Ragıp Duran
Nolo Ewropaya Kene İnsanlığdan Çıkık!(*)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cuma günü Erzurum’da yaptığı konuşmada yine verdi veriştirdi Avrupa’ya. ‘Mültecileri salarım’ tehditini tekrarladı. Avrupa Parlamentosunun kararını kınadı. Lumpen bir pehlivan edasıyla konuşuyordu.
Halbuki sadece iki gün önce Avrupa Komisyonu, Ankara’ya, mültecilerin Batı’ya geçmesini önlemek için vaat ettiği 3 milyar euroyu ödemeye başladığını duyurmuştu. Erdoğan parayı da almanın cüretiyle kükredi.
1938 Münih, tarihe yatıştırma politikasının en somut aynı zamanda en başarısız örneği olarak geçmişti. Fransa ve İngiltere, Hitler’in yükselişini, saldırganlığını, yayılmacılığını önlemek için ona ancak taviz verilmesi gerektiğini düşünmüştü. Hitler ise bu lütfu, saldırganlığına göz yummak hatta desteklemek olarak değerlendirmişti. Ve önünde herhangi bir engel kalmadığını görerek, bütün Avrupa’yı işgale başlamıştı.
20 Ocak’ta Afrin savaşının başlamasından bu yana, bütün dünyada özellikle Batı Avrupa kentlerinde, Kürtler, dostları ve bütün savaş karşıtlarının katıldığı protesto gösterilerinde en sık atılan sloganlardan biri "Dün Hitler, Bugün Erdoğan!" oldu. Söz konusu iki lider arasındaki ortak ve farklı özellikler ayrı bir tartışma konusu ama bu sloganın, iki savaş geçirmiş Avrupa halklarına önemli bir uyarı, önemli bir mesaj verdiği kesin.
Avrupa’nın Erdoğan rejimine yaklaşımını irdelediğimizde, 27 AB ülkesinin seçilmiş milletvekillerinden oluşan Avrupa Parlamentosu’nun dışındaki resmi kurumların çoğunluğunun,
- Avrupa Komisyonu, Avrupa Konseyi ve neredeyse bütün hükümetler- Ankara’ya karşı son derece "anlayışlı", son derece yumuşak ve yatıştırmacı/taviz verici bir politika izlediğini görüyoruz. Hollanda ve İskandinav hükümetlerini bir kenara koyabiliriz. Diğer resmi açıklamalara baktığımızda, "Türkiye’nin sınır güvenliği kaygıları", "Ankara’nın terörizme karşı mücadelesi" gibi ibarelere rastlıyoruz. Sivil ölümlerden, cihatçı teröristlerden söz eden yok. Uluslararası hukuk, meşruiyet gibi sözcükler namevcut. Afrin’e yönelik TSK harekatı ikinci ayını doldurduktan sonra bile, BM Güvenlik Konseyi kararlarını çiğneyen Erdoğan rejimine karşı ciddi bir önlem alamadı Avrupa ve uluslararası topluluk.
Batı dünyası, Erdoğan’ın kullandığı üç silah karşısında etkisiz: Mülteciler, silah ticareti ve rehin alma politikası.
Marjinal bir görüşe inanacak olursak, Batı, Erdoğan’ın Afrin savaşında yıpranıp zayıflamasını bekliyor. Çünkü Batı, Türk kamuoyunun milliyetçi, militarist ve Kürt karşıtı saiklerle Erdoğan’ın Afrin savaşını desteklediğini biliyor ama en az üç önemli gerekçeyi de elinde tutuyor:
- Türk ekonomisi değil uzun, orta vadeli bir savaşı bile kaldıramayacak kadar zayıf.
- TSK, özellikle de ÖSO rehberliğinde başarılı bir performans gösterme kabiliyetine ve olanaklarına sahip değil.
- Afrin savaşı, ancak Putin’in izin ve onayı ile gerçekleşiyor. Moskova-Ankara ittifakı da uzun vadede sürdürebilir değil.
Batı dünyasının yanı sıra ABD, Rusya ve Ortadoğu’daki bütün rejimler, Kürtlerin Rojava’da kurmaya çalıştığı yeni modern siyasi rejimin (Demokratik Özerklik) daha fazla dallanıp budaklanmasından yana değil.
Avrupa’ya göre, tüm bu gerekçeler, IŞİD’e karşı başarılı bir mücadele vermiş olan Kürtleri, ki devletsiz bir toplum, sonuna kadar ve kararlı bir şekilde desteklemeyi önlüyor. Erdoğan’ın bir aralar, dolaylı bir şekilde de olsa gündeme getirdiği, IŞİD’li teröristleri Avrupa’ya yönlendirme tehdidinden de çekiniyor olsa gerek Batı. Çünkü Avrupa başkentlerinde meydana gelen neredeyse bütün kanlı suikastların failleri bir şekilde Türkiye’den geçmişlerdi.
Batı’nın bu tutumu, IŞİD’in canlanmasına neden oluyor. Suriye’de tayin edici aktör olmaya çalışan beş gücün (Esad, Rusya, ABD, İran, İsrail) yanı sıra Ankara’yı da devreye sokuyor. Suriye savaşı sona ermeye giderken Astana ve Cenevre görüşmelerini de zora sokuyor.
Batı’nın taviz veren/boyun eğen tutumunu haklı göstermese de bir başka gerçeği de belirtmek gerek: Avrupa Komisyonu, Avrupa Konseyi ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi kurumlar, hukuk dışı, faşist, istibdat yönetimlerine karşı mücadele için kurulmuş yapılar değil. Söz konusu kurumlar, demokratik Avrupa ailesinde anti-demokratik sapmalar, istisnai baskıcı olay ve uygulamalara karşı önlem almak için yaratılmış ve bu yönde işlevi olan mekanizmalar.
Batı, bu gerekçeyi gündeme getiremiyor. Yine de Batı’nın siyasi ve ekonomik yaptırımlar, diplomatik izolasyon gibi araçları kullanmaması manidar. Batı medyası, STK’ları ve kamuoyu genel olarak Kürtlerden yana, savaşa karşı bir tutum benimsemişken, Batı başkentleri özellikle de Washington, Türkiye’yi kaybetmemek, Moskova’ya teslim etmemek gibi bir bahaneye de sahip.
Avrupa, Aydınlanma Çağı’ndan bu yana, özgürlük, eşitlik, kardeşlik, güçlerin ayrılığı, adalet, hukukun üstünlüğü, kamu çıkarı ve kalıcı barış gibi kavram ve değerler temelinde yükseldi.
Batı bugün Erdoğan rejimiyle ilişkilerinde bütün bu değerleri inkar ediyor, çiğniyor. Kendi ayaklarına kurşun sıkıyor.
(*) Antakya Türkçesiyle ‘’Ne oluyor Avrupa’ya, kendisi İnsanlıktan çıkmış’’.