Ergun Babahan
Rakka’dan önce sonra PKK!
Türkiye’nin Suriye’de attığı her adım sonunda gelip kendisini vurdu. Kuzey Suriye’de Kürt bölgesini önleme iddiasıyla yola çıkan Ankara, sonuçta PKK’ye yakın dönemde uluslararası meşruiyet kazandıracak gelişmelere ebelik yapmış oldu.
Sadece dün yaşanan iki olay, Kürt Siyasi Hareketi’nin uluslararası sahnede kazandığı başarının göstergesiydi. Birincisi PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’in Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande tarafından kabul edilmesiydi. Fransa, NATO ortağı Türkiye’nin ‘terörist’ ilan edip hakkında ‘Kırmızı Bülten’ çıkarmayı düşündüğü bir Kürt lideri en üst düzeyde ağırladı.
Görüşmeden sonra gazetecilere bilgi veren Müslim, Kuzey Suriye Federasyonu projesini anlattıklarını dile getirdi. Müslim, Hollande’ın bu projeye "pozitif" yaklaştığını kaydetti.
Hollande’ın "Mücadelenizle gurur duyuyorum" dediğini aktaran Müslim, Fransa’nın yardımlarını sürdürme sözü verdiğini dile getirdi.
Asıl ağır darbe ise Washington’dan geldi. Trump yönetimi, Amberin Zaman’ın geçen hafta yazdığı üzere, AKP yönetiminin tüm çabalarına rağmen Kürtleri tercih etti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti öncesi, ağırlığını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ni ağır silahla donatacak kararı imzaladı.
Karar öncesi Washington’a giden Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, MİT Başkanı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın çabaları sonuç vermedi.
Sahada yaşananlar, Amerikan Silahlı Kuvvetleri’nin Türk Silahlı Kuvvetleri’nden uzaklaştığı ölçüde Kürtlere yanaştığının yeni bir göstergesiydi. Amerikan yönetimi, Türkiye’nin aşırı hassasiyetine rağmen böyle bir tercih kullandı.
Şimdi 16 Mayıs’ta Washington’a gelecek olan Cumhurbaşkanı Erdoğan büyük bir ihtimalle özenle ağırlanacak ve bu kararın yaratacağı rahatsızlık görsel bir şovla giderilmeye çalışılacak. Ama ortada görünen bir gerçek var: Amerika, Irak’ta olduğu gibi kendisine asli ortak olarak Kürtleri seçti ve bölgede kalıcı olacağı yolunda işareti verdi.
Niye böyle oldu?
17-25 Aralık’tan Amerika’yı sorumlu tutan Erdoğan’ın Ulusalcılarla ittifakı seçmesi ve Silahlı Kuvvetlerin ‘Atlantikçi’ diye bilinen kanadını tasfiyeye girişmesi bugüne gelinen yolu açtı.
Amerikalı komutanların, 15 Temmuz’un ardından ‘‘Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki tüm muhataplarımız tutuklandı, konuşacak kimseyi bulamıyoruz’’ diye yakınması boşuna değildi.
Amerika’nın şaibeli darbe girişimi gecesi hemen Erdoğan yönetiminin yanında yer almamaması, pozisyon kollaması da Ankara’da rahatsızlık yaratmıştı. Ancak Atlantikçi bilinen generallerin tasfiyesi bundan çok önce kararlaştırılmıştı. Bugün TSK içindeki generaller Amerika ve NATO’ya düşmanca demesek de, kuşkuyla bakan bir ekipten oluşuyor.
Ergenekon ve Balyoz davaları sırasında Atlantikçi ekiple işbirliği yaparak Ulusalcı kanadı tasfiyeye karar veren Erdoğan, 17-25 Aralık’ın ardından tavır değiştirdi ve Ulusalcılarla ittifak içinde Atlantikçileri devre dışı bıraktı. Üstelik, bölge politikalarının belirlenmesinde Dışişleri Bakanlığı’nın arka plana düştüğü, Pentagon’un öne çıktığı bir dönemde.
Bu tasfiye gerçekleşirken, Ankara’nın daha önce Suriye’de yapmış olduğu hatalar burada ayağına dolaşmaya başladı. Başkan Obama ile yaptığı kritik görüşmedeki uyarıları dikkate almayan Ankara, Washington’ı rahatsız eden radikal unsurlara desteğini sürdürdü. Yetmedi, sınır boyunu Kürtler’den temizlemek için İŞİD’i devreye soktu.
‘‘Kobane düştü, düşüyor’’ açıklaması bir milat oldu ve o günden sonra ABD’nin desteğini arkasına alan Kürtler, Suriye’de ve Irak’ta sürekli yeni kazanımlar elde ettiler. Şimdi Amerikan yönetiminin sağlayacağı ağır silahlarla durumlarını daha da pekiştirecekler.
Amerika’nın Rakka Harekatı için Türkiye’ye rağmen Kürtleri seçmesi sıradan bir olay değildir. Herkes bilmezden geliyor gibi davransa da YPG ile PKK’nin bir ve aynı şey olduğu aleni bir sır. Bu karar, PKK’nin uluslararası meşruiyet kazanması açısından kritik bir dönüm noktasıdır. Kürtlerin bölge siyasetine damgalarını vuracak olmalarının işaret fişeğidir. Resmî açıklamalar, Washington’da yapılacak karşılama töreni de gerçeği değiştirmeyecektir. PKK bu kararla kritik bir dönemeci aşma noktasına gelmiştir.
Kadını-erkeği, genci-yaşlısı ile dünyanın başına bir şekilde bela kesilen İŞİD’i bu coğrafyadan silip atmak için ağır bedel ödeyen Kürtler, bu mücadelede kendisine destek olan Amerikan yönetimine yıllarca müteşekkir kalacaktır. Amerika için 40 milyonluk bir dost halk vardır bölgede. Türkiye ise söylemi ve eylemi ile Batı dünyasının karşısında olmaya devam ettikçe yalnızlaşacak, Rusya ittifakında da aradığını bulamayacaktır.
Üst akıl, Haçlı Zihniyeti diyerek sürekli Amerikan ve Batı düşmanlığını körükleyen; Avrupa Birliği’ne tam üyelik hayaliyle idamı yeniden geri getirme sarkacı arasında savrulup giden Türkiye, Batı’nın gözünde güvenilir ve itibarlı bir ortak değil artık. İtirazı bile dinlenmeyen bir ülke.
Bu gelişmeye duygusal tepki verip Rusya ile yakınlaşma çabasına girmek Türkiye’nin içinden çıkılması imkansız bir batağa sürüklenmesi anlamına gelecektir.
Türkiye’nin tek çıkış yolu, demokrasiye, hukuk devleti ilkesine sahip çıkmak, Kürtlerle barış yapmak ve Avrupa Birliği ve NATO demirine sıkı sıkıya sarılmaktır. Bu demirlerden kopmuş bir Türkiye’nin nereye ve nasıl savrulacağı belirsizdir.