Ragıp Duran
Rojava'da Türk ölmek!
Kendisinden başka pek kimseyi sevmezdi. Aslında kendisini sevdiği de söylenemezdi. İşyerinde müdür ve şeflerine karşı çok efendice davranırdı. İçine kapanıktı ama sakin ve huzurlu olmadığı belliydi. Gazete kitap okumazdı. Cumaları kaçırmazdı. Piyango çıkarsa Hac'a gideceğini söylemişti bir keresinde. Babası ve amcası köyde kalmışlardı. Çok nadiren, bayramda seyranda gönülsüz rızasız onlara ziyarete giderdi. Zaman zaman karısını, sık sık da çocuklarını döverdi. ''Bunlar adam olmaz!''.
Milliyetçilik, biraz da bu adamın toplumsal versiyonu. Ya da egoizmin sosyal yaygınlaşması. Benmerkezci bir cehalet. Önce komşunu bilmiyorsun, tanımıyorsun. Küçümsüyorsun hatta aşağılıyorsun onu. Sonra bir fırsatını bulup/yaratıp, evini basıyorsun, malına mülküne el koyuyorsun, komşunun da kellesini götürüyorsun kanlı ellerinle.
Sadece, bireysel olarak insanın marifeti değil bu bela. Yani kişisel bir sorun olsa amenna... Milliyetçilik, unutmayalım bir kere, iktidar ideolojisi! Baskı zulüm altındaki insanların tenezzül edeceği bir yaklaşım değil.
Gelelim bizim milli ve yerli eşantiyona. Emekli kahvesindeki amca gibi düşünürsen geçmişi, haliyle ağır gelir bazı şeyleri kabul etmek: ''Bak evladım bizim ecdadımız üç kıtaya egemenmiş vakti zamanında...''. İyi güzel de, tekaüt amcamın sözünü ettiğini topraklarda bugün 21 devlet kurulmuş, TC hariç, hiç biri Osmanlının mirasını benimsemiyor, hatta lanetle anan var Osmanlı günlerini.
Oradan buradan fetih yoluyla zenginleşmiş büyük dedelerin, o refahla ve bugünkünden çok farklı anlam ve işlevler içeren 72 milleti bir şekilde bir arada tutmuşsun bir süre, kâh şiddetle, kâh dinle, kâh parayla, belki de uzlaşarak...
Neyse uzatmayayım, uyanınca 72 millet, bağımsızlık özgürlük talep edince, daralıp sıkışmışsın sonunda Anadolu yarımadasına. 72'den 67 çıkmış, kaldı mı sana 5: Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Yahudi... Yahudiler zaten az, yavaş yavaş kaçmak zorunda kalmışlar. Rumları mübadele ile göndermişsin, Ermenileri kese biçe sürmüşsün. Bir tek Kürtler kaldı senden farklı olarak. Onlara da ''Bu ne şiddet bu ne celal'': Teröristtir, bölücüdür, haindir, pistir, ajandır...yapmadığını ve demediğini bırakmamışsın. Sanırsın Osmanlıyı Kürtler yıktı. Ve başımıza gelen bütün felaketlerin yegâne sorumlusu Kürtler! Hele bir de son zamanlarda ''Seni Başkan yaptırmayacağız!'' demişlerdi bizle beraber. Şimdi intikam zamanı: Yık yak o zaman Şırnak'ı, Cizre'yi, Sur'u, Gever'i... Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek dil için.
Suphi Nejat Ağırnaslı (Paramaz Kızılbaş), Aziz Güler, Ulaş Bayraktaroğlu ya da son olarak Ayşe Deniz'in Suriye'de, Rojava'da YPG saflarında IŞİD'e karşı savaşırken canlarını kaybetmesi, milliyetçi kesimde bazı önyargıları, bazı ezberleri bozduğu için sıkıntı yarattı. Bu sıkıntıyı, şiddetli ve hakaretli saldırılarla bertaraf etmeye çalıştı ideologları ve kalemşörleri...
Şimdi bir Türk'ün, üstelik okumuş yazmış, iyi eğitim almış, yetmiyormuş gibi solcu bir Türk'ün, Kürtlerin mücadelesine katılması, daha da ileri gidip IŞİD'e karşı savaşını kendi mücadelesi olarak kabul etmesi ve bu uğurda canını vermesi, milliyetçi proje ve tahayyülü berhava eden bir olgudur. Milliyetçi zihniyet, mesela solcu bir Yahudinin, Filistin saflarında İsrail devletine karşı elde silah savaşmasını kesinlikle anlamaz ve kabul etmez, imkan dahilinde bulmaz. Milliyetçi Türk nebulası da, bir Türkün, ''Türk devletinin en büyük düşmanı, bölücü terörist, Şii işbirlikçisi, Alevi, Şafi, Zerdüşt...vs...'' Kürtlerle ortaklaşmasını anlayamaz, havsalası bunu kavrayamaz. Bunu yapan, onlara göre, ya ajandır, ya satılmıştır, ya da aldatılmıştır. Çünkü, bir iktidar ideolojisi olarak milliyetçilik, halkla devletin bütünleşmesi/özdeşleşmesi üzerine kuruludur. Milli ya da milliyet kriteri yerine, siyasi ya da sınıf kriterinin öne çıkması, milliyetçiliğin ağır yenilgisi. Milliyetçiliğin hikmet-i sebebi sorgulanır hale gelir siyasetle sınıf meselesi gündeme geldiğinde. Milliyetçiliğin panzehiri olan enternasyonalizm o çevrelerde bulunmaz, kargılanmıştır, yasaktır. Bu nedenle de, MHP'nin muhalif (!?) bir lider adayı ya da Aydınlık gazetesinin bir yazarı gibi nefretini döker, hakaret eder. Aslında bu fedakâr insanlara bir şekilde karşı çıkanların hiç biri, bu çocukların yaptığının onda birini bile yapamamış zavallılar. Çünkü bu gençler sözleriyle eylemlerini bir arada tutmak için hayatlarını bile feda etmişler. Vicdanlıdırlar, içleri dışları birdir, korkusuzdurlar, hakiki ve tutarlı muhaliflerdir. Faşist ideologların, Kürt düşmanı kalemlerin saldırganlığında biraz da, kendi alçaklıklarını, korkaklıklarını, tenakuzlarını örtme güdüsü var. Gizli gizli de kıskanıyorlardır herhalde. Çünkü onların safında böyle cesur insanlar yok. Yazar, çizer, konuşur, bağırır bir de ayakkabı kutularına dolar doldurup başkalarının hediye ettiği (?) tankerlerle uğraşır bunlar. O kadar. Bunların kıblesi Dolar, farzları Euro! Bunlar parasız iş yapmaz. İşini geri almak için açlık grevine yatan kadına, ''Sizin eyleminizi kim finanse ediyor?'' diye soran savcı var bu memlekette! Bu savcıyı devlet finanse ettiği için, cüppeli şahsiyet, bazı eylemlerin parasız bir şekilde yapıldığını hatta paraya karşı yapıldığını bilmez, anlamaz, kabul etmez! Yazık.
Para da, tıpkı din gibi milliyetçiliğin koltuk değneklerinden biri. Zengin ve hakiki burjuva mesela, milliyetçiliğe pek yüz vermez. Ama Kürt esnafın camlarını kıran lumpene 3 kuruş fazla para ver, gider Türk bayrağını bile yakar!
Unutmayalım Türk olsun, Kürt olsun ya da Fransız, Alman, İngiliz olsun, milliyeti önemli değil, siyasi konumu tayin edici, YPG saflarında savaşanlara karşı en büyük düşmanlık nereden geliyor? '' 'Vaypici' diyen adamdan geliyor!'' diyenler kazanmadı ama kaybetmedi de. Çünkü bu kesimin en büyük düşmanı ve esin kaynağı IŞİD!
Bir nokta daha var: Bir anı kitabında (Mehmet, Reşat ve Nuri Beyler), bir de Hıfzı Topuz'un ''Namık Kemal'in Romanı'' başlıklı kitabında geçer, kenarından köşesinden de olsa 1871 Paris Komününe katılan Osmanlılardan ayrıntılı olmasa da haberdarız. Ben hep 1936'da İspanya İç Savaşında Uluslararası Tugay'larda Türkiyelinin olup olmadığını merak etmişimdir. Herhalde vardır da henüz bir izine rastlayamadım. Bizim Hrant'ın Adıyamanlı abisi Misak Manuşyan'ın Fransız Direnişine katkıları unutulmaz. Filistin davasına, beklenilenin aksine, Türkiye'den en çok İslamcılar değil, solcular katkıda bulunmuştur. Yine de, Türkiye'nin içine kapanıklığı bir neden olsa, milliyetçilik de bir başka engel olsa gerek, kuraldışı birkaç sınırlı örnek dışında, enternasyonalizmin somut tezahürlerine çok az rastlayabiliyoruz tarihimizde. Rojava bu açıdan da önemli.
Bugün, Suriyeli olmayan, Kürt olmayan, onlarca Türkiyeli, ve 72 milletten gençler PYD saflarında, IŞİD'e karşı elinde silah mücadele ediyor. Bu savaşçılara ''Amerikan askeri'' derseniz, siz de ''IŞİD askeri'' olursunuz.
Bu insanlara saygı duymak için, Aydın Selcen'in dediği üzere, ''solcu, devrimci ya da Kürt olmak şart değil''. İnsan olmak yeter...
--
Medya Eleştirileri yazıları için bkz. Apoletli Medya
http://apoletlimedya.blogspot.com/