Reis’in Amerikalı Abisi Telefonda

Trump iktidara geldiğinden bu yana 19 gazeteci gözaltına alındı, 12 gazetecinin malzemesine el konuldu, 11 gazeteci fiziki saldırıya uğradı, 4 gazeteci sınırdan içeri sokulmadı.

Bir Başkan’ın yabancı mevkidaşlarıyla yaptığı telefon görüşmelerinin haber değeri var mıdır? Bu görüşmelerin metinleri yayınlanabilir mi?

Washington Post (WP) gazetesinin bu sorulara cevabı ‘’Evet’’ oldu. Logosunun altında ‘Demokrasi Karanlıkta Ölür’ yazan gazete, 3 Ağustos Perşembe günkü nüshasında Donald Trump’un (DT) Beyaz Saray’a yerleştikten bir süre sonra Meksika ve Avustralya liderleri ile yaptığı telefon görüşmelerinin çözülmüş tam metinlerini birinci sayfadan açıklamalı notlarla yayınladı.

Ve çıngar koptu!

Bu haber, bizim milli ve yerli medyada hakettiği değeri bulamadı. Kimbilir belki de bu tape meselesi onlara kötü çağrışımlar yapmıştır! 

ABD’de iktidar yanlıları çok da sağlam gerekçeler bulamadan WP’u sert bir şekilde eleştiriyor, kınıyor: Rezalet, skandal, ABD’ye büyük zarar verdi… Hatta biri çıktı dedi ki: ’’İlk defa böyle bir şey oluyor, şok yarattı, tehlikeli bir girişim!’’.

Dikkat ederseniz, bu eleştiri ve kınamalarda somut bir suçlama yok. Muğlak saldırılar. Mesela kimse, ‘’Milli Güvenliğimize zarar veriyor’’, ‘’Özel hayatı ihlal ediyor’’, ‘’Devlet sırrını faş ediyor’’ gibi suçlama getiremiyor. Çünkü gerçekten de bu diyaloglarda ABD’nin ulusal çıkarlarını ya da milli güvenliğini tehlikeye sokacak herhangi bir bilgi yok. Zaten bu iki muğlak kavram da iktidarlar tarafından her anlama gelebilecek şekilde kullanılır. Devletler gizlemek istedikleri dosyaları, ya ‘’Devlet Sırrı’’ ya da bu iki kavramla örtmeye çalışır. Üstelik Trump telefonda değil ama Rus yetkililerle bizzat yüzyüze yaptığı görüşmede, CİA ve FBI’ya göre ‘’bazı hassas istihbarat bilgilerini’’ söylemişti. 

DT’ın iki liderle yaptığı telefon görüşmelerini okuduğumuzda iki nokta ön plana çıkıyor:

  • Trump dosyalarına hakim değil. Konuşulan konu hakkında bilgisi yok. Yanlış şeyler söylüyor.
  • Trump, mevkidaşlarından, kendisi hakkında basına doğru olmayan bilgiler vermesini talep ediyor.

Bu iki konuşma metinini pertavsızla okuyan uzmanlar, metinlerin haber değeri konusunda hiçbir kuşkuya kapılmamış. Zaten hiç kimse de ‘’Bunları niye yayınlıyorsunuz? Haber değeri yok ki!’’ diyemiyor. Yurttaşların/okurların, oylarıyla işbaşına getirdikleri liderin kiminle neyi nasıl görüştüğü hakkında bilgi sahibi olması kadar gerekli, doğal bir şey yok. Yönetimde şeffaflık da bunu elzem kılıyor zaten. Ne yani, sizin Devlet Başkanınız, yabancı bir devlet başkanına söylediklerini sizden mi gizleyecek? Devleti yönetimi, casusluktan farklı bir alan olsa gerek. Üstelik iki devlet başkanı telefonda geyik muhabbeti yapmıyor. İki ülkeyi, dolayısıyla iki ülkenin tüm yurttaşlarını ilgilendiren konuları müzakere ediyor. 

