Ryan Gingeras: Erdoğan, PKK-YPG, Gülenciler, Yunanistan ve ABD’yi birbirine bağlayan bir komploya inanıyor

'Ankara güvenliğine yönelik tüm tehditleri Türk egemenliğini baltalamaya yönelik büyük bir komployla bağlantılı görüyor.'

Türkiye giderek İslami terörle özdeş bir ülke haline geliyor. Suriye’de terörist cihatçılarla kurulan ortaklık, Suriye sınırının cihatçılar için tam bir kevgire dönmesi ülkeyi her çeşit İslamcı grubun merkezi haline getirmiş durumda. İsrail’in Türkiye’deki vatandaşlarına yönelik "İran yanlısı teröristler Türkiye’de İsrail vatandaşlarına yönelik saldırılar hazırlıyor, derhal geri dönün" çağrısı tehlikeyi tüm açıklığıyla gözler önüne seriyor.

AKP-MHP rejimi bununla yetinmiyor, insanlığa karşı suçlar işlediği kanıtlanmış eski IŞİD yöneticilerini "Özgür Suriye Ordusu" saflarına katarak onlara meşruiyet sağlıyor. Eli kanlı Hizbullahçıları örtülü afla serbest bırakıyor. IŞİD mensupları göstermelik operasyonlarla gözaltına alınıp sessizce salıveriliyor.

Türkiye’nin içi ve Suriye’de kontrolu altındaki bölgeler kafa kesen İslamcı terörist kaynıyor. NATO üyesi Türkiye, uluslararası koalisyonun düşman ilan edip savaştığı tüm İslamcı teröristlerle yatak arkadaşlığı yapıyor, sonra pişkince herkesi teröre destek vermekle suçlayabiliyor.

7 Haziran seçimleri öncesi ve 15 Temmuz gecesi rejim için korkunç eylemler gerçekleştiren bu terörist gruplar şu anda kendi kafalarına yakın bir yönetimle çalışmanın sonucu Türkiye’de eylem yapmıyor. Ancak bir seçimde iktidar bir şekilde değişirse ülkeyi nelerin beklendiği bilinmiyor.

Bunun yanı sıra Ege’de gerilim sürekli tırmandırılıyor çünkü Erdoğan seçim öncesi çatışma, kan ve şehit cenazelerine ihtiyaç duyuyor. Belki de seçimi tamamen kendi koşullarında gerçekleştireceği bir ‘Olağan Hal’ ilanına yolaçacak gerilime ihtiyaç duyuyor.

Erdoğan’ın oyun planı Washington’dan nasıl görülüyor? Bunu Donanma Okulu Ulusal Güvenlik İşleri Bölümü'nde profesör ve Türk, Balkan ve Ortadoğu tarihi konusunda uzman olan Ryan Gingeras’a sordum.

"En son, Saltanatın Düşüşü: Büyük Savaş ve Osmanlı İmparatorluğu'nun Sonu 1908–1922" olmak üzere dört kitabın yazarı olan Gingeras’ın Foreign Affairs, International Journal of Middle East Studies, Middle East Journal, Iran Studies, Diplomatic History, Past & Present ve Journal of Contemporary European History gibi dergilerde tarih ve siyasetle ilgili çok çeşitli konularda yayınları bulunuyor. Gingeras iyi derece Türkçe’nin yanı sıra Almanca ve İspanyolca da konuşuyor.

- Hem Kürtlerle, hem de Yunanistan’la sorunlarda silah ve işgal tehdidi neden öne çıkıyor

Öncelikle bunların benim görüşlerim olduğunu ve ABD hükümetinin görüşlerini yansıtmadığını söylemeliyim. Bunu söyledikten sonra, ikisinin mutlaka ilişkili olduğundan emin değilim. Herhangi bir bağlantı varsa, bunun genel olarak ulusal güvenliğe yönelik tüm tehditleri Türk egemenliğini baltalamaya yönelik büyük bir komployla bağlantılı olarak görme eğiliminden kaynaklanabileceğini düşünüyorum. (Görünüşe göre bu genellikle ABD ile bağlantılıdır).

- Sorunları diplomasi yerine güçle kullanma eğilimi sadece bu iktidarla mı bağlantılı, genel bir eğilim mi?

Diplomasinin her zaman ikinci seçenek olduğunu düşünmüyorum. Ege örneğinde, Yunanistan'ın daha üstün bir Türk ordusu tehdidi nedeniyle diplomatik baskıya boyun eğeceğine dair baskın bir teorinin olduğunu düşünüyorum. Üstelik, sadece birkaç ay önce, Erdoğan'ın Atina ile ilişkilerde diplomatik kanalların devreye girmesine izin vermeye istekli olduğu görülüyordu. Ancak bu, Mitskotakis'in Washington ziyaretinden sonra değişti.

