Eser Karakaş
Rektörlere bak, yükseköğretimi anla
Eser KARAKAŞ / EĞİTİM
Eğitim-öğretim ve özellikle yükseköğretim ne için vardır?
Yükseköğretim ve bu yükseköğretim sürecinin özellikle lisans (bizde ilk dört sene) aşaması bir türlü yerli yerine oturmuyor.
Bizim memlekette üniversite ya da yükseköğretim dendiği zaman herkes lisans aşamasını anlıyor.
Herhangi birini çevirin sokakta, "üniversite kaç senedir?" diye sorun, şayet üniversite mevhumu hakkında küçük bir fikri varsa, mutlaka yanıtı "dört sene" olacaktır, oysa üniversite ya da yükseköğretim sürecinin lisans aşaması sadece bir aşamadır, kanımca da çağımızda en önemsiz aşamasıdır, çok daha ağır basan aşamalar ise yüksek lisans ve özellikle doktora aşamaları yani lisansüstü aşamadır.
Bizde ise lisansüstü aşamalar kelimenin tam anlamıyla döküldüğü için insanların üniversite ile lisans aşamasını karıştırmaları ya da daha doğru bir anlatımla üniversiteyi sadece dört senelik bölümü yani lisans aşaması ile özdeştirmelerini normal karşılamak lazım.
Peki, doktora ya da yüksek lisans karşısında bilgi çağında nispi önemini yitirdiğini düşündüğüm lisans aşamasının günümüz toplumunda temel işlevi acaba nedir?
Başka eğitim yazılarında bu konuyu detaylı olarak tartışabiliriz ama üniversite sürecinin lisans aşamasının temel önemi ve işlevi kanımca öğrenciye eleştirel düşünce alışkanlığı yani bir yöntem kazandırmaktır.
Bu eleştirel düşünce yöntemini benimsememiş lisans mezunlarından gelecekte, tabiri mazur görün, ne köy olacak ne de kasaba.
Peki, bu eleştirel düşünce yönteminin önemi karşısında bizim üniversitelerin lisans aşamaları ne durumda?
Dökülüyorlar.
Lisans aşamasında üniversitelerde genellikle başarısız, başarılı olması düşünülemeyecek, çok düşük standartlı mesleki bilgi aktarımı yapılıyor, eleştirel düşünce ise zaten arzulanan bir şey bile değil.
Ekranlarda, tartışma programlarında, eğitim programlarında, mesleki yönlendirme programlarında çeşitli üniversitelerin rektörlerini, öğretim üyelerini izliyorum ve keşke izlemez olaydım diye düşünüyorum.
Bu çapta, bu kalibrede rektörlerin yönettiği üniversitelerde çağdaş anlamda olumlu bir gelişmenin yaşanması zaten olanaksız.
Ekranlarda boy gösteren rektörler için, yeni KHK ile nasıl atandıkları da malum, üniversite lisans aşamasının olmaz ise olmazı eleştirel düşünce, bırakın eğitimin odağı olmayı, çok net bir biçimde arzulanmayan, öğrenciden kaçırılması gereken bir alışkanlık.
Bu rektörlerin öğrenciden temel talebi bazı konuları hiç sorgulamadan benimsemeleri ve bu bilgi ve alışkanlıkları kuşaklararası aktarma görevini üstlenmeleri.
Ekranlarda sayısız örneğini görüyoruz maalesef, farklı bir görüş belirten kişiye bir rektör, bir öğretim üyesi sıfatı taşıyan kişi "hain yaftasını" yapıştırabiliyor.
Çağımızda hukuk çok temel bir disiplin ama ekranlarda insanların başkalarını, görüş ve davranışlarını benimsemedikleri başkalarını, yargılamadan linç etmelerini savunabilen hukuk fakültesi öğretim üyesi bile gördüm.
Bu durum, bu ve benzeri sözde hukukçu, sözde öğretim üyelerinden ders alan öğrenciler için korkunç bir durum.
İçinden geçtiğimiz karabasanı akşamları ekranlara bakarak çok iyi anlamak mümkün; rektörlere, öğretim üyesi ünvânı taşıyan yandaşlara bir bakın, hem bugünü hem de, maalesef, yarını görebiliriz, öngörebiliriz.