PYD liderinin ABD işbirlikçiliği

Salih Müslim’in söz konusu demecinden Kürt işbirlikçiliği çıkarmak zor ama Ortadoğu’nun başına bela olan diktatörlüklerden, IŞİD ve türevi çetelerden kurtulmak isteniyorsa demeci bir kez daha dinlemekte yarar var.

._._._._._._._._._

Herşey aslında Amerikanın Sesi Radyosu’nun Türkçe servisinin aynı radyonun Kürtçe servisine konuşan PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’in konuşmasını kısmen eksik çeviriyle ve ‘destek’ yorumuyla vermesinden kaynaklandı. Adı geçen radyonun Türkçe servisi, Kürtçe servisine kendi diliyle 9 dakika konuşan Müslim’in konuşmasının bir bölümünü şu sözcüklerle vermişti:

"Yaratılan atmosferden dolayı Amerika, Suriye askeri güçlerini vurmaya mecbur kaldı. Ümit ediyorum ki bu sadece Suriye rejimiyle sınırlı kalmaz ve sivilleri kendisine hedef alıp kimyasal silah kullanan diğer taraflardan da hesap sorulur. İnanıyorum ki bu saldırı olumlu sonuçlar ortaya çıkaracaktır, çünkü siyasi çözüme inanmayanlar doğru yola geri dönecek ve savaşın devamlılığının sonuç vermeyeceğini anlayacaklar. Amerika doğrudan bu meselenin içinde yer alıyor ve sessiz kalamaz."

Bu haberin ön açıklamasındaki sözcükler daha da ilginç. Konuşmayı haberleştirenler söyleşinin bütününden şu yorumu çıkarmışlar:

"Amerika’nın, Suriye’deki İdlib vilayetinin Han Şeyhun kasabasında sivillere karşı kimyasal silah kullandığı gerekçesiyle Şam rejimini hedef alan füze saldırısına PYD Eş Başkanı Salih Müslim’den destek geldi."

Bu bakış açısını kim nasıl yorumladı ona geçmeden önce Salih Müslim’in konuşmasının tam çevirisini vereyim. İsteyen, Salih Müslim’in konuşmasının uzun çevirisini ve kendi sesinden konuşmanın orjinalini, Artı Gerçek’teki haberin linkine giderek dinleyebilirler.

"Yaşanan saldırının bir zorunluluktan kaynaklandığını görüyoruz. Görünen o Amerika birşeyler yapmaya mecburdu ve vurdu. Duruma baktığımızda karmaşanın Ortadoğu’da giderek arttığına tanık oluyoruz. Amerika’nın gerekçesi, kimyasal silah kullanılması. Umud ediyoruz ki bu durum sadece Suriye rejiminin cezalandırılmak istenmesi ile sınırlı kalmaz. Suriye’de çokça kimyasal silah var. Başka yerlerde de bu silahlar kullanıldı. Şeyh Maksut’ta kullanıldı, Rojava’da ve Rakka’da kullanıldı. Bu durum, elinde kimyasal silah bulunduran  ve sivilleri hedef yapan herkesi kapsamalı. Bu silahları kullananlar o zaman hesaplarını yeniden yapmak zorunda kalırlar."

Akabinde, saldırıyı olumlu görüp görmediğine dair soruyu da yanıtlıyor Müslim; yanıtı şöyle:

"Amerika’nın hava saldırısını olumlu veya olumsuz tanımlamak için şu an somut bir şey söylemek mümkün değil. Bunun sonuçlarına bakmak lazım. Bu durum devamında mutlaka yeni şeyler getirecek. Bunun yansımaları ne olacak, ona bakmak gerekiyor. Ortaya çıkan sonuca göre hava saldırısını olumlu veya olumsuz değerlendirmek mümkün olur. Şimdiye kadar siyasi çözüme inanmayanlar vardı. Bu durum, savaşın çözüm olmadığını gösterme açısından da bir fikir oluşturabilir. Belki bu tablo ile birlikte taraflar durumu daha net anlar ve siyasi çözüm konusunda adım atarlar."

Tabi söyleşinin sonuna doğru Müslim kaygılarını da paylaşıyor.

Durum bu. Özcesi Müslim, dikkatli ve diplomatik bir dil kullanıyor ancak söyleşinin hiçbir yerinde Müslim’in saldırıyı olumlu gördüğüne, ABD saldırısına destek verdiğine dair bir ibare yok.

Peki, Müslim’in demeci Türkiye basınına nasıl yansıdı, özellikle sol aklına inandığımız insanlar Müslim’in bu beyanını nasıl değerlendirdi, bir de ona bakalım:

"Salih Müslim: ABD mecbur kaldı"

Bu alıntı Kürt kimlikli bir sitenin başlığı ve Amerikanın Sesi Radyosu Türkçe Servisinin haberini olduğu gibi copypast yapmış.

Diger başlıkları da sırayla verelim:

"PYD lideri Müslim: ABD saldırısı olumlu sonuçlar ortaya çıkaracaktır"

"PYD lideri Salih Müslim, Amerika'nın Suriye'ye yaptığı füzeli saldırıyı desteklediğini açıkladı."

"PYD Eş Başkanı Müslim’den ABD’ye destek"

"Aynı safa düştüler" (Bu başlığa Erdoğan ve Müslim resmini koyup birlikte vermişler.)

Tabi durum bu olunca, sosyal medyada da başladılar Müslim’e vurmaya. Müslim, bir partinin lideri, elbet eleştirilir ve insanlar eleştirilerini ona rahatlıkla dillendirebilirler. Ancak bu iş böyle değildi. Birileri , özellikle de sol kimlikli birileri ayrıntılarını verdiğim demeçten yola çıkarak "Kürtlerin nasıl pis ABD (Emperyalizm) işbirlikçisi" olduklarını bir kez daha ispat edebilmenin sevincini öyle bir yaşıyorlardı ki dersin bu Kürtler ‘doğmuş doğalı ABD’nin kucağından inmemişler’ sanki.

Hadi Kürtçe servisinin kapı komşusu olan servis bilerek veya bilmeyerek yanlış yapmış. Peki, Kürtçe bilmeyen ama bir demeç İngilizce olduğunda kelimesini yanlış vermemek için her yolu deneyen  duyarlı ‘medyamız’ Kürtçe için neden aynı zahmete katlanmayıp hazıra konmuş?

Peki, Kürtçe bilenlerin yaptıklarına ne demeli?

Zahmet edip haberini yaptıkları konuşmanın tamamını bile dinlememişler,

Ha! "Sana ne, Müslim’in avukatı mısın" diyenleriniz olabilir. Yok değilim. Benimki öncelikle gazeteci duyarlılığı. Bu duyarlılığın iki boyutu var. İlki, her haberi orjinalinden almak için kendini yırtanların iş Kürtler ve Kürtçe olduğunda buna gerek duymamalarına yönelik duyarlılıktır. İkincisi, yanlış beyana sarılıp bundan kendince sonuçlar çıkaran ve buna uygun siyasal saiklerle hareket edenlere yönelik duyarlılıktır.

Bu iki durum da hem gazetecilik adına, hem de kendi yanlışından kanaat çıkarıp ahkam kesme adına, en basit deyimle belirteyim, iki yüzlülüktür.

Kusura bakmayın, yazı biraz uzayacak gibi ama Rojavalı Kürtlerin ‘ABD işbirlikçiliğine’ de değinmek gerekir kanaatindeyim.

Yo yo! Müslim’in konuşmaları üzerinden anlatmayacam. Ta en başından alıp bugüne nasıl gelindi, ona değineceğim. Ancak en sonunda söyleyeceğimi de şimdiden söyleyeyim. İsteyen çözümün yolunun ne olduğunu anlamak istiyorsa pekala Müslim’in tartışılan sözlerini kaynağından olduğu gibi dinlemeyi ve ondan sonuçlar çıkarmayı da deneyebilirler.

Gelelim şu ‘işbirlikçilik’ meselesine...

İşin başında ne ABD ve Batı, ne Türkiye ve Ortadoğu’nun diğer ülkeleri, ne Rusya, ne de Suriye Kürtleri zerre önemsemedi. Dönemin PYD yöneticileri davetli olmadıkları halde neredeyse tüm konferanslara gittiler. Tek yapabildikleri, dış kapının önünde, en fazla toplantının yapıldığı otelin lobisinde taraflarca Suriye’de ‘Üçüncü Güç’ olarak kabullenmeyi beklemekle geçti.

