RTÜK ve ahlak bekçiliği

RTÜK Başkanının vurguyu 'milli ve manevi değerlere (kim tanımlıyorsa bunu), milli yayıncılığa (!), aziz milletimize...' yapması, bir muhafazakâr parti başkanı gibi konuşması çok ilginç.

Türkiye siyasi kültüründe genel idare içinde, çalışanlarının maaşlarının vergi gelirlerinden ödendiği "bağımsız kurullar"ın gerçekten bağımsız, özerk olabilmeleri çok çok zordur, hatta imkânsızdır.

Yeni, nispeten yeni örnekler isterseniz, en başta "bağımsız" YÖK ve RTÜK gelir.

Biraz daha geri giderseniz önünüzde bu sefer de "özerk" TRT örneği var.

Bu kurumların dün ve bugün bağımsız kurullar, özerk kurumlar olduğunu söylemek adeta imkânsızdır, yarın da herhangi bir iktidar döneminde de olamayacaklardır.

Son günlerde RTÜK gündemde çünkü siyasal iktidar "medya virüsünü" temizlemek istiyor. 

Halk TV’de iki programa (Ayşenur Arslan, Şirin Payzın) beşer program kapatma cezası verdi RTÜK, Arslan’ın programı için şekil şartlarına dayanarak yürütmeyi durdurma kararı çıkmış, Payzın’ın programının akıbeti şimdilik belirsiz.

Bu iki önemli gazeteciye, programlarında RTÜK Kanununda belirlenen yayın durdurma, program kapatma gibi cezaların gerektirdiği suçlamaları yakıştırmak olanaksızdır; verilen "medya virüsü" temizleme talebinin yansımasıdır muhtemelen.

RTÜK Anayasanın 133. maddesi ile kurulmuş bir kurum, ilgili RTÜK Kanununun konuya ilişkin maddelerini aşağıya aktarıyorum. 

MADDE 1 – (1) Bu Kanunun amacı; radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi, ifade ve haber alma özgürlüğünün sağlanması, medya hizmet sağlayıcılarının idarî, malî ve teknik yapıları ve yükümlülükleri ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun kuruluşu, teşkilâtı, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin usul ve esasları belirlemektir.

Bu maddede "ifade ve haber alma özgürlüğünün sağlanması" ibaresine dikkatinizi çekiyorum. 

Yayın hizmeti ilkeleri 
MADDE 8
– (1) Medya hizmet sağlayıcılar, yayın hizmetlerini kamusal sorumluluk anlayışıyla bu fıkrada yer alan ilkelere uygun olarak sunarlar. Yayın hizmetleri; 
a) Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı olamaz. 
b) Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz. 
c) Hukukun üstünlüğü, adalet ve tarafsızlık esasına aykırı olamaz. 
ç) İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez. 

Burada da dikkatleri "hukukun üstünlüğü" ifadesine çekmek istiyorum.

Bilebildiğim kadarıyla Payzın ve Arslan’ın programlarına verilen cezalar 8. Maddenin birinci fıkrasına dayanıyor; yukarıda belirttim, tekraren belirtiyorum, Şirin Payzın’ın ve Ayşenur Arslan’ın "devletin varlık ve bağımsızlığı, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, Atatürk ilke ve inkılaplarına" aykırı bir iş yaptıklarına inanmak için RTÜK olmak gerekiyor herhalde.

Bu cezanın, ç fıkrasında belirtilen "hukukun üstünlüğü" (1993 tarihli uluslararası sözleşme, Anayasa Madde 2) ilkesine aykırılığı da açık galiba.

Aşağıda RTÜK Başkanı Sayın Ebubekir Şahin’in RTÜK’ün kuruluşunun 26. senesi için verdiği mesajdan alıntılar var: 

"Milli ve manevi değerleri gözeten, insana ve aile kavramına saygılı yayınlar istiyoruz. Terörden ve şiddetin her türlüsünden uzak yayınların yapılmasını tesis etmek için her daim görevdeyiz.

Hedefimiz; tarafsız, güvenilir, iletişim özgürlüklerine saygılı, yenilikçi, milli ve çoğulculuğu sağlayan medya hizmetlerinin sunulmasına rehber olmaktır.

Üst Kurulun sadece ceza veren bir kurum olarak algılanmasına müsaade edemeyiz. Evet, müeyyide uyguluyoruz. Ama kimlere… Toplumun milli ve manevi değerlerini hiçe sayanlara, birlik ve beraberliğimizi zedeleyerek aziz milletimizi kin ve düşmanlığa tahrik edenlere…"

Asli görevi özgür yayıncılığı garanti etmek olan RTÜK Başkanının kuruluş yıldönümü mesajında vurguyu "milli ve manevi değerlere (kim tanımlıyorsa bunu), milli yayıncılığa (!), birlik ve beraberliğe, aziz milletimize..." yapması bir anayasal bağımsız kurul başkanı gibi değil, bir muhafazakâr parti başkanı gibi konuşması çok ilginç ve ilginç olduğu kadar da öğretici. 

Ebubekir Şahin, üniversitelerin iletişim fakülteleri ile beraber yaptıkları bir toplantıda da şu değerlendirmelerde bulunuyor:

"RTÜK'ün tek başına…… toplumun manevi değerlerine saygılı olmayan programlarla mücadele etmesi mümkün değil. Bu, topyekün mücadeleyle olacak bir şey. Bilinçli yetişen iletişimciler, görev yaptıkları yerlerde bunlara daha fazla dikkat ederek, yapacakları programlarla daha fazla farkındalık yaratarak işin içine gireceklerdir diye düşünüyorum.

Toplumumuz, istemediği, hak etmediği bu programlardan daha az nasıl etkilenir diye birlikte çalışma yapmamız gerekir. Toplumumuza şöyle bir haksızlık yapmayalım, 'Toplum bunu istiyor, onun için bunu veriyoruz.' diye bakmayalım. Ben buna inanmıyorum. 'Toplum şiddet istiyor şiddet verelim', 'Toplum cinsellik istiyor' cinsellik verelim', böyle bir şey olabilir mi? Topluma neyi iyi verirseniz onu kabul etmeye başlar. 3-3,5 saat televizyon izleyen bir toplumun olduğu Türkiye'de çok daha değerli yapımları halkımıza sunabilecek yapıya sahibiz."

RTÜK Başkanı milli ve manevi değerlere yaptığı vurgunun yarısını hukukun üstünlüğü, hukuk devleti, özgür yayıncılık gibi kavramlara yapsa Türkiye’de çok daha özgür bir radyoculuk ve televizyonculuğa ulaşabiliriz muhtemelen; yukarıdaki alıntıda Ebubekir Şahin’in "Topluma neyi iyi verirseniz onu kabul etmeye başlar" vurgusu da çok ilginç doğrusu.

Ebubekir Şahin’in üniversiteleri de "manevi değerlerin" koruyuculuğuna daveti başka bir ilginçlik; böyle bir çağrıyı, mesela İngiltere’de bir bürokrat Oxford ve Cambridge üniversiteleri için yapabilir mi?

Geçen hafta "İsim sosyolojisi" üzerine bir yazı yazdım bu sütunda, AKP kontenjanından RTÜK’e seçilen Sayın Ebubekir Şahin de bu sosyolojiye uygun galiba. 

Bir de, meselenin üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi boyutu var; Türkiye 1993 yılında Avrupa Konseyi’nin "Avrupa Sınırötesi Televizyon Sözleşmesi"ne taraf oluyor.

Bu sözleşmenin girişini okursanız da milli ve ahlaki değerlerin değil haber alma özgürlüğünün, hukukun ön plana çıktığını göreceksiniz ki, bu uluslararası sözleşme RTÜK Kanununun da ruhunu oluşturmalı.

Türkiye son günlerde bir Sevda Noyan meselesini tartışıyor; bakacağız, bu konuda RTÜK acaba ne yapacak? 

Yaşanan tüm olumsuzlukları biliyorum ama ısrarlıyım, mevcut ve kötü mevzuata rağmen hukuk devletinin evrensel ilkelerine bağlı yöneticiler ve bürokratlarla, mevzuat aynı olsun, Türkiye bugünkünden kat ve kat daha iyi yönetilebilir. 

Ne dersiniz, RTÜK bağımsız, sadece Anayasaya ve Türkiye’nin altında imzası olan uluslararası sözleşmelere bağlı bir üst kurul mudur sizce? 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi