Stockholm. Korona ve sağ popülizm çağında, moral yükseltici haberlere de ihtiyaç var.

Örneğin Tunus, MK’in meydan okuyuşuna demokratik yoldan karşılık verebildi.

Keşke Mısır’da da bu başarılabilseydi. Çift taraflı darbe sömürüsü son bulurdu dünyada.

Dünyadaki otoriterleşme dalgasına BM’nin 5 büyük kurucusundan aynı zamanda GK’nin veto hakkına sahip daimi üyesi olan 3 ülkede ABD, Çin ve Rusya’da otoriter eğilimler yükselmekte, diğer 2 üyenin yani Birleşik Krallık (İngiltere) ve Fransa’nın durumu ise tartışmalı. Belki Brexit’i de bu sürecin bir parçası sayabiliriz. 

Çin’de otoriterleşme Uygur bölgesi özerkliğinin ilgası ve Hon Kong muhasarası ile başladı.

Belki de korona belası bu otoriterleşme eğilimlerini daha güçlendirecek. Ya da tam tersine yol açacak, insanlık daha önceki karanlık ve umutsuz dönemlerin sonunda olduğu gibi, yeni bir meydan okuyuşla dikilecek.

"Suçluların İadesine İlişkin Devletlerarası Anlaşma"ya dayanarak Türkiye’ye iade edilme talebine karşı, İsveç Yüksek Mahkemesinde beni savunan ve 23 Aralık’ta bu talebin reddedilmesini ve bunun İsveç Hükümeti tarafından onanmasını sağlayan sevgili avukatım İlhan Aydın, İsveç’te koronaya yakalanıp, hayatta kalmayı başaranlar arasında.

Türkiye’de de yeğenim Deniz koronayı atlatmayı başardı.

İsveç’te hastalık ciğerlere inmeden yakalananlar hastaneye alınmıyorlar. Ciğerlere indikten sonra başlıyor asıl risk. Ve hastane devreye giriyor.

Sosyal panik ve isterinin egemen olmaması çok önemli.

Herkesin hastaneye alınması durumunda, ağır hastalara sıra gelmemesi ve ölüm oranının katlanması gibi bir durum söz konusu.

Nitekim yeğenim Deniz de Türkiye’de bu hastalığı evde atlattı, elbette doktorların takibi altında, hastaneye alınmadı. 1971 yılından cürmüm olan arkadaşlarım Masis Kürkçügil ve Çetin Uygur’un bu belayı defetmesi de beni çok sevindirdi, umut verdi.

Avukat İlhan Aydın, o kadar ağırlaştı ki, yoğun bakıma alındı, "İki taraf, iki dünya arasında gitti geldi."

Bir Türk müvekkilini göçmen dairesinde savunurken kaptı hastalığı. Soğuk algınlığı sanmışlar ha bre öksürmesini.

"Sağlık çalışanları, hemşiresi, doktoru, gerçek bir emek kahramanı" diyor İlhan Aydın.

38 kere değiştirilen üst baş, uzay istasyonlarını andıran görüntüler.

"Başka bir dünyadaydım sanki" diyor. "Total izolasyon, her şeyden, her şeyden..."

İsveç’te korona nedeniyle karantina uygulamayan ama gerekli tedbirleri alan, kararı yurttaşların kendi iradesine bırakan koalisyonun parçası olan Sosyal Demokratların son kamuoyu yoklamalarında oy oranları yüzde 30’lara tırmanmış vaziyette.

ABD’de özgürlükleri kısıtlatan Trump yönetimine karşı protestolarda "İsveç’i örnek al!" diye pankartlar da taşınıyor. 

ABD, Minnesota’da, bir gösteriden sloganlar: "Minnesota’nın çalışmaya ihtiyacı var", "Sahte kriz", "İsveç gibi ol!"

Trup gibi bizimkilerde de her nedense bir İsveç takıntısı var!

Bizim alışverişimizi dostumuz olan bir aile yapıyor, 70 yaş üzeri risk grubunda olduğumuz için. Ayrıca internet üzeri alışveriş yapıyoruz eczaneden bile. 

Bol kitap ve makale okumakla ve iyi filmler seyretmekle geçiyor vaktimiz. İsveç kanalları dışında haberleri BBC ve Al Cezira’dan izliyoruz. Hepsi bu. Muhalif veya muvafık hiçbir Türkiye kanalını izlemiyoruz. Ruh sağlığımız yerinde bu nedenle!

Yazma eylemine devam tabii. O zaten hep dert açtığı için sonuncuya da şaşırmadım.

"Babamın Kemanı" diye bir kitap yazma çabası içindeyim.

Bu nedenle çocukluğumun dünyasına da epey git gel yapıyorum tabii.

Bu da birilerini rahatsız etmiş her nedense!

Oysa yaşananlardan kaynaklanan bir uyarı sayılabilirdi sadece, eğer illa bir tanım gerekecekse.

"Askeriyenin uyarısı" değil bu, basit bir yurttaş uyarısı!

Saçma suçlamalar yanıt vermek bile saçmalığın bir parçası olmak anlamına geliyor. 

Huzur kaçırttığını sananlar, sadece virüslere karşı direnme azmini güçlendirdiklerini bilmeliler.

Ama, düzeyin bu kadar düşmüş olduğunu fark etmemi sağladıkları için teşekkür ederim.

Okumalarım sırasında BBC Budapeşte muhabiri Tarık Demirkan’ın, 9 Haziran 2009 tarihli 

"Aşırı Sağ ve Avrupa Seçimi" değerlendirmesini yeniden okuma fırsatım oldu. Çok öngörülü, gelişmelerle doğrulanan bir yazı.

"Avusturya'da, Macaristan'da, Slovakya'da, Çek Cumhuriyeti’nde ve hatta Polonya'da radikal sağın bu seçimlerden önemli zafer kazanacağına kesin gözüyle bakılıyor" diyor o tarihte. Ve şuna dikkat çekiyor: "Macaristan'da, Slovakya'da ve Çek Cumhuriyeti’nde aşırı sağcı partiler, yarı askeri milis teşkilatları da kuruyor ve gençliği bu yapılar içinde örgütlüyorlar.

Radikal sağ hareketler, Avrupa'nın hem doğusunda ve hem de batısında ırkçılık temelinde güçleniyorlar... Ama aralarındaki en temel farklılık, Orta Avrupa'daki ırkçı hareketlerin, klasik anlamda faşizme çok daha yakın olmaları, Yahudi ve Çingene düşmanlığını hiç gizlemeye gerek duymadan gündeme getirmeleri.

Örneğin Macaristan'daki aşırı sağ Jobbik Partisi (İyi Parti!) ülkede ‘Çingeneler suç işleyen bir etnik gruptur’ söylemiyle ve ‘masum Macar vatandaşların Çingenelerden korunması’ talebiyle halk arasında güçlendi.

Çek Ulusal partisi ise televizyonlardan yayınlanan reklam filmlerinde, ‘Çingene sorununun kesin çözümünü’ savundu. Kesin çözüm denilen kavram, Hitler tarafından Yahudileri gaz odalarına gönderen programın da sloganıydı."

Yani kısacası dünyayı, insanlığı sadece korona hazretleri tehdit etmiyor.

Bu arada Çin Kültür Devrimininkileri andıran afişler koronaya karşı boy gösteriyor yeniden.

Uyarıları rejim tarafından ciddiye alınmayan, korona ile savaşımı sırasında ölen Doktor, bu hususlar göz ardı edilerek, tam bir ikiyüzlülükle "Halk Kahramanı" ilan ediliyor.

Dr. Li Wengliang ölüm döşeğinde

Bence tek bir kahraman yok. Bütün dünyada sağlık çalışanları, doktoru hemşiresi diğer tüm sağlık emekçileri ile insanlık tarihinde en büyük direnişlerden birini sergiliyorlar.

Evet, olay çıkaran yazımdaki görüşümü tekrarlıyorum. "Koronadan sonra dünya daha farklı bir dünya olacak!" 

İyi hoş da keşke silah, bomba korona virüsüne karşı işe yarasa!

Şehadet kültürünün Çin versiyonu!

Seferberlik çağrısı!