Sahte ama gerçek!

Bizim haber yaparken ve yazı yazarken bile referans kabul etmememiz gerektiğini söylediğimiz sosyal medya, nasıl oluyorsa bu iddianamenin mihenk taşını oluşturuyor.

Sosyal medya çıktı, buralar bozuldu!

Haber merkezinde sık sık duyabileceğiniz türden yakınmalar bunlar.

E kolay değil bizim gibi eski kafa gazetecilerin elinden, sosyal medyadan türeyen haberleri geçirmek. Hemen her gün bu dezenformasyon dünyasından, enformasyon ayıklamaya çalışmakla zamanın tükendiğini görmek.

Ben sosyal medya referanslı haberleri, tümüyle görmezden gelmeye yakın gazeteci türündenim. Bunda eski kafalı olmamla birlikte, dezenformasyonun enformasyona; sahtenin gerçeğe yönelik zaferi de etkili.

Sosyal medya yokken böyle miydi?

Fısıltı gazetesinden kulağımıza yayılan haberleri check etmekle geçerdi günlerimiz. Bazen haberi tek yerden check etmek haber müdürünü ikna etmekte yetersiz kalırdı. Eski haber müdürüm, gece yarılarına kadar birkaç yerden teyit isterdi de biz bozuldukça şöyle derdi:

"Yahu annenin seni sevdiğinden eminsin tamam; ama bi kez daha sor ne olacak?"

Tabi ben bayağı yumuşatarak naklediyorum buraya…

Türevlerini size bırakıyorum!

Şimdi sağlık sorunlarıyla gündeme gelen HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş davası üzerinden yapılan tartışmalar eski haber müdürümün o sözlerinin sık sık kulağımda çınlamasına neden oluyor…

Demirtaş’ın sağlık sorunu gündeme geldikten sonra Parlamento’da grubu bulunan siyasi partilerden sadece CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ndan tepki geldi.

Kılıçdaroğlu, 3 Aralık’ta partisinin grup toplantısında, Demirtaş’a geçmiş olsun dileklerini iletti.

Sonra da "Demirtaş ‘seni başkan yaptırmayacağız’ dediği için içeride" dedi.

Sosyal medyada "Demirtaş 6-8 Ekim olayları nedeniyle içeride" mesajları gördüm. Bu mesajlar "sahi" dedirtiyor insana.

"Sahi Demirtaş neden içeride?"

Hakkında onlarca fezleke hazırlanan, 4 Kasım 2016’dan bu yana cezaevinde olan, ana davası dışında diğer davaları da hesaba kattığınızda sayısız duruşmada hakim karşısına çıkan, AİHM kararıyla bırakılması istenen, üstüne mahkeme kararıyla tahliye edilen, yargı paketiyle özgürlüğüne kavuşacakken tekrar tutuklanan ve tüm bu etkileşim içinde davası Türkiye’nin gündeminden düşmeyen Demirtaş niye içeride?

Tüm fezlekeleri ve 500 küsur sayfa iddianameyi okuyup; ana davanın tüm duruşmalarını izleyen bir gazeteci olarak benim de merakımı cezbetmiyor değil, "Demirtaş neden içeride!" sorusunun yanıtı.

Hadi bir tarafa koyalım siyasi analizleri,

Onu tutuklayanlar delil olarak ne diyor ona bakalım,

Başımızı biraz dosyaya gömelim,

-ki çıkmak mümkün olmayabilir ama olsun

Zira bu dosyalar Demirtaş’ı adım adım izleyip, halka açık konuşmalarını aleni, kapalı toplantıları ise yasa dışı tüm yolların kullanıldığı belli olan yöntemlerle takip eden polislerin her biri ayrı ayrı redakte edilmesi gereken yığma tutanaklarından oluşuyor,

Ve her okuduğunuzda "ben bir şey mi kaçırdım, ne vardı" düşüncesiyle sizi tekrar tekrar aynı tutanakları okumaya sevk ediyor,

Ama olsun-

Özetle,

Demirtaş hakkındaki suçlamanın Murat Karayılan’ın attığı bir tweet’le başladığını söyleyelim.

Murat Karayılan bir tweet atıyor ve Kobane olaylarının talimatını veriyor!

İddianameye göre de bu tweet’i görev bilen HDP MYK alelacele toplanıyor ve ülke yangın yerine dönüyor.

Bizim haber yaparken ve yazı yazarken bile referans kabul etmememiz gerektiğini söylediğimiz sosyal medya, nasıl oluyorsa bu iddianamenin mihenk taşını oluşturuyor.

Eski kafa bir gazeteci olarak aklım ermiyor tabi benim.

Bu sosyal medya kafasını anlayabilmek için sosyal medya eğitimlerine gidip geliyorum fırsat buldukça. Buralarda önce nasıl sahte sosyal medya hesapları yapılır onu öğreniyoruz, sonra üstüne bir hesabın sahte olup olmadığını nasıl anlayacağımızı gösteren programları çalışıyoruz.

Ama ben yine ikna olmuyorum, hem kendim haber yaparken hem de çalışma arkadaşlarımız bir haber yazıp getirdiklerinde, "Bu kişi bunu sosyal medyada yazmış olabilir ama sen yine de direkt kendisini ara bir sor" diyorum. Onlar sıkılınca da eski müdürün sözlerini söylüyorum,

Buradan yumuşatarak nakledeyim:

"Yahu annenin seni sevdiğinden eminsin tamam; ama bi kez daha sor ne olacak?"

Bu oldukça lokal alanda, zararsız didişmelerimizin çok ciddi etik bir duruşu var. Bu tartışmanın aynısını Sincan Cezaevinin 500 kişilik Adliye salonundaki Selahattin Demirtaş davasında üç yıldır tekrar tekrar izliyoruz.

Çok basit bir soru soruyorlar Mahkeme Başkanına:

"Bu tweeti Murat Karayılan’ın attığına emin misiniz?"

Çünkü kendileri emin: Bu hesap sahte!

Bu tweet üzerine HDP toplantı yaptı, yapmadı tartışmasına bile henüz girilmiyor. İddianamenin ilk cümlesinde kilitleniyor, üç yıldır aynı yerde dönüp duruluyor.

Bu iddianamenin yazıldığı 2017 Nisan ayından 2018 Aralık ayına kadar bu sorunun yanıtını alamıyor kimse.

Zaman geçiyor,

Dosyalar gelip gidiyor,

Demirtaş’ın dosyası AİHM Büyük Dairesi’ne ulaşıyor.

Daha davanın esasına girmeden, orada da tam bu noktada olay kilitleniyor.

Aklın yolu bir,

AİHM Büyük Daire heyeti Demirtaş için yaptığı oturumda, Demirtaş’ın avukatlarına bu soruyu soruyor:

"Murat Karayılan adına atıldığı öne sürülen bu hesap sahte mi değil mi?"

Avukatlar direkt yanıt veriyor:

"Sahte!"

AİHM Heyeti bu kez Türkiye’ye dönüp aynı soruyu soruyor. Türkiye’nin avukatları da hemen yanıt veriyor:

"Bilmiyoruz!"

Şaka değil gerçek!

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde "sahte olup olmadığını bilmedikleri" bir hesap üzerinden Türkiye’de bir siyasi liderin tutuklandığını itiraf ediyorlar.

Ama ne fayda!

Bu traji komik hukuk faciası sadece Demirtaş için geçerli değil,

Aynı gerekçelerle tutuklanan HDP’nin önceki dönem eş başkanı Figen Yüksekdağ’ın duruşması da böyle geçiyor.

Nasıl iddianame çıktığından AİHM’de davanın görüldüğü 2018 Aralık ayına kadar bu sorunun yanıtını alamıyorsa kimse,

Zaman geçiyor,

Dosyalar gidip geliyor

Yüksekdağ’ın Sincan Cezaevi Adliyesi’ndeki duruşmasında da aynı şeyler oluyor.

Yüksekdağ’ın son duruşmasına gittiğimde,

Avukatlar bıkmadan, usanmadan yine aynı talebi dile getirdiler.

Dediler ki;

"Murat Karayılan’ın dediğiniz bu tweet sahte mi değil mi araştırılsın."

Yüksekdağ’ı yargılayan Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu talebe ilişkin kararı ne mi oldu?

"Tweet adresinin Murat Karayılan’a ait olup olmadığının araştırılması talebinin reddine!..."  

Yüksekdağ ve Demirtaş’ın tutukluluğu üçüncü yılını geçti,

Mahkemenin bu inadı nedeniyle daha iddianamenin ikinci satırına ulaşılamadı.

Hal böyle olunca, tabi kafalar da karışıyor.

Sosyal medya çıktı, buralar bozuldu! Dediğimiz tam da böyle bir şey…

Hani daha gizli tanıklara, hukuk dışı ortam dinlemelerine, o fezlekeleri hazırlayan polis ve savcıların bazılarının şu an tutuklu olmalarına, o polislerin Demirtaş davasına ilişkin ifadelerine, Demirtaş’ın yaptığı etkinliklerin yasal faaliyet olup olmadığı, Demirtaş’ın dokunulmazlığının olup olmadığı tartışmalarına bile girmeye gerek yok henüz,

Daha işin en başında,

Çok basit bir noktada,

Basit bir "Kim 500 milyar ister" parodisi gibi "bi yer"deyiz aslında.

Tam olarak durumu buradan yumuşatarak nakledeyim:

"Be ey heyet;

Bak bakalım bi annen de seni seviyor mu!"

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sibel Hürtaş Arşivi