DT için basınla ilişkiler açısından özel bir durum da mevcut. Çünkü iktidara gelir gelmez medyaya savaş açan Trump, ‘’Basın, Amerikan halkının düşmanıdır’’, ‘’Gazeteciler en ahlâksız kesimden gelen insanlar’’ diyerek safını belirlemişti. Dahası, Beyaz Saray basın toplantılarına akreditasyon uygulayıp, aralarında NYT, Politico, Guardian, BBC’nin de bulunduğu büyük medya kuruluşlarını devre dışı bırakmaya çalıştı. Yetmedi, Beyaz Saray çalışanlarının hatta Beyaz Saray ziyaretçilerinin blog yazmasını yasakladı. DT’nın günlük programı da şeffaf ve ayrıntılı değil. Yabancı mevkidaşlarıyla yaptığı mesela 45 dakikalık telefon görüşmelerinin yazılı bilgisi 1 ya da 2 paragrafla sınırlı kaldı.  Trump, Şubat ayından bu yana basın toplantısı düzenlemedi.

Tüm bunları hesaba kattığımızda, kamuoyunun Trump yönetimi hakkında bilgilenebilmesi için, sözkonusu sızıntı haberlerin dışında bir kaynak kalmıyor. Çünkü, şeffaf ve dürüst bir yönetim olsa, yurttaştan gizlemek zorunda olduğu tutum ve açıklamalar olmasa, bu tür sızıntı haberlere ihtiyaç kalmayacak. 

Bilgi/haber, su ya da hava gibidir. Bir fırsatını, bir açığı bulur çıkar gider, ulaşması gereken mecraya varır. Hiçbir bilgi ilelebet ve herkes için gizli kalmaz.

Sızdırılan haber, kamu çıkarı içeriyorsa, yayınlanır. Milli menfaat, devlet sırrı, ayıp oluyor ama… gibi gerekçeler geçersiz. Böyle bir bilgiye ulaşıp, doğruluğunu onayladıktan sonra, ‘’İktidarla aramız bozulmasın’’ ya da ‘’Aman şimdi millet galeyana gelir’’ gibi bahanelerle yayınlamayan da,  gazeteci değildir, iktidar yanlısıdır.   

WP’nin yayınından sonra, Trump’la telefonda görüşmek isteyen  yabancı liderler de (Özel olarak birini kast etmiyorum, değil mi?) haliyle biraz çekingen davranacak. ‘’Şimdi bir şey söylesem yarın Washington Post manşetten verirse, mahvoluruz!’’.
Trump tabi ki durumun farkında. Bu nedenle yüzyıl önce yabancı ajanların faaliyetlerini kısıtlamak/denetlemek amacıyla çıkarılmış olan Casusluk Yasasını bugün gazetecilere karşı kullanmak istiyor. Daha şimdiden sızıntı haberler konusunda, Obama yönetimine oranla üç kat daha fazla soruşturma açılmış. Amaç yeni sızıntıları önlemek.

Bir grup Cumhuriyetçi senatörün kaleme aldığı bir komisyon raporunda da medyaya savaş açılmış durumda. Raporda 125 haber mercek altına alınmış ve ulusal güvenliğe zarar verdiği iddia ediliyor. Raporda 100’den fazla gazetecinin adı da zikredilerek hedef gösteriliyor.

Gazeteciler, medya kuruluşları, sendikalar, iletişim akademisyenleri mevcut durumu endişe verici buluyor. Eskiden ‘’Basın Özgürlüğünün Kalesi’’ olarak bilinen ABD’de bugün basına yönelik ihlaller giderek artıyor.

ABD’de medya özgürlüğünün durumu, gerçekten de Trump yanlısı birinin WP’ye yönelik eleştirisinde olduğu gibi: ’’İlk defa böyle bir şey oluyor, şok yarattı, tehlikeli bir girişim!’’

Yine de umut verici bir gelişme: Basının önemi ve değeri, mesleğe yönelik ihlal ve saldırılar artınca daha da iyi anlaşılıyor. Ve eskiden ‘’Egemen medya’’, ‘’Büyük medya’’, ‘’Yerleşik Düzenin Medyası’’ diye dudak büktüğümüz gazeteler bile bugün yayınladıkları haberler ile,  baskı ve sansür girişimlerine karşı çıkarak gazeteciliğin işlev ve onurunu koruyor.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi