜDAHALE BİR SAVAŞ İLANIDIR

Çünkü Türkiye'nin Efrin'e askeri müdahalesi apaçık bir savaştır. Kürtlerin de içinde bulunduğu Suriye Demokratik Güçleri'nden Türkiye'ye yönelik en ufak bir saldırganlık, taciz söz konusu olmamışken girişilen bu harekatın amacı bellidir.

Erdoğan, kendisine yönelik muhalefeti tamamen ortadan kaldırarak, savaşın getirdiği milliyetçilik hamaseti ile toplumsal desteğini arttırmayı amaçlıyor.

Nitekim savaşın başlaması ile birlikte ortaya çıkan tablo vahim bir gerçeği ortaya koydu.

Kürtlerin ve savaş karşıtı güçlerin dışında, başta CHP olmak üzere kendisine muhalefet diyen birçok parti ya da kesim AKP'yi ve Devlet Koalisyonu'nu desteklediklerini açıkladı.

CHP tam bir devletçi biat anlayışı ile, "Böyle zamanlarda iktidarı desteklemek milli görevdir" açıklamaları yapıyor.

Böylece daha önce ortaya koyduğu üstü kapalı iktidar destekçiliğini artık açıkça yapmaya başladı. "Söz konusu devletse gerisi teferruat" anlayışının bir muhalefet partisini getirdiği nokta bu.

CHP şimdi hem savaşı destekliyor hem de Erdoğan iktidarını.

Oysa bir muhalefet partisinin önce savaş politikalarına ve savaşa karşı tavır koyması gerekir.

CHP'nin açıklamalarına baktığımızda savaş konusunda adeta AKP-Devlet Koalisyonu'undan bile daha şahin olduklarını görüyoruz.

CHP, şimdi devletin savaş politikalarını desteklemek adına AKP'ye verdiği bu destekle ülkede estirilen faşizan savaş havasının iktidarı eleştiren her kesime ve insana yansımasının sorumlusu olacaktır.

Nitekim savaşla birlikte bu kirli savaşı eleştiren, savaşın gidişatına ilişkin farklı haber veren, endişelerini, kuşkularını beyan eden hatta savaşı yeterince desteklemeyen herkes için bir cadı avı başlatmış bulunuyor.

Bu nedenle sosyal medya paylaşımları nedeniyle birçok gazeteci arkadaşımız gözaltına alındı.   

Yüzlerce kişi hakkında da yine mesajları nedeniyle soruşturma başlatıldı.

Ülkede Efrin Savaşı bahanesi ile tutuklanmamış, tasfiye edilmemiş ne kadar muhalif kalmışsa onlar da susturulmak, sindirilmek isteniyor.

Ve CHP bu konuda eleştiri yapmak hakkından savaş hamaseti nedeni ile vazgeçmiş bulunuyor.

CHP aynı zamanda savaş ve iktidar yanlısı bu tutumu ile muhalefet hakkından da vazgeçtiğini ilan ediyor.

O nedenle soruyoruz:

"Muhalefet savaş derse iktidar ne yapmaz?"

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi