Candan Yıldız
'Ofansif' gazetecilik
Televizyonlarda daimi memur sığ yorumcuların hayatımızı kapladığı bir gerçeklikte, kocaman bir boşluğu dolduran Express Dergisi’nin Temmuz-Ağustos sayısında Ertuğrul Kürkçü, kendisiyle yapılan uzun söyleyişi de, "Bize ofansif siyaset lazım" demişti. Ne demek istediğini de açmıştı: "Defans, verili durumu kabul ediyoruz demektir. Ofansif bir siyaset rejimin çelişki ve açmazları üzerine yürümeyi gerektirir; vaatleriyle pratikleri arasındaki büyük yalan dünyasının teşhiri için bıkmadan usanmadan çalışmayı gerektirir; rejimin ve rejimin gerçekleşmesinin her bir halinin ve adımının meşruiyetinin sorgulanmasını gerektirir; sermaye hâkimiyetinin açık bir ifadesi olarak kurulmuş olan hükümetin sermaye sahiplerinin özel mülkiyet ile devlet arasında hiçbir dolayım, hiçbir örtü gereksinmeyecek kadar arsızlaşmalarının fazilet sayıldığı bir ahlakiyatla beraber yürüdüğünün her dakika teşhirini gerektirir. "
3. Havalimanı inşaatında çalışan işçilerin eylemi sonrası yapılan yorumlar bana bu söyleyişi hatırlattı. Zira işçilerin taleplerinin meşruluğu ve haklılığı "defansif" siyaset üzerinden tartışılıyordu.
Sosyal medya hesabından "ofansif" siyaset dilini kullanan Ertuğrul Kürkçü, "zamanlama manidar" kara propagandasına karşı savunma dili yerine, işçi sınıfının "kendisi için sınıf" ilkesini tartışmaya açmayan siyasi bir dil kullandı: "Elbette havalimanı işçileri işgücünün fiyatını yukarı çekmek amacıyla grev/ direniş yaparken kendilerinin en avantajlı, patronun en dezavantajlı olduğu anı kollayacak- bu Bahçeli’nin dolarını satarken paritenin doruğa çıkacağı anı kollaması kadar vatanperverane bir strateji" diye yazdı.
Kürkçü’nün ne demek istediğini test eden şey, ırkçı ve cinsiyetçi kalemşor Fatih Altaylı’ya sosyal medyadan verilen yanıtlar oldu. Zira Altaylı’nın söylediğinin değer görmesi, sözünün yanıtlarla yeniden dolaşıma sokulması bir yana, cevaplar bile savunmacıydı. Hemen bir örnek verelim. Bir sendika şöyle yanıt verdi Altaylı’ya: "Fatih Altaylı’yı 1 günlüğüne 3. havalimanında çalışmaya ve işçilerin kampında kalmaya davet ediyoruz. Sırça köşklerinden atıp tutmaya benzemez ölümü göze alarak alın teri dökmek…"
Benzer bir savunmayı habercilikte de görebiliyoruz. Ana akım medyanın bile kalmadığı bir ortamda Demirören Haber Ajansı’nın hiç haber geçmemesi hala şaşırtabiliyor. Habercilik ilkelerinin ihlal edilmesinin deşifresi, halkın haber alma hakkının ihlal edilmesinin altının çizilmesi tabii ki de çok önemli. Ancak şaşırabilme refleksinin "şikayet" dilinden çıkması gerekiyor. Gazetecilik mesleğinin de kamuoyu oluşturma gücünü yeniden hatırlaması gerekiyor. Tabii ki de "saldırgan" habercilikten söz etmiyorum. Onun güzide örnekleri yandaş ya da değil, birçok yayın organında mevcut.
Gerçek Gündem’in derlemesine göre havalimanı işçilerinin isyanı, Hürriyet Gazetesi dışında ki o da 8. sayfanın altında görmüş, iktidar medyasının hiçbir gazetesinde yer almamış. Star, Sabah, Yeni Şafak, Milli Gazete, Akşam gibi gazeteler eyleme iç sayfalarında dahi yer vermemiş. Yer alsaydı bile, nasıl verileceği de hepimizin malumu…
Tıpkı Gezi sürecinin, o meşhur duvar yazısında yazıldığı gibi "Devrim televizyondan yayımlanmayacak" devrinin tam içindeyiz. Bu nedenle gazeteciliğin "ofansif" siyasetini üretmenin yollarını bulmak zorundayız. Haberin doğruluğunun ölçüsü uzun yıllar, çok satan gazetelerde yer bulabilmesiyle ölçülüyordu. Bu ölçünün değişebilmesinin bir koşulu da, bir avuç kalan gazete, internet ve televizyonun ajitasyon, propaganda tuzağına düşmemesi. Haberin öznesinin sesine kulak vermesi, iddiaları güçlendirmesi… Bu yeterli mi peki? Tabii ki de değil. Zira haberi yaygınlaştırma, kamuya ulaştırma olanakları hala sınırlı. Bunu aşabilmenin yolları dert edilmedikçe de, sosyal medya üzerinden yaygınlaşan haberin, kamu adına denetleme görevi sınırlı kalıyor. "Trend topic" olsa bile, geniş ve farklı kesimlere ulaşabildiği anlamına gelmiyor.
Haberin gücüne inanmak, haber verme sorumluluğu ile editoryal titizlik arasındaki bağı hıza kurban etmemek, fikri takip haberciliğini ısrarla yaşatmak, gazeteciliğin itibarını güçlü haberlerle yeniden iade etmek, habercilik derdi olan basın organlarında bir tür "kamunun haber alma hakkı nasıl ihlal edildi" köşeleri açmak, "ofansif" gazeteciliğe hizmet eder mi? Tartışamaya değer…