Ergun Babahan
Oldu-bitti yapılırsa meşruiyeti olmaz!
Türkiye tarihinin en olağaüstü referandumuna, en olağanüstü koşullarda gitti. 12 Eylül dönemini andıran baskı ve hukuksuzluklar yaşandı. Devletin tüm imkanları Evet için seferber edildi, medya tamamen diz çöktürüldü, Hayır diyebilecek herkes hapisle, sürgünle susturuldu. Sonuç ortada.
AKP arkasına MHP desteğini de aldığı, devletin bütün gücüyle yüklendiği bir referandumda İstanbul ve Ankara gibi düne kadar kalesi kabul ettiği büyük kentleri kaybetti. Kürt coğrafyasının kritik merkezlerinde tamamen silindi.
Ortaya çıkan tablo, sahili ve Kürt coğrafyasıyla çeperin, muhafazakar hatta giderek İslamcı İç Anadolu ile karşı karşıya gelmesidir. Ekonomik duraklamanın daha acıtıcı bir şekilde hissedildiği İstanbul ve Ankara’daki hayır oyları, AKP’nin iki sene sonra gidilecek bir seçimde alabileceği oyların düzeyi hakkında bir öngörü şansı vermektedir.
Ekonomik krizin giderek derinleşeceği, meşruiyet tartışmasının sürekli gündemde kalacağı, uluslararası saygın kurumların şaibeli raporu vereceği ve milliyetçi söylemle iç çatışmayı tırmandırması kaçınılmaz politikaların ülkeyi kaosa sürükleyici bir ortamda, AKP’nin artık normal koşullarda seçim kazanma şansı yoktur.
Türkiye’nin özellikle Kürt coğrafyasındaki ağır Olağanüstü Hal koşullarına rağmen, her iki seçmenden biri Erdoğan düzenine hayır demiştir. Yüksek Seçim Kurulu’nun mühürsüz oy pusulalarını geçerli kabul etme kararı, kendi başına sonuçlara kara bir leke düşürmüştür. Yasanın açık hükmüne aykırı bu karar, sonucun aslında Hayır olduğunun en açık kanıtıdır.
Hasan cemal’in sıcağı sıcağına yazdığı gibi, her iki seçmenden biri Erdoğan’a hayır demiştir. Bu, güvenilirliği, şeffaflığı tartışmalı referandum sonucuna göre böyledir. Demokratik-hukuk devletine uygun koşullarda yapılacak bir seçimde bu rakamın yüzde 60’ları aşması çok muhtemeldir.
Seçimin sonucunun başta CHP olmak üzere seküler-milliyetçi muhalif kesime verdiği açık bir mesaj vardır:
Eğer gerçekten demokratik, hukuka dayalı bir sistem hedefi varsa, laiklik kaygısı ağır basıyorsa, Kürt Siyasi Hareketi ile dayanışma, işbirliği şarttır.
Bu referandum, Kürt Siyasi Hareketi’nin Türkiye siyaseti üzerindeki etki ve gücünü açıkça ortaya koymuştur. Başta CHP olmak üzere demokratik muhalefetin, Kürt Siyasi Hareketi’nin, HDP’nin elini güçlendirme tutumu içinde olması ihtiyacı açıktır. Barışçı siyasetin güçlenmesi, tüm demokratik siyasetin yararınadır.
Kürt kentlerinden çıkan Hayır oyları, bu bölgenin Türkiye siyasetindeki ağırlığını bütün çıplaklığıyla göstermiştir.
HDP, referandum sürecinde şeffaf, ahlaki ve dürüst bir mücadele örneği vererek Türkiye’nin tasasına ortak olduğunu çok net bir şekilde ortaya koymuştur.
Selahattin Demirtaş başta, HDP’nin siyasi kadrolarının özgür olduğu bir ortamda gidilecek bir referandum sonucunun da çok daha farklı olacağı açıktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın alelacele zafer açıklaması yapması, iktidar cephesindeki telaşın açık göstergesidir. Şaibeli bir referandumda ısrar, Türkiye’nin böylesi kritik bir coğrafyada sağlıklı bir biçimde yoluna devam etmesine engeldir.
Türkiye halkı, tek adam rejimine, diktatörlüğe karşı duruşunu çok güçlü bir şekilde göstermiştir ki, bu takdire şayan bir gelişmedir.
Muhalefet cephesinin bölünmesi, anti-demokratik güçlerin elini güçlendirecek bir tutumdur. Siyasi görüşü ne olursa olsun, tüm demokratik güçlerin ‘laik-demokratik bir hukuk devleti’ mücadelesinde birleşmeleri şarttır. Öncelikli hedef, yapıldığı koşullar ve sonuçları şaibeli bu referandumu ret olmalıdır.
Başta Avrupa Birliği olmak üzere tüm demokratik kurumlarla işbirliğine gidilmeli ve Türkiye’nin demokratik toplum düzeninin saygın bir üyesi olmasını sağlayacak adımlar atılmalıdır.
Meşruiyeti tartışmalı bir yönetim Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne yönelik en büyük tehdit olacaktır.
Unutmamak lazım ki, bu şartlarda galip sayılır mağlup. 7 Haziran’dan itibaren AKP’nin demokratik, doğal ve şeffaf bir seçim kazanma şansı kalmamıştır. İçerideki ve dışarıdaki koşullar, çantadan yeni tavşan çıkarmayı imkansız hale getirmiştir.
Tek kurtuluş, demokratik-laik bir hukuk devleti için barışçıl bir mücadele temelinde geniş bir demokrasi cephesi kurulmasındadır. Ancak böyle askeri vesayetten kurtulmuş, her türlü diktatoryal eğilime karşı dik duran, hukuka saygılı, demokratik bir cumhuriyet kurulabilecektir.