Bu dışlanmışlık, yani ‘Üçüncü Güç’ olarak görülmeme ‘Üçüncü Yol’ politikasının doğumunu getirdi. Bu politikanın tanımı da basit olarak şöyle anlatılabilir:

"Beni tanımayabilirsiniz. O zaman sizin savaşınıza taraf olmam, kendi insanlarımın yaşadığı bölgenin güvenliğini sağlar, savaşın insanlarıma ulaşmasını engellerim. Bana saldırılmadıkça da kimseyle savaşmam."

Öyle de yapıldı.

Başta Türkiye, Kürtlerin kendi bölgelerinin güvenliğini sağlamasını ve bu bölgenin savaş dışında kalmasını hazmedemediler. Bir kısım Kürt de bu durumu Esad’a destek olarak algılayıp yorumladı.

Bu gelişmeler sonrasında Kürtler giderek güç toparlayınca önce El Nusra Kürtlerin üzerine sürüldü. YPG ve akabinde YPJ bu saldırılar sonrasında kuruldu. El Nusra püskürtüldü. YPG ve YPJ karşısında barınamadı.

Kürtlere dönük en büyük saldırı IŞİD üzerinden yapıldı. IŞİD, püskürtülmekle kalmadı. Hem Ortadoğu’daki en büyük yenilgiyi yaşadı, hem de gerileme dönemine girdi, deyim yerindeyse Kürtlere saldırarak kendi sonunu getirdi.

Tüm bu dönemin net bir tanımlaması daha var: ‘Üçüncü Yol’ politikasından hiç vazgeçilmedi. Kürtler kendilerine saldırı olmadıkça kimseye saldırmadılar ve giderek cephelerini genişlettiler. Tel Abyad’ın özgürleştirilmesinden sonra önce Demokratik Suriye Meclisi (MDS), akabinde Demokratik Suriye Güçleri (QSD) kuruldu. Suriye’deki tüm halkların ortak gücü olan bu siyasi ve askeri yapılar ve hiç kuşkusuz Kobani’deki devasa direniş, artık tüm dünyanın gündemindeydi.

Bir işbirlikçilikten söz edilecekse, bu başarıları getiren ağır bedelden ve başından beri ısrarla sürdürülen kişilikli politikanın etkileri neticesinde Kürtlere yanaşmak zorunda kalanların; IŞİD gibi dünyanın başına bela olan bir terör örgütünden kurtulmak için Kürtlerle partnerliklerinden övgüyle sözedenlerin işbirliğinden söz edebiliriz. Kaybedenler liğindeki Türkiye, bu işbirliğine yanaşmadığı için kaybetti. Türkiye’nin şimdilerde de nereye el atsa elinde kalmasının en önemli nedeni budur. Aslında Türkiye’ye tüm Ortadoğu’nun kaderini değiştirecek, demokratik Ortadoğu’nun harcını sağlamlaştıracak el PYD tarafından uzatılmıştı. Türkiye’yi yönetenler milliyetçi histerilerine yenik düştüler ve bunu yapmaktan imtina ettiler. Bu nedenle de kaybettiler, kaybetmeye mahkumlar...

Yok, Salih Müslim’in söz konusu demecinden Kürt işbirlikçiliği çıkarmak zor ama Ortadoğu’nun başına bela olan diktatörlüklerden, IŞİD ve türevi çetelerden kurtulmak isteniyorsa bunun kolayı var.

Bunun nasıl olacağını çok merak eden varsa, bir zahmet Müslim’in çarpıtılan demecini bir kez daha ve çok iyi dinlesinler. Kürtçe bilmeyenler de bir zahmet çevirtiveriversinler. Bir başka liderin İngilizce demecini birkaç farklı kişiye çevirtip ondan anlam çıkarmaya uğraşanlar, bu kadar zahmeti pekala yanıbaşlarındaki ‘kardeşimiz’ dedikleri Kürtler için de yapabilirler.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi