‘Nasıl geçti habersiz...’ dememek için

Gazeteciliği neredeyse yapamaz hale gelmemiz elbette üzücü. Ama asıl üzücü olan, toplumun haber alma hakkının elinden alınması.

Geçen gün pek sevdiğim, başarılı bir psikolojik danışman olan arkadaşımla buluştuk. Gündem maddelerini hızla geçerken yüzüme uzun uzun bakıp şöyle dedi:

"Geçen gün fark ettim, sen mesleğini kaybettin... Bu hiç kolay birşey değil."

Gülerek "Mesleğimi filan kaybetmedim, alternatif mecralarda devam ediyorum ya işte" diye cevap verdim. Ama o, daha da endişelendi. Risklerin farkında mı değildim? Neden bir süre köşeme çekilip ‘fırtınanın geçmesini’ beklemiyordum?

Bunları, benim iyiliğimi düşündüğü için söylediğini biliyorum. Tıpkı ailem, başka dostlarım gibi. Ancak sadece gazeteciler değil, Türkiye’de eleştirel konuşan, yazan, eyleyen herkes risk altında. Referandum sonrasında ‘hayır’ protestosunu destekledikleri gerekçesiyle dahi gözaltına alınan, tutuklanan onlarca insan var... Siyaseten damgalandıkları için cüzzamlı muamelesi gören, işinden olan, hakları elinden alınan yüzbinler var...

Gazeteciliği neredeyse yapamaz hale gelmemiz elbette üzücü. Ama asıl üzücü olan, toplumun haber alma hakkının elinden alınması.

Farkında mısınız?


TÜRKİYE SON 12 YILDA 56 BASAMAK DÜŞTÜ

Ağır baskı ve sansür ortamında ne olup bittiğini öğrenememekle kalmıyorsunuz. Bir gazeteci dostumun isabetle söylediği gibi, ‘haber olma’ hakkınız da gasp ediliyor. Haksızlığa uğrasanız, bir itirazınız olsa, zulme uğrasanız sizi ‘haber’ yapacak bir avuç yayın, bir avuç gazeteci kaldı geriye.

Basın özgürlüğünü savunurken anlatmak istediğimiz şey bu işte. Her bir gazetecinin sesinin kısılması, ağır tehdit ve baskılara maruz kalması, hatta parmaklıkların ardına atılması, sizlerin sesini kısıyor, sizleri daha güçsüz kılıyor. Bir bakıyorsunuz sizi ne duyan var, ne gören...

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü yaklaşırken RSF (Reporters Sans Frontiers) geleneksel ‘Basın Özgürlüğü Endeksi’ni yayınladı. Türkiye, geçen yıla göre dört basamak daha gerilemiş, şaşırmadık. En büyük sebebi gazeteci tutuklamalarında kırılan dünya rekoru ve 160’dan fazla medya kurumunun OHAL’de kapatılması.

Son 12 yılda Türkiye’nin bu endekste 56 basamak düşmesi, ülkedeki demokratik ortamın geldiği noktanın en çarpıcı göstergelerinden.

RSF’nin endeskine göre hazırlanan haritada, kara listede Suriye, Suudi Arabistan, Eritre, Rusya, Çin, Libya, İran, Türkmenistan ve Kuzey Kore’yi görüyoruz.

Türkiye’nin bu utanç listesine düşmesine çok değil, dört basamak kaldı...

 

ZOR KOŞULLARDA GAZETECİLİK YAPANLAR

RSF, demokrasinin zayıflamasıyla basın özgürlüğündeki düşüş arasındaki bağlantıyı da analiz etmiş. Basın özgürlüğünde durumu ‘iyi’ olan ülkelerde dahi düşüş oranı yüzde 2.8.

Basın özgürlüğü ihlallerinde Avrupa, toplamda en iyi göstergelere sahip olmasına rağmen, son beş yılda yüzde 17.5’lik gerileme kaydetti.

Trump gibi gazetecilere yönelik nefret söylemi kullanan, yalancılıkla suçlayan siyasilerin etkisi ne yazık ki büyük. Bu pervasız, zehirli dil, kamuoyu nezdinde medyanın inandırıcılığına zarar veriyor.

Gelişmiş demokrasilerde ortaya çıkan en önemli problemse gazetecilerin izlenmesi, dinlenmesi. Mesela Almanya, ‘terörle mücadele’ adına istihbarat birimine dilediğini dinleyebilme gücünü bahşetti. Bu yıl 40’ıncı sıraya düşen İngiltere, istihbaratın gücüne güç katacak yeni bir yasayı onayladı. Yeni ‘Casusluk Yasası’ kabul edilirse gazetecilerin ‘sızıntı bilgi’leri yayınlaması 14 yıla kadar hapisle cezalandırılabilir.

Lafın kısası, basın özgürlüğü tüm dünyada hiç olmadığı kadar kötülüyor ve bu durum, demokrasi erozyonuyla el ele gidiyor. Türkiye ise "gazeteciliğin zor yapıldığı" ülkelerden sayılıyor. Zor ama, bazılarımız hala işini hakkıyla yapmak didiniyor. Bu yılki Henri Nannen ödülüne layık görülen Banu Güven (*) gibi.

Mesleğine sahip çıkan, haksızlıklara karşı sesini yükselten, toplumun sorunlarını dile getiren gazeteciler hala var ve çok büyük fedakarlıkları göze alıyor. Size düşen, kendi haber alma hakkınız için onlara sahip çıkmak.


 

(*) Bu yazıyı Banu için yazdım: Kuzenimden öte kardeşim, meslektaşımdan öte arkadaşım, hayatımın neşesine...


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehveş Evin Arşivi