Koray Düzgören
Musul Konsolosluğu’nda neler oldu?
O dönemin Başkonsolos’u Öztürk Yılmaz’ın buna bir açıklama yapması gerekmiyor mu?
Lafı dolandırmadan girmek istiyorum.
CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz eski bir diplomat. Türkiye’nin eski Musul Başkonsolosu.
IŞİD Musul’u ele geçirdiği gün,11 Haziran 2014’te T.C Konsolosluk binasına da girdi ve Başkonsolos dahil 49 görevli ve ailesini rehin aldı.
Musul valisinin bile kaçtığı bir ortamda Yılmaz, IŞİD'in şehri işgal edeceği ayan beyan ortadayken örgütün eline düştü. Adeta teslim oldu.
IŞİD’in elinde rehin olan konsolosluk personeli ve aileleri, MİT’in örgütle yaptığı görüşmeler ve pazarlıklar sonucu 101 gün sonra Türkiye cezaevlerindeki IŞİD tutuklularıyla takas edilince o da serbest bırakıldı.
AKP iktidarı ve Erdoğan bu takasın ayrıntılarını açıklamadı. Ama bunun kirli bir takas olduğunu herkes biliyor.
Başkonsolos Ankara’ya dönünce Cumhuriyet savcılığına, konsolosluk baskını, rehin alınma ve serbest bırakılmalarıyla sonuçlanan olayları anlattı. Bu ifade daha sonra medyada da yayınlandı. ( Cumhuriyet, 21 Şubat 2015)
Aradan üç yıldan fazla geçti. O gün orada nelerin olduğunu, bu baskın ve rehin alınma olayının nasıl cereyan ettiğini tam olarak hala bilmiyoruz.
Ben bilmiyoruz dedim ama, PYD Eş Başkanı Salih Müslim, arkadaşımız Fehim Işık’la Artı TV’de yaptığı röportajda, "orada olup biteni herkes biliyor" deyince çok afalladım.
Doğru, eski başkonsolos tarafından değişik zamanlarda baskınla ilgili anlatılan bazı hikayeler vardı. Ama biz, Musul valisinin, güvenlik yetkililerin ve daha başkalarının, "çıkıp gidin, kaçın" dediği halde başkonsolosun niçin konsolosluk binasını terk etmeyip adeta gönüllü rehineliği seçtiğini bir türlü anlayamamıştık. IŞİD’le devletin gizli kapaklı bir alışverişinin söz konusu olduğunu tahmin etmiştik ama ayrıntıları öğrenememiştik.
MÜSLİM’İN BAŞKONSOLOSLUKLA İLGİLİ İDDİALARI
Fakat Salih Müslim Artı TV’deki röportajda ilginç şeyler söylüyordu.
Ne diyordu, bir kere daha bakalım:
(…) "Beşar Esad ile kolkola geziyorlardı, sonra ne oldu? Misak-ı Milli rüyası ile girdikleri yolun sonunda Suriye’nin halini görüyorsunuz. Suriye’deki cihatçıların hepsi Türkiye üzerinden geldi. IŞİD’e yardımların tümü belgelenmiştir. IŞİD’i beslemeleri, soykırım istemelerinden kaynaklanıyordu. Musul’daki konsolosluğun nasıl kullanıldığını gitsinler araştırsınlar. IŞİD’in bu konsolosluğu nasıl kullandığı biliniyor. Konsolosluğun kendisi bir IŞİD karargahı olmuştu. İnsanlar çık diyor, konsolos hala ayak sürüyor."
Müslim başka şeyler de anlatıyor ama bu kadarı da yeter.
Konsolosluk bir IŞİD karargahı olmuştu diyor?
Bu durumun bilindiğini söylüyor.
Bunlar çok ciddi iddialar. Aynı zamanda çok ciddi suçlamalar.
Türkiye’nin ana muhalefet partisin genel başkan yardımcısı sıfatını taşıyan bir eski diplomat, bu iddialara cevap vermek durumundadır..
O bölgede ve tabii Türkiye’de de bilinen bu gerçeğe rağmen CHP neden böylesine iddialara muhatap olan bir eski diplomatın milletvekili olmasını sağlamış ve arkasından da bu kişiyi niçin böylesine önemli bir göreve getirmiş olabilir?
Bu sorulara da CHP yönetiminin cevap vermesi beklenir.
Tabii Öztürk Yılmaz’ın, Musul baskınında şehri terk etmeyip IŞİD’e teslim olmasının ardında yatan nedenleri şimdi daha iyi tahmin edebiliyoruz.
Salih Müslim, bütün o bölgede herkesin bildiği bir sırrı açıklayarak AKP iktidarının IŞİD’le olan irtibatının Musul Başkonsolosluğu üzerinden yapıldığını söylüyor.
Hadi biz yine de iddia diyelim.
İddia da olsa, böyle bir açıklama karşısında Öztürk Yılmaz’dan iddialara cevap vermesini istemek herhalde bizden daha çok CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na ve CHP’nin yetkili organlarına düşer.
Tabii sonra da bütün CHP’lilerin böyle bir iddia karşısında parti yetkililerine bazı sorular yöneltmesi normaldir…
Bu onların en doğal haklarıdır.
Çünkü Öztürk Yılmaz, Musul Başkonsolosluğu’nda şaibeli bir şekilde IŞİD’e teslim olduktan ve 101 gün sonra yine şaibeli bir takas anlaşmasıyla ülkeye döndükten sonra, AKP iktidarı tarafından adeta bir kahraman gibi karşılanmıştır.
Bunun üzerine paradoksal bir şekilde Gürsel Tekin’in desteği ile CHP’ye yönelmiş ve partiye girip Ardahan’dan milletvekili seçilmiştir.
Daha öncesinde ise Öztürk’ün genç bir diplomat olarak Başbakanlıkta Dışişleri Danışmanlık ofisinde görev yaptığını biliyoruz. Bir anlamda o zaman başbakan olan Erdoğan’la çalıştığı biliniyor.
Tabii bunun bir görev olarak kabul edilmesi halinde bir sorun yok. Ama CHP Genel Başkan Yardımcısı sıfatını almış bir eski diplomatın dış politika, Suriye ve Kürtlere ilişkin bazı açıklamalarına bir göz atarsak nerede durduğunu daha iyi anlayabiliriz.
25 Nisan 2017
Sincar operasyonunu destekliyoruz.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Irak’ın Sincar bölgesine ve Suriye’nin kuzeydoğusuna yönelik hava operasyonuna ilişkin "Gayet normaldir, gecikmiştir. Olumlu görüyoruz" dedi.
CHP’li Yılmaz, "Kandil’in eteği İran’a dayanır. Sincar ise YPG/YPD’ye dayanır Suriye’de; dolayısıyla PKK, Kandil’den Sincar’a doğru büyük bir yığılma yaptı. Türkiye, sınır güvenliğini korumak zorunda ve PKK ile her tarafta mücadele etmek de uluslararası hukuktan kaynaklanan bir hakkımız. Bu, gayet normaldir. Gecikmiştir. Orada, Sincar bölgesine hakim olmak istiyorlar. Sincar’ı koparıp, Suriye’deki sözde Rojava’ya bağlamak istiyorlar ve yuvalanmak istiyorlar. Yani ikinci bir Kandil yapmak istiyorlar; ama daha sağlam bir Kandil" dedi.
"AKP’NİN REFERANDUMA TEPKİSİ GÖSTERMELİK"
05 Ağustos 2017,
CHP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Öztürk, Kuzey Irak'ta Eylül'de yapılması planlanan referandum ile ilgili açıklamada AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Kürtlerin sözde bağımsızlık referandumuna ilişkin yapılan açıklamaların yetersiz olduğunu söyledi. Yılmaz, şunları kaydetti: "AKP hükümetinin bu konuda samimi olmadığını düşünüyoruz."
Kürt Yönetiminin sözde bağımsızlık sevdasından vazgeçmesi gerektiğini aktaran Yılmaz, aksi halde bölgede kaosun hakim olacağını ve Türkmenlerin zor durumda kalacağını ifade etti. Öztürk Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: "O bölgenin hassasiyetlerini bilen biri olarak söylüyorum. Bu referandum yapılır ve uygulamaya konulursa Irak’ta, Araplar ve Kürtler çatışacaktır. Bölgede tansiyonun yükselmesi kaçınılmaz olur. Çünkü referandum, Bölgesel Kürt Yönetimi’ne ait olmayan bölgeleri de kapsıyor. Bu durum haliyle Türkmenleri ve Arapları da etkileyecektir. Türkiye’nin devreye girmesi gerekiyor. Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumaya çalışırken Irak’ın toprak bütünlüğünün parçalanmasına göz yumamayız. "
14 Ağustos 2017
"Irak parçalanırsa Musul gündeme gelir"
Eğer bize rağmen Irak'ın toprak bütünlüğü parçalanırsa o zaman Musul konusu gündeme gelir ve gelmelidir. Bu konu hiç kimsenin öteleyemeyeceği bir konudur ve Başkomutanlık hikayesi ancak o zaman işe yarayacaktır. Eğer bize rağmen Irak parçalanırsa, orada bir coğrafya değişikliği meydana gelirse, sınırlar değişirse o zaman statü değişmiş olacaktır."
BAŞKONSOLOSLUK IŞİD’İN ELİNE NASIL GEÇTİ?
Bu açıklamaları herhangi bir AKP ve MHP milletvekili de aynen yapabilir...
Başka bir deyişle bu açıklamalar, Devletin Kürt paradigmasının simgesel izlerini taşımaktadır. Ve buram buram bir Kürt düşmanlığı kokmaktadır.
CHP, Kürt düşmanlığı üzerine inşa edilmiş bir devlet politikasıyla AKP ve MHP ile aynı çizgiyi koruduğu sürece bir yere varamaz. İktidara hiç varamaz.
Çanakkale’de toplanacak olan Adalet Kurultayı’na eski AKP milletvekillerini, hatta 19 Aralık 2000 yılında Cezaevlerine yönelik ‘Hayata Dönüş’ adı verilen katliamın baş sorumlusu Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün davet edildiğini ama HDP’lilerin çağrılmadığını düşünürsek, Öztürk Yılmaz’ın niçin o göreve getirildiği daha iyi anlaşılır.
Ülkeye faşizm bile gelse Kürtlerle yan yana durmamak partinin yazılmamış anayasası gibidir. Adalet Kurultayı’ndaki zihniyetle Öztürk Yılmaz’ın devlete biatı esas alan dış politika anlayışı aslında çok uyumludur.
Biz sözün özüne dönersek:
CHP’nin dış politikadan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz, Salih Müslim’in iddialarına bir cevap vermek zorundadır.
Musul Başkonsolosluğu IŞİD’in eline nasıl geçti ya da IŞİD’e nasıl teslim edildi bunu bilmeye hakkımız var.