- Emekli Büyükelçi Kuneralp’e göre, Türkiye’nin Lozan Antlaşması’na göre de eli güçlü değil. Ona göre, "Lozan’da Doğu Ege adalarının dört tanesindeki (Midilli, Sakız, Samos, Nikaria) güvenlik güçleri jandarma ve polis kuvvetleri yerel asayişin sağlanması ile sınırlı. Ancak bu konuda kesin bir rakam mevcut olmayıp, adaların silahsızlandırılmasından bahsedilmemektedir." Sizin yorumunuz nedir?

Anlaşmada kullanılan dil gerçekten belirsiz. Ne kadar jandarma/polis gücüne izin verildiği ve nelerin jandarma/polis olarak sayıldığı (örneğin ulusal muhafızlar sayılır mı?) net değil. Ayrıca "militarizasyon", "tahkimatlar" veya "deniz üsleri"nin ne olduğu konusu da tartışılabilir. Yunan donanmasından bir gemi Samos'a yanaşırsa veya Yunan F-16'sı Lenos'a inmek zorunda kalırsa, o liman veya havaalanı donanma veya hava kuvvetleri üssü olur mu? Açık değil.

- Türkiye, Yunanistan’daki ABD üslerine ilişkin yorumunda haklı mı? Bu üsler Türkiye güvensiz bir müttefik olduğu için mi genişletiliyor? Hedefi Türkiye mİ?

Her şeyden önce, bu üsler ABD'ye verilmedi. Amerikan egemenliğine tabi değiller. İkinci olarak, ikili ortaklar ve NATO müttefikleri arasında bir anlaşma olarak, Atina ile Washington arasında imzalanan karşılıklı savunma ve işbirliği memorandumunun, Amerika Birleşik Devletleri'nin Avrupa'daki diğer devletlerle oluşturduğu daha geniş çalışma düzenlemesine uygun olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Atina'nın Paris ile yaptığı anlaşmadan çok farklı bir anlaşma. Ankara'nın anlaşmayı tehditkar bir şekilde görmesi, Türkiye'nin hem Yunanistan'a hem de ABD'ye yönelik daha geniş güvensizliklerine işaret ediyor.

- Türkiye’nin 80 milyonu aşkın nüfusu, NATO’nun ikinci büyük ordusu ile Yunanistan’ın veya Rojava Kürtlerinin emellerinden korktuğunu iddia etmesi gerçekçi mi?

Yunanistan veya Rojava'nın Türkiye için "gerçek" tehditler olup olmadığını söylemek bana düşmez. En temel gerçek, bunların Ankara'daki birçok kişi tarafından yalnızca tehdit olarak değil, birçok yönden bağlantılı zorluklar olarak algılanması. Üst düzey liderlerin, özellikle de Erdoğan'ın, "Gülenciler, PYD/YPG/PKK, Yunanistan ve ABD'yi" birbirine bağlayan büyük bir Türk karşıtı koalisyonun varlığına içtenlikle inanması muhtemel görünüyor. Gerçek ya da değil, bu yaygın bir varsayım.

- Türkiye’nin revizyonist politikaları, NATO’dan hedefi belirsiz talepleri ve IŞİD’i yeniden canlandıracak bir Suriye saldırısı Batı’dan tamamen kopuşuyla noktalanabilir mi?

Batı ile tam bir Türk kopuşu olur mu, olabilir mi bilmiyorum. Birincisi, gerçekten radikal bir şey olmadıkça, Washington'ın ya da diğer Avrupa sermayesinin gerçekten Türkiye'den bir kopuş istediğini görmüyorum. Ayrıca, Ankara'daki birçok kişinin bunu anladığını ve Batılı ortaklarla ilişkilerde bu kaygıyı oldukça başarılı bir şekilde kullandığını düşünüyorum.

- Türkiye’nin ekonomik tablosu bir dış maceraya izin verir mi?

Türkiye'deki ekonomik durum kesinlikle Erdoğan'ın hesaplarının bir parçası. Ne kadar işe yaradığı belirsiz. Kendisini Yunanistan ve Rojava'nın oluşturduğu tehditlerin gerçek olduğuna ikna ettiğini ve Türkiye'nin ekonomik durumundan bağımsız olarak hareket etmeye kararlı olduğunu küçümsemiyorum. Başka bir deyişle, yabancı maceracılığının sadece seçmenleri lira ve ekonomi konusundaki endişelerinden uzaklaştırmak için kullanılan bir araç olması söz konusu olmayabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ergun Babahan Arşivi