Özgün Enver Bulut

Özgün Enver Bulut

Öpücükten insan yapanlar

Eşyaya dönen, döndürülen insan, düşlerini kaybetmiş, iki kalp arası mesafeyi bile kendine uzak kılmıştır.

Sessiz insan makbul olan insandır. Konuşmaması, her şeyi kabullenmesi anlamına gelmese de istenen insan böyle bir insandır. Toplumun kabul ettiği ‘normal insandır’ o. Sokaklarda değildir, öfke patlaması yaşamaz, dertlerini içine atar, ıslığını etrafına bakarak, kimsenin olmadığı yerde çalar. Karanlık bir bez ile kapatmıştır kalbini, ağzında bant vardır, dizleri hep titrer. Yanında yöresinde, sağında solunda yangınlar vardır ama onun bir tas su dökmeye cesareti de dermanı da yoktur. Yangını görmezden geldiği gibi hissiyatı da kaybolmuştur. İstediğinden değil, bu yöne doğru gitmesi için önüne uzun bir yol yapılmıştır.

Bektaşi hikâyesi aktarmak isterim. Günlerce aç, susuz kalmış bir Bektaşi dedesi, çaldığı her kapıdan eli boş dönünce, ümitsiz bir şekilde bir dere kenarına gelmiş. Sonra orada oturarak, eline derenin çamurlarını alıp, onlara şekiller vermiş. Şekil verdiği her çamuru da yan yana dizmiş. O sırada oradan geçen adamın biri dedeyi görmüş ve ona: "Erenler, ne yapıyorsun böyle?" demiş. Bektaşi başını kaldırmadan ona yanıt vermiş. "İnsan yapıyorum." Adam şaşkın bir şekilde: "Yahu, çamurdan insan mı olurmuş!" demiş yeniden. Bektaşi dedesi bu şaşkınlığın karşısında acı acı gülümseyerek: "Niye olmasın. Sana rızkını vermedikten sonra, yap yap ortalığa salıver."

Durum tam da bundan ibarettir. Bir üretim bandından ortalığa salınan insanlar geziyor etrafımızda. Tepkisiz ve sessizler. Görmemeyi erdem sanıyorlar. Konuşmamayı kendilerine dokunulmazlık olarak düşünüyorlar. Melih Cevdet Anday’ın dizesiyle söylersem: 

"Dünyada geçirdim çocukluğumu
İnsanlardan eşya yaparlar"

Önce çocukların kafalarını, kollarını kırdılar, kimsenin sesi çıkmadı. Çocuklar acımasızca öldürüldü, kimseden yine ses çıkmadı. Kadınlar çocuklarının önlerinde dövüldü, katledildi, kimsenin sesi çıkmadı. Kadınlara tecavüz edildi, kimseden yine ses çıkmadı. Çocuk bedeni üzerinden evlilik yaşları kurmak istediklerinde kimsenin ses çıkmadı. Tecavüzcü ile evliliğe zorlandıklarında, kimseden yine ses çıkmadı. Kentlerden Toledo düşleri kuruldu, kimsenin sesi çıkmadı. İnsanlar yerlerinden oldular, kimseden yine ses çıkmadı. Her Cumartesi günü kayıp çocuklarını aramak için Galatasaray’da oturan annelere oturdukları yer dar edildiğinde, kimsenin sesi çıkmadı. Durum bu kadar açık ve ortadayken, kimseden yine ses çıkmadı. 

Eşyaya dönen, döndürülen insan, düşlerini kaybetmiş, iki kalp arası mesafeyi bile kendine uzak kılmıştır. En çok da kendi kalbini kendine parçalatmıştır. Oysa şiirin devamı kocaman bir arzuyla doludur.

"Bu dünya bir daha olmalı
Bir dünya daha olmalı."

Şiirlere taşınan, şarkılarda söylenen, kitabın orta yerinden konuşulan, kardeşin kardeşe bile kıymadığı, elinden tutup ayağa kaldırdığı, insana insan olduğunun hissettirildiği, doğanın her bir karışının korunduğu, hayvanların özgürce dolaştığı, suların özgür aktığı, betonun olmadığı, havanın, suyun bedava olduğu, fikir fukaralarının yalanlarının haber olmadığı, her güzelliğin ayrı bir değerinin olduğu, hukukun terazi ile işlediği bir dünya daha olmalı. Paul Eluard’ın, A. Kadir’in çevirdiği dizelerindeki gibi bir dünya…

"İnsanlarda tek sıcak kanun
Üzümden şarap yapmaları
Kömürden ateş yapmaları
Öpücüklerden insan yapmalarıdır.

İnsanlarda tek zorlu kanun
Savaşlara, yoksulluğa karşı
Kendilerini ayakta tutmaları
Ölüme karşı yaşamalarıdır"

Bektaşi’nin tavrı, Melih Cevdet Anday’ın dizeleri kaybolan insanlığı arama çabalarıdır. Hüsran ve hayal kırıklığı yaşasalar da umutla insanı aramaya devam ederler. Oysa Eluard, özlediğimiz insanı, tam da onun kanunlarını sıralar Asıl Adalet isimli şiirinde. Eşyadan, çamurdan değil, sevgiyle örülmüş, dokunmaktan korkmayan, gören, sorgulayan ve el ele çoğalan insanı anlatır. Normal olmayan, yaramaz insanın kanunlarını sıralar. Çünkü hiçbir şey normal değil artık ve olmayacak. Cesarete daha çok ihtiyaç var. Kalplere sinen kötülüğü temizlemekle işe başlamalı öyleyse. 

*Görsel, İranlı karikatürist Mana Neyastani'ye aittir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özgün Enver Bulut Arşivi