Pelin Cengiz
Poşetleri paralı yaparken, ülkeyi plastik çöplüğüne çevirmek
Geçen yıl neredeyse tüm dünyanın konuştuğu en önemli çevre ve ekoloji gündemlerinden biri plastik meselesiydi. Hızlı üretim ve tüketim alışkanlıklarıyla birlikte plastik nedeniyle yaşanan kirlilik neredeyse dünyayı ele geçirmiş durumda.
Dünyada sadece son 50 yılda plastik kullanımı tam 20 kat artmış. Başta denizler ve deniz canlıları olmak üzere plastik kirliliği doğa için ciddi bir tehdit. Bilim insanlarına göre, denizlere her yıl 12 milyon ton plastik karışıyor.
Dünya çapında bugüne kadar 8.3 milyar ton plastik üretildiği tahmin ediliyor. Bu plastiğin 6.3 milyar tonu ise atığa dönüşmüş durumda.
Dünya üzerinde her yıl yaklaşık 300 milyon ton plastik üretiliyor. Maalesef, yaygın olarak kullanılan plastiklerin hiçbiri doğada kısa sürede kendiliğinden parçalanarak yok olmuyor. 2017'de yapılan bir araştırmaya göre, bugüne kadar üretilmiş ve ömrünü tamamlamış plastiklerin sadece yüzde 9'u geri dönüştürüldü, yüzde 12'si yakıldı. Geriye kalan atığa dönüşmüş plastiklerin yüzde 79'u ya çöplüklere atıldı ya da doğaya karıştı.
Bu kirletme hızıyla devam edilmesi halinde 2050 yılına gelindiğinde denizlerde balıktan çok plastik atık olacak.
Plastiklerin aynı hızda üretilmeye devam etmesi ve yaygın olarak kullanılması çevreyle ilgili ciddi endişe kaynağı.
Dünyanın hali böyle ve pek iç açıcı değil ne yazık ki. Dünyadan lafı yavaş yavaş Türkiye'ye doğru getirelim.
Geçen ekim ayında Guardian gazetesinde önemli bir haber yer aldı, belli kesimlerde epey de ses getirdi. Haber, özetle Türkiye'nin İngiltere'den en çok plastik çöp ithal eden ülkeler arasına girdiğinden bahsediyordu.
O haberde bahsedilen iki kritik nokta vardı. Biri, İngiltere'deki şirketlerin geri dönüşüm dışında yurt dışına çöp ihraç etmelerinin yasak olduğundan ancak İngiltere Çevre Ajansı'nın bu çöplerin geri dönüşümle yeniden dolaşıma sokulup sokulmadığını ve denizlere sızmasının engellenip engellenmediğini denetlemediği yönündeydi.
Diğer nokta ise, Sokak Atık Toplayıcıları Derneği Başkanı Recep Karaman'ın açıklamasıydı, Karaman, "Yıllık ortaya çıkan 6 milyon ton plastik çöpün 3.5 milyonunu biz topluyoruz. Ancak ithalatlar nedeniyle kazancımız düştü, topladığımız çöpün değerini düşürüyorlar" değerlendirmesi yapmıştı.
OECD'nin 2015 verilerine göre, Türkiye çöpünün sadece yüzde 1'ini geri dönüşüme yollarken, gerisini ise katı atık sahasına gönderiyor. Science dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, Türkiye plastik atıkları geri dönüştürme konusunda en başarısız ilk 20 ülke arasında. Çöpleri toplamakla yükümlü belediyeler, 2016'da 31 milyon ton çöp toplamış. Türkiye İstatistik Kurumu'na göre bu çöplerin sadece yüzde 9,8'i geri dönüşüme gönderildi.
Aradan geçen 2.5 ay sonra, 2019'un ilk günü BBC de aynı konuyu gündeme taşıyan bir haber paylaştı. Bu haberde de, Türkiye'nin, aşağı yukarı bir yılda İngiltere'den 80 bin ton plastik çöp aldığından ve bu rakamın İngiltere'den Türkiye'ye gönderilen çöplerin bir yıl öncesine kıyasla yüzde 33 arttığı anlamına geldiğinden bahsediyordu. Bu gelişmeyle Türkiye, Malezya'nın ardından İngiltere'nin en çok plastik çöp gönderdiği ikinci ülke konumuna yükselmiş.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan düzenleme kapsamında plastik alışveriş poşetlerinin tüketicilere 25 kuruş karşılığında verilmeye başlandığı gün böyle bir haberin uluslararası medyada yer alması epey tesadüf oldu.
Plastik poşetler artık 25 kuruş, bunun 10 kuruşu maliyet için, 15 kuruşu ise devlete ödenecek. Parayla satılacak her plastik poşetin üzerinde baskı olarak bir barkod yer alacak. Bu barkodla satılan poşetlere göre devlete ödeme yapılacak, 15 kuruşluk kısmı devlete yatırılacak. Bu da çevreyi korumak adına bir fona aktarılacak. Bu fonda birikecek paraların nasıl kullanılacağı da ayrı bir konu, çevre koruma, plastik tüketimini azaltma gibi alanlara mı harcanacak göreceğiz.
Türkiye'nin plastik çöp sevdasının arkasında Çin'in sahneden çekilmiş olması var belli ki. Çünkü, Çin, İngiltere'nin bir yılda ürettiği çöplerin üçte ikisini alıyorken, Çin'in ülke dışından çöp alınmasını yasaklayan bir yasa çıkarması işleri değiştirmiş.
İngiltere'deki geri dönüşüm şirketleri o dönemde Çin'in bu adımının bir milat olacağını, İngiltere'de plastik dağları oluşacağını söylemişler. Hiç de öyle olmamış tabii ki, Çin'in bıraktığı boşluğu Türkiye gayet güzel doldurmuş, "Çin yasaklarken biz niye talip oluyoruz" demeden İngiltere'nin çöpünü memlekete taşımaya başlamış.
E şimdi sormazlar mı, plastik tüketimini azaltmak ve sözüm ona çevreyi daha az kirletmek için plastik poşetleri paralı yapacaksınız ama öte taraftan elalemin pisliğini, plastik çöpünü dönüştürmek için ülkeye getireceksiniz, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?
Demezler mi, ülke olarak plastik çöpünün sadece yüzde 1'ini geri dönüştürüyorken ve üstelik kendi çöpün dururken, ithal edip başkasının çöpünü dönüştürmeye niye talipsin?
Paranın tatlı olduğu yerde doğayı kim takar...
Muhakkak plastik kullanımı azaltılsın, bu konudaki bilinç seviyesi artırılsın, çok daha yüksek oranlarda geri dönüştürülsün bunlara kimsenin itirazı olamaz ancak yapılanlardan biraz olsun tutarlılık beklemek de hakkımız olsun.
Kapitalist sistem enerjiyi tasarruflu kullan, suyu israf etme, otomobil kullanma, bisiklete bin gibi sürekli bireye ne yapması gerektiğini anlatır hatta dayatır. Yaşadığımız iklim felaketlerinden, küresel ısınmadan, doğanın böyle vahşice kirletilmesinden ancak bireyin günlük pratiklerinin değişmesiyle geri dönüleceğinden bahseder, buna inandırmak ister.
Elbette her birimizin tüketim taleplerinin ve tüketim alışkanlıklarının değişmesi önemlidir, değişmek de zorundadır ancak önümüzde duran koca koca obez endüstrilerin günahlarını görmezden gelerek, bu arsızca kirletme halini hafifseyerek çözüme ulaşmak sadece safça bir hayalden ibarettir...