Murad'ın mutfağından Anuşabur-Aşure tarifi

Yan yana gelmekten korkmadan, konuşarak, farklılıkların zenginliğinden muhteşem şeyler çıkabilir. Ha onun kaşı bunun gözü dersen el alem de ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ der.

‘’İnsan, kendisini ilgilendirmeyen yüzlerce ayrıntıya maruz kaldığı zaman sağlıklı bir değerlendirme yapamaz. Medya dilinde buna “enformasyon yağmuru” denir. Anlık bilgi bombardımanın tesiriyle kanaatler değişebilir. Yorum yapamamak, geçmişi görememek ve bugünü değerlendirememek işte bu sebeptendir.’’

Anonim

Geçen hafta, “yeni medya yasası” denen garabet geçerse bundan sonra özellikle Ermeni mutfağı özelinde yemek tarifleri, spor ya da La Fontaine’den masallar - pardon yanlış oldu Murad Mıhçı’dan masallar demem lazımdı - yazmak zorunda kalacağımı belirtmiştim. Bugün de yazımın ilk serisi anuşabur yani aşure olacak

Yıllardır MHP’nin öne çıkardığı ve AK Parti’nin de seçim süreci arifesinde Meclis’e taşıdığı Sansür Yasası çıktı. İlgili olanlar zaten çıkan yasanın maddelerine hâkim. Ben tekrar buna dair bir kelam etmeyeceğim. Tek söyleyeceğim şudur ki Meclis’teki oylamada muhalif tüm yapıların vekillerinin yılgınlıkları nedeniyle bana göre yeterince çaba harcamadıklarını gördük. Bu oturumlardaki oylama sırasında özellikle muhalif yapıların, CHP, İyi Parti ve HDP’nin vekil sayılarının azlığı -kimse kızmasın- eleştirilmesi gereken bir durum. Genel kurullarda muhalefet vekili olmak zor olmalı.

‘Murad ya, sen tatlı tarifi yazacaktın, biz de başlığı okuyunca anuşabur (tatlı çorba) –aşure tarifini bekliyorduk ama sen yine siyasete bağladın’ eleştirisi yapılmadan tarife geçeyim. Zira bazı yemekler sadece yemek değildir, aynı zamanda politik bir muhtevaya da sahiptir. Aşure de bunlardan biri.

Son zamanlarda, özellikle pandemi döneminde herkes aşçı oldu. Televizyonlarda özellikle yemek yarışma programları başta olmak üzere gastronomi toplumun her kesiminden talep görüyor. Eh ben de bir yazar olarak rüzgârı arkama alarak umarım bu konuda okurlarım sayesinde popüler bir yazar olabilirim. Biz Ermeniler zaten sabah kahvaltısında akşam yemeğini düşünen bir halkız. Dolayısıyla cüssemden belli olduğu gibi bu konuda iddialıyım efendim.

Anuşabur yani aşure bence çok özel bir tatlı, bazılarına göre de çorba. Hepinizin malumu bu tatlının geçmişi Nuh Tufan’ına dayanıyor. Alevi kültüründe, Kerbela Savaşı’nda Hüseyin’in öldürüldüğü günle ilişkilendirilir. Bunlara ek olarak en özel yanı farklı tatlarla oluşturulan uyum. Hiç yan yana düşünemezsiniz ama yan yana gelme sonucu ortaya güzel bir tat çıkmış.

Neymiş efendim? Yan yana gelmekten korkmadan, konuşarak, farklılıkların zenginliğinden muhteşem şeyler çıkabilir. Ha onun kaşı bunun gözü dersen el alem de ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ der. Yan yana olursan at Söğütlüçeşme’de kalır ve nefes almaya imkân olur. Söğütlüçeşme durağını sevmesen de daha sonra aktarma yapacağın vasıtalar bulma imkânın olur. Duvara toslamadan kurtulabilirsin.

Gelelim ‘anuşhabur’a / aşureye. Aşuremiz genelde yılbaşında büyük bir özenle yapılır. Yeni seneye geçerken masaya konur ve yılın ilk anlarında afiyetle mideye indirilir. Bunun dışında Paskalya günlerinde de yapıldığını söyleyebilirim. Affedersiniz Ermeniler’in aşuresi biraz farklılıklar barındır.

Şimdi iç malzemelerine geçelim. Aşurelik buğday, kayısı, üzüm, şeker, ceviz ve dışını süslemek için nar ile tarçın olmazsa olmazımızdır. Efendim aşurelik buğdayı lütfen iyi yıkayın. Eskisi gibi değil buğday artık, nereden nasıl geliyor pek bilinmiyor. Aman dikkat edin. Bugünlerde yıkadığımız buğdayın suya renk verdiğini görüyoruz. Buğdayımızı bir gün öncesinde kaynayan suyun içine atıp 30- 40 dakika kaynatıyoruz. Daha sonra içine az şeker ve tuz koyarak ninelerimizin tabiriyle hars, yani eski zamandaki gelin başı gibi örtüp bekletiyoruz.

Sabaha o buğdaylar şişiyor ve üstüne su ve şeker ekliyoruz. Daha sonra kısık ateşte pelte pelte olacak şekilde pişiriyoruz. Şimdi burası çok önemli; kayısı ve üzümü ayrı kapta biraz şeker ve su ekleyerek ayrı bir tavada kavuruyoruz. Buğdayın bulunduğu tencereye suyuyla koyuyoruz. Aşureye eklediğimiz malzemelerle birlikte pişirmeye devam ediyoruz. Aşure çok koyulaşmadan pelteleşene kadar pişirmeye sürdürmek gerekir. (Eğer su azalırsa sıcak su ilavesi yapabilirsiniz). Tatlıyı sulu bırakmanızı öneririm, soğutucular zaten katılaştırıyor.

Pişen ‘anuşabur’u/aşureyi bir kaba koyuyoruz. Üstüne bereket gelmesi için nar ve biraz ceviz ekliyoruz. Bir süre dışarıda bekleyen tatlımızı daha sonra buzdolabına koyuyoruz. Yeme zamanı geldiğinde üstüne biraz tarçın ekleyerek servis ediyoruz. İç malzemelere ek olarak incir de kullanan ninelerimiz var.

‘Murad, bu kadar malzeme ne kadar tutar, kayısı kaç para? Eh şeker üretimi de Türkiye’de kalmadı’ diyenler varsa size malzemelerin ölçülerini bu nedenle söylememiş olduğumu belirtmek isterim. Yayalarımızın (ninelerimizin) sözünü hatırlatayım. Ölçüler göz kararına ya da günümüze uygun ve yeni bir tabir olarak söylersem cebinizdeki duruma göre değişecektir. Ama illa öğrenmek isteyenlere bilgi vereyim; 500 gram buğday (aşurelik), 800 ya da 1000 gram şeker, damak tadına göre (hangi ülkeden geliyor bilmem) 250 gram üzüm, bir tutam tuz, nar, ceviz ve tarçın.

Bu tarif sonrası Artı Gerçek yazarı olarak Artı TV’de Ali Duran Topuz ve diğer yönetici arkadaşlardan yemek programı teklifi almayı bekliyorum. Bilinmez, belki de yemek yarışmasında gurme jüri olurum. (Söz veriyorum, böyle bir programda yarışmacılarla konuşurken ses tonuma dikkat ederek bağırmayacağım.)

Aşure/anuşhabur aslında bu coğrafyada insanlar ve kültürler arasında köprü görevi görecek kadar önemli bir tatlı. Aleviler için önemini ve derinliğini muhtemelen bu yazıyı okuyanlar için altını çizmeye bile gerek yok. Rumlar, Asuri-Süryaniler aşureyi Biraz daha farklı ve daha tatlı yaparlar. Bazı Türk arkadaşlarım fasulye, nohut gibi farklı malzemeleri benim tarifime ekliyorlar. Nihayetinde ortaya çıkan lezzet ise eşsiz. Bu lezzeti uyum içinde pişirmek de aslında aşçının maharetini gösterir. Eğer aşurenin içine koyduklarınızı doğru kıvamda pişiremezseniz aşure malzemeleri mundar olur. Hepsi bir yere dağılır.

Kıssadan hisse coğrafyada daha özgür yazmak için de aşure gibi günlerin gelmesi gerekli. Halkların farklılıkları, siyasetin renkliliği için son dönemeçteyiz. Bunu başarabiliriz. Tarifimde eksik bilgi olduğunu düşünen dostlar varsa özelden mail atarak sorabilir.

Yazımın sonunda Bartın Amasra’da maden kazasında kaybettiğimiz canları saygıyla anıyorum. Benzer acıları Soma’da da gördük. Facialarda yaşanan acılara vesile olan suçlular gerekli cezaları almadılar. Penguen medyasının Bartın faciası sırasında yaptığı haberler acılarımızı daha da artırdı. Elbet bir gün matemimiz bitecek ve aşurelerimizle halklar, inançlar, ezilenler, yani tüm sınıflar özgürleşecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi