İnci Hekimoğlu
‘Ölebilirsin Ama Boşanamazsın Komisyonu’
Önümde iki istatistiki bilgi duruyor.
Biri; Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun eylül ayı raporu.
Sadece 30 gün içinde 37 kadın öldürülmüş, 300 kadın şiddet ve ölüm tehdidi nedeniyle kimlik değiştirmek zorunda kalmış, 24 kadın cinsel şiddete maruz kalmış ve 33 çocuk istismara uğramış.
Peki, Türkiye’de kadına yönelik şiddet sadece 2002-2009 arası yüzde 1400 artmışken, Gezici Araştırma Şirketi’ne göre kadınların yüzde 45’ e yakını şiddet gördüğünü, şiddet görmediğini söyleyenlerin de dayakla tehdit edildiklerini belirtmelerine rağmen AKP’liler neden kadına yönelik şiddeti önlemek yerine boşanmaları önlemeye çalışıyor?
Gerekçesini "boşanmaların artması" olarak açıklayan Boşanmaları Önleme Komisyonu doğru mu söylüyor?
Hayır, bizzat kendi verileri bu gerekçeyi yalanlıyor.
Muhalefetin itirazları yok sayılarak kaleme alınan AKP raporunda Türkiye’nin evlenme oranında 45 ülke arasında 6, boşanma oranında ise 43 ülke arasında 26. olduğu belirtiliyor. Rapora göre, Türkiye’deki evlenme hızı 7.7 iken, boşanma hızı 1.7’de kalıyor.
Yani Türkiye’de bir boşanma sorunu yok. Tersine ‘evlilik’ sorunu var. Kadınların büyük çoğunluğu boşanmak ya da birlikte olduğu adamdan ayrılmak istediği için öldürülüyor, şiddet görüyor, ya da sürekli tehdit altında cehennem hayatına mahkum ediliyor.
Durum bu kadar açıkken bu komisyon ve maalesef AKP’li kadın vekiller, eril iktidarın kadın ve çocuk haklarını adım adım geri almasına, bugüne kadar altına imza atılmış uluslararası anlaşmaları çiğnemelerine, katliam boyutuna varan cins kırımına göz yumarak, kendilerinin ve çocuklarının da geleceklerinin karartılmasında suç ortağı oldular.
Komisyondaki AKP’li milletvekilleri ve bu suçu gizleyerek ortak olan yandaş kadın gazeteciler eğer ucunun kendilerine dokunmayacağını varsayıyorlarsa AKİT Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmenliği'ni yürüten Kadir Demirel ve kızının başına gelen trajik olayı hatırlatırım.
Radikal İslam’ın bayraktarı olan gazetenin reddettiği "kadına yönelik şiddet" olgusunun tüm boyutlarını taşıması ve ‘aile birliğini’ sağlamaya çalışmanın maliyeti açısından önemli bir örnek.
Bu cenahtaki kadınlar umarım "imamlara nikah yetkisi" ve Boşanma Komisyonu raporundaki önerilerin sonuçlarına tekrar bakarlar.
Mesela maddelerden birinde, yasaklanmış olmasına rağmen, boşanma davalarında ve şiddet durumunda uzlaşma ve arabuluculuk yöntemi öneriliyor.
Oysa devletin sığınmaevlerinde kalan kadınlar, yani sözde korunan kadınlar bu nedenle erkekler tarafından bulunup öldürülebiliyor.
Daha çok yeni, 4-5 gün önce haberini okuduğumuz Kastamonu’daki kadın cinayeti tam bu devlet politikasının sonucu. Eşinden şiddet gördüğü için sığınma evinde yaşayan 36 yaşındaki Naime K. Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’nden çıktığı sırada eşi Engin K. tarafından vurularak öldürüldü.
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, birkaç ay önce kamuoyuna yaptığı açıklamada, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı sığınmaevlerindeki bu uygulamanın kadınların güvenliğini tehlikeye attığına dikkat çekmiş ve şu bilgiyi paylaşmıştı:
"…Türkiye’deki sığınakların çoğunun bağlı olduğu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına yapılan başvurularda kadınların sığınağa gidip gitmediğine dair bilgi paylaşılmaktadır.
Sığınakların adres, telefon bilgileri ile sığınakta çalışan ve destek alan kişilerin bilgilerinin Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik gereği gizli tutulması gerekir: ‘h) Kanuni hükümler saklı kalmak kaydıyla, konukevinin adresi, telefon numarası, kadınların, çocukların ve konukevi çalışanlarının kişisel bilgilerinin gizli tutulması esastır. Bütün ilgililer bu gizliliğin korunmasından sorumludur.’ Bu bilgileri öğrenmeye çalışmak ve paylaşmak yönetmeliğin ihlali anlamına gelmektedir. Bilgileri paylaşılan kişilerin can güvenliği tehlikeye atılmaktadır."
Bu yılın başında CHP İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin İçişleri ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na yönelttiği soru üzerine öğrendik ki, 12 kadın koruma altındayken öldürüldü. Bugüne kadar kaç kadın ‘korunurken’ öldürüldü bilmiyoruz. Ya da kaç kadın şiddet dolu ‘aile birliği’ne döndürülüp, cehennem hayatına katlanmak zorunda kaldı?
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ise, koruma altındayken öldürülen kadınlara ilişkin bilgi vermeyerek ‘susma hakkı’nı kullanmıştı. Bakanlık, 2016’da "tecavüzcüyle evlendirme yasası" geri getirilmeye çalışıldığında da susmuş, kadınların mücadelesi sonucu yasa geri çekilmişti.
Deneyimlerimizden biliyoruz ki; bu geçici bir geri adımdı. Bu kez de ‘Boşandırmama Komisyonu" eliyle yeniden gündeme getirildi.
Üstelik başka vahim maddelerle birlikte.
Rapordaki önerilere bakın:
- Çocuk istismarcısının tecavüz ettiği çocukla 5 yıl boyunca "sorunsuz" ve "başarılı" bir evlilik sürdürmesi halinde denetimli serbestlikten yararlanması,
Karakolların kapılarının mesai saatleri içerisinde şiddete maruz kalan kadınlara kapatılması,
-Şiddet durumunda kadına verilecek tedbir sürelerinin "Kadınlar tarafından kötü kullanıldığı" ve "Erkeklerin mağdur edildiği" iddiasına dayanarak, en fazla 15 gün olarak kısaltılması ve kadının "belge ve delil sunması",
-Aile hukukuna ilişkin tüm davalarda duruşmaların gizli yapılması, (Böylece kadın örgütlerini sürecin dışında bırakarak kadınları yalnızlaştırmak ve zorunlu ara buluculuğa giden yolu açmak)
-Kadınların nafaka hakkını evlilik süresi ile bağlantılı olarak kısıtlamak, ( Yani kadınları ekonomik baskıyla boşanmadan caydırmak).
-1-2 yıl içerisinde mal paylaşımı davası açmayan kadınların bu haklarını kaybetmelerini sağlayacak yeni bir düzenleme yapılması,
-İlahiyatçıların aile danışmanı olarak görevlendirilmesi, (Başka bir ifadeyle kocaya itaatin öğütlenerek, boşanmadan caydırılması)
Kadınları ve çocukları imamlara teslim etmeye çalışan Erdoğan iktidarı, Diyanet’in bütçesini boşuna sürekli artırmıyor.
Sadece 7 ayda 4 milyar 368 milyon lirayı tüketen Diyanet İşleri’nin yeni Başkanının ifadesine göre "laiklikle savaş"ta kullanacakları para için bizi soyup soğana çevirmeye devam edecekler.