Ergun Babahan
Murat Aksoy ve arkadaşlarına yapılan inanılmaz hukuksuzluk
24 saatte yaşananlar, insan hakları hukuku derslerinde okutulması gerekecek nitelikte bir hukuk kıyımı. Aklın, vicdanın devreden çıktığının göstergesi. Aynı zamanda AKP’nin yeni ittifakta elinin kolunun ne kadar bağlı olduğunun ve bunun uzun vadede Türkiye’nin Batı medeniyetiyle olan ilişkisine vereceği hasarın işareti.
Ergun BABAHAN
Murat Aksoy’u, eşini ve çocuklarını düşünüyorum dün geceden beri. Murat’la Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tanışmıştık. Birlikte ‘İnsan Hakları’ mastırı yapmaya çalışıyorduk, birbirinden değerli hocalardan ders alıyorduk. Yıl 2002 idi galiba…
O zaman Sabah Gazetesi batmış, ben işsiz kalmıştım. Boşluktan yararlanıp kendimi geliştirecek bir şeyler yapmak istedim. Murat, memleket meselelerine kafa yoran, genç ve çalışkan bir arkadaştı.
Sonra yolumuz gazetecilikte kesişti… Farklı kurumlarda da olsa, Türkiye’nin demokratikleşmesi, askeri vesayetten kurtulması, muhafazakar kesimin dışlanmışlığına son verilmesi için mücadele veriyorduk.
Türkiye ile birlikte Erdoğan da değişmeye başlayınca Murat, Yeni Şafak’tan çıkarıldı. Görüşleri gazete yönetimi için rahatsız edici hale gelmişti. Çok çabaladı, yeni bir iş bulmak ve kendini geliştirmek için Evliydi, çocuğu vardı. Çalışması, ailesine destek olması gerekiyordu. Bir yerlerden burs bulup Amerika’ya gitti bir süre, dilini geliştirmek için ama imkanlar kısıtlı olduğu için 6 ay sonra döndü.
Ona da Millet Gazetesi kapısını açtı. Bir yandan Kemal Kılıçdaroğlu’na danışmanlık yapıyor; bir yandan Millet’te yazıyor; bir yandan da Halk TV’de program yapıyordu. Bu arada ikinci çocuğu olmuş yükü ağırlaşmıştı. Eve destek için her imkanı zorluyordu. Görüşlerini serbestçe ifade edebilmek şartıyla elbette….
Murat iyi bir insan, sağlam bir demokrattır.
Benim aksime, aktif siyasete de ilgi duyuyor, bu yolda planlar kuruyordu.
Sonra bildik 15 Temmuz felaketi geldi başımıza…
Murat, Atilla Taş, Ufuk, Cuma, Büşra derken Mehmet Altan, Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak falan içeri alındı. Aylardır Silivri’de yatıyorlar. Ergenekon’un bir çeşit misillemesi olan suçlamalarla.
İlk dava Muratlarınki oldu. Avukatları duruşma öncesi tahliyeden umutluydu. İştar Gözaydın kararı, Hasan Cemal’e açılan ‘Terör Propagandası’ davasında beraat kararı verilmesi, bir şeylerin yumuşayacağı umudu vermişti insana.
Savcının 13 gazeteciye tahliye istemesi, bu umudu daha güçlendirdi.
Arka bölümdeki aileler, eşlerini, çocuklarını akşam evde göreceklerini hayal etmeye başlamıştı. Murat’ın nasıl bir ruh hali içinde olabildiğini düşünebiliyorum. Tedirgin bir bekleyiş… Acaba olur mu? Bu akşam çocuklarına sarılıp onları koklayabilir, evinde kendi yatağında yatabilir miydi?
Mahkeme heyeti başkanının 13 değil, tam 21 kişiye tahliye kararını açıklaması herkese büyük sürpriz oldu. Hele telefon elde, mahkeme kararını Twitter’dan takip edenler için.
Murat’ın sabırsızlıkla cezaevine dönmeyi hayal ettiğini görebiliyordum. Cezaevi aracıyla gidilen yolun her zamankinden uzun olduğunu, bitmek bilmediğini. Cezaevindeki odasına girişini, heyecanla küçük çantasını toplayıp kendisini özgürlük kapısını açacak gardiyanı beklemeye başlamasını… Zamanın geçmek bilmediği anlar…
Silivri kapısında da eşi aynı heyecanı yaşıyordu… Çocuklara babalarıyla eve dönecekleri müjdesini vermişti. Murat’ın en sevdiği yemekleri yapmıştı mutlaka. Bu gece çocuklar uykusuz da kalacak olsa, bekleyecek ve aylardır uzak olan babalarını göreceklerdi.
Ancak zaman geçtikçe bir şeylerin ters gittiği anlaşıldı…
Fatih Polat, Silivri kapısı önünde o gece yaşananları dünkü Evrensel’deki köşesinde çok güzel anlatmıştı, detaylarıyla…
Terör Örgütü’ne Üyelik davasından tahliye olan gazeteciler bu kez, darbecilik suçlamasıyla gözaltına alındı.
Bildiğiniz işkence bu… Manevi bir işkence…
Mahkemenin tahliye kararıyla yeniden gözaltına alınma kararı arasında neler yaşandığını zaman içinde elbette öğreneceğiz.
Benim tahminim, AKP’nin Avrupa’dan kopmak istemeyen kanadıyla Ergenekon’la işbirliğini destekleyen kesimi arasında bir çatışma yaşandığı. Siyasi onayla verilmiş olması muhtemel, yatılan süreyi yeterli görmeyen Ergenekoncu ekibi rahatsız etti muhtemelen. Sosyal medyadan yükselen sesler bunun göstergesiydi ama kendisine demokrat diyen kimilerinin tahliye kararlarını sevinçle karşılamak yerine, kıyas yoluna gitmeleri de bu kararı verenlerin elini kolaylaştırdı.
24 saatte yaşananlar, insan hakları hukuku derslerinde okutulması gerekecek nitelikte bir hukuk kıyımı. Aklın, vicdanın devreden çıktığının göstergesi. Aynı zamanda AKP’nin yeni ittifakta elinin kolunun ne kadar bağlı olduğunun ve bunun uzun vadede Türkiye’nin Batı medeniyetiyle olan ilişkisine vereceği hasarın işareti.
CHP lideri ‘Danışmanım’ dediği insanın başına gelenleri umursamıyor, yok sayıyor. Kendi çapında gizli bir evet kampanyası yürütmekle meşgul. Olan ülkeye, insanına oluyor. Hem de iyi yetişmişine, düşünenine…