Murad Mıhçı
Ölülerimize ve mezarlıklara ne kadar saygılıyız?
"Tarih mezarda başlar" (Eva Domaska)
Yazımı yazmadan evvel makalemin konu başlığı üzerine çok düşündüm. Muhtemelen yazılarım arasında en az okunacak yazılardan olacaktır. Fakat kendi özel tarihimdeki bu konu çok önemli bir yere sahip.
Hepimiz maçın sonunu biliriz ama bu ürpertici konuda konuşmak pek de işimize gelmez. Hep bulunduğumuz andaki gibi yaşam süreceğimizi zannederiz.
Evet, bir şekilde dünyayı terk-i diyar eyleyeceğiz. Geçmişteki canlar gibi. Bazılarımız eceliyle, bazılarımız da dünyayı eşit paylaşamamış olarak ya da kazayla. Netice belli…
"Murad, neden bu kadar karamsar bir konu seçtin?" diyenler olabilir. Fakat Ermeni mezarlıklarına yapılan saldırılar medyada az da olsa gündeme geldi.
Mezarlıklar konusundaki hassasiyetime geçmiş dönemde bir anımla başlamak istiyorum.
Askerlik yoklamam nedeniyle kütüğümüzün olduğu Konya /Ereğli’ye gittim.
İlk ziyaretim ailemin önerisiyle, zamanında mezarlığımıza el konulduğunda dedemin satın almak zorunda kaldığı mezarlık alan oldu
O güne kadar mezarlıklara dair hiçbir farkındalığım yoktu. Alana gittiğimde benim ve yakınlarımın soyadlarını taşıyan insanların mezar taşlarını gördüm. Taşları kırılmış, üstlerini tamamen otlar bürümüştü. Oradan geçenlerin bu durumdan haberi bile yoktu.
Bir diğer yandan tanımadığım yakınlarımı bilen o dönemdeki komşularımız, o insanlar sanki yaşıyormuş gibi artık geçmişte kalan hayatlarından kesitler anlattılar.
Yakınlarım toprak altındaydı fakat enerjileri bu coğrafyada var olmaya devam ediyordu.
İlerleyen zamanlarda Ereğli hakkında araştırmalar yapan insanların özellikle mezarlığımızı öğrendikten sonra babamla temas kurduklarını ve mezarlığa gelmeye çalıştıklarını fark ettim.
Bir yandan da burasının bir bellek ve yüzleşme mekanı haline gelmesine tanıklık ettim.
Bunun neticesinde, Ermeni mezarlıklarına yapılan zalimlikler sonrası basının aradığı ilk kişilerden oldum.
Toplumda tanınmaya başladığımda Ermeni veya Hıristiyan mezarlıklarına yönelik sıkıntıların fazla olduğunu öğrendim. Bu insanın içini sızlatıyor. Az olanlardan olduğunuz için yarın sizin durumunuzun da ne olacağını düşünüyorsunuz.
Elimden geldiğince bu konudaki sıkıntıları duyurmaya çabaladım, vakıflara bildirdim. Lakin zihniyetler değişmedikçe yapılabilecek çok fazla bir şey kalmıyor.
Küçük illeri bırakın. Ankara’da Zir Vadisi’nde Ermeni Mezarlığı tahrip edildi. Hem de mezarlıkta yatan insanların yaşayan yakınlarının olmasına rağmen. Yaşanan olayları duyurmamıza rağmen çözüme ulaşılamadı.
Vicdanları sızlatan bu durum, bizler dışındaki siyasilerin feryadına rağmen ne geçmiş belediye ne de mevcut belediye tarafından çözüme ulaştırıldı.
Hatırlar mısınız HRANT AĞPARİK ne demişti? "Biz Ermenilerin bu topraklarda gözümüz var. Var, çünkü kökümüz burada. Alıp gitmek için değil, gelip dibine gömülmek için."
Dibe girmiş olduğu halde rahat bırakılmadı çoğu beden veya kemikler.
Bunun nedenini düşünürseniz ilk nedenin rant olduğunu görürsünüz. Ama en önemli nedeni belleklerden reel tarihi silme çabası.
1980’li yılların ortalarında Gezi Parkı’nda yürürken Ermeni mezar taşlarını görmüştüm ve bu hafızama kazındı.
Gençtim, meraklıydım ve yakınlarıma sorduğumda o alanın büyük bir bölümünün aslında mezarlık olduğunu anlatmışlardı. Hatta bir yakınım, o mezarlık kaldırılırken mezarlardaki kemiklerin yerlere dökülerek başka bir mezarlığına defnedildiğini anlatmıştı.
Bugün ise zaten az sayıdaki mezarlıklarımız halen zulüm altında.
Hem de göz göre göre.
Taksim Gezi Parkı Mezarlığı, Ankara Zir Vadisi’ndeki mezarlık, Van Edremit’te üstüne WC yapılan mezarlık.
Son olarak da geçen hafta yine Van’da eski Ermeni yerleşim yerlerinden Tuşba’da mezarlıklarımıza yapılan saldırılar.
Belki Ermenistanlı bir kadının, o mezarlıktaki yakınının mezarına yapılan saldırıdan sonra yaptığı içler acısı konuşma önünüze gelmişti.
Bunu sadece Ermenilerin, Hıristiyanların yaşadığını savunursam koca bir yanlış yaparım. Rant ve siyasi nedenlerle dinleri gözetilmeksizin bedenleri ile ruhları ayrılmış insanların yattıkları yerde rahat bırakılmadığını gördüm.
Dini açıdan bakıldığında; ölen insan her ne olursa olsun, hesabı gittiği yerde verir. İnsani, etik değerler açısından mezarda yatan insanın kemiklerini çıkarıp başka bir yere gömmek, atmak ya da üstüne WC yapmanın karşılığı yoktur.
Hayatımda en acı günlerimden biri de birlikte görev yapma onurunu yaşadığım Aysel Tuğluk’un annesi Hatun ananın ölümü sonrası yaşananlar.
Ermeni olma gerekçesiyle Hatun annenin mezarına yapılan saldırının bendeki acı yansımasını yeterince ifade edebileceğimi sanmıyorum.
Aysel Başkan’ın yaşadığı bu acı her daim belleğimde yerini koruyacak.
Birgün bir telefon geldi. Arayan Hisyar Özsoy vekilimdi. Kendisiyle iki dönem çalıştık ama kendisinin mezarlıklar üzerine olan çalışmalarından habersizdim. Benim de bu işlere kendi çeperimden çaba harcadığımı bilmiyormuş. Bu konuyla ilgili yazıları ve demeçleri araştırması sayesinde beni fark etmiş.
Ölülerimize saygı üzerine neler yapabiliriz sorusuyla ilgili bir sohbetten sonra bir grup dostla yan yana geldik. Aralarında Kürt ailelerin temsilcileri, oğullarını kaybeden anneler, İnsan Hakları Dernek temsilcileri, İslami kesimden insanlar, Alevi canlar, medyada haber yapan gazeteciler, LGBT bireyler ve hatta siyasi alandan görüşleri farklı bireylerde vardı.
Meselenin önemine duyarlı olan insanların sayı ve çeşitliliği beni fazlasıyla mutlu etti.
Hepimizin ortak derdi ölülerimize yapılan saygısızlıklara karşı ne yapabiliriz idi.
Aslında hangi yönden bakarsak bakalım hepimizin sorun ortak…
Tabii böyle olunca birbirimizi anlamak adına çeşitli paneller düzenledik:
"Ölülere Yönelik Şiddet",
"Farklı İnançların Mezarlıklarına Yönelik Saldırılar’’,
"Hukukta Ölüye Saygı",
"Basında Ölüye Şiddetin Yeri".
Her panelde ya da sohbette hepimiz birbirimizden bir şeyler öğrendik ve öğrenmeye devam ediyoruz.
Şimdilik yaşanan ortak acılara karşı duyarlılık geliştirmek ortak amacımız. Bu coğrafya ne acıdır ki kefensiz insanların mezarı oldu. Bu acı ve üzerimizdeki karabulut gerçeklerle yüzleşemediğimiz için devam ediyor.
Bir feryadı, bazen Cumartesi Anneleri’nden, bazen Aram Tigran’ın vasiyet ettiği topraklara gömülemediğinde, bazen de Gezi Parkı’ndaki mezarlıkta duyuyoruz.
Bir yandan da mezarlıklara yapılan saldırıların esasen ölüye değil, kalan yakınlarına karşı yapıldığı sanırım duyarlı kesimin ortak görüşü. Aslında ölülere yapılan bu saygısızlık ölümden sonra bile ayrımcılığın devam ettiğinin adeta kanıtı gibi.
Kayıplarımızın ruhlarının özgür olacağı bir anlayışı oluşturmak için birlikte ses verelim. Bir panelde söylediğim gibi: "Van’da artık Ermeni yok. O mezarın sahipleri artık orada yaşayan insanlar. Bugün o mezara sahip çıkmak yarın senin de mezarına sahip çıkılmasına vesile olacaktır."
İnsanlık onuru karanlığı elbet aydınlatacak…