Salgın sonrası dünya eskisi gibi olmayacak, peki ya Made in China salgını?

Bundan böyle mevcut sistemin eskisi gibi olmayacağı, bir çok şeyin değişeceği yönünde bir beklenti var, peki gerçekten bu olabilecek mi?

Koronavirüs salgınıyla birlikte insanlığın bir benzerini daha önce deneyimlemediği dehşetli bir zamanın içinden geçiyoruz. 

Bu denli devasa ölçekte bir toplum sağlığı sorununa karşı en gelişmişlerin, en zenginlerin ve refah seviyesi en yüksek olduğu kabul edilen ülkelerin sağlık sistemlerinin bile nasıl yetersiz kaldığını görüyoruz.

Koronavirüs kriziyle birlikte iki tür kıyaslama ile karşı karşıyayız. 

Bir tanesi bu salgının 100 yıldan fazla bir zaman önce meydana gelmiş 1918’deki grip salgınıyla kıyaslanması…

20’inci yüzyılın başlarında meydana gelen bu salgın döneminde ne dünya ekonomileri küreselleşmenin etkisiyle bu kadar iç içeleşmişti, ne uçak yolculuğu yaygındı, dolayısıyla ne bu kadar çok dolaşım vardı, ne de sağlık alanında bugünkü kadar ileri gidilebilmişti. 

Kıyaslanabilir tek taraf, tıbbi önlemler dışında bugün bile ülkelerin hatta ülkeler içindeki eyaletlerin ve bölgesel yönetimlerin üzerinde bir türlü mutabık kalamadığı karantina yöntemi olabilir ancak… 

Diğer bir kıyaslama ise koronavirüs salgınının ekonomiler üzerindeki yaratacağı resesyon ve daralma etkisine yönelik olarak ilerliyor. 2008’de başlayan ve hala olumsuz etkileriyle ekonomiler ve finansal piyasalar üzerinde kırılganlıklar gösteren küresel finans kriziyle de durumun pek benzer olmadığını söylemek mümkün. 

Yakın zamanda 2018-2019 yıllarında borsalarda, gayrimenkul piyasalarında, şirket borçluluklarında kendini gösteren bir balonun gelmekte olduğundan bunun da yeni bir krize doğru ilerleyebileceği beklentisinden bahsediliyordu. 

Piyasalar zaten böyle bir etkinin altındaydı evet ancak, koronavirüsle ilgili gelişmelerin geleceğinin öngörülemezliği durumu geçmiş krizlerle kıyaslanabilir olmaktan çıkarıyor. 

OECD başta olmak üzere pek çok kurum, sonuçları itibariyle yaklaşmakta olan krizin etkilerinin 2008’deki krizden daha büyük olacağı yönünde hemfikir.

Küresel para ve finans sisteminin kırılganlığı, koronavirüs salgını ve petrol fiyatları savaşıyla bir araya gelince insanlık tarihinin gördüğü en şiddetli dünya ekonomik krizine giriş yapılmış oldu. 

Elbette bunun ilk ve en büyük etkisi istihdam piyasalarına olacak. 

Salgın küresel anlamda büyük bir sınıfsal kıyım sürecine doğru ilerliyor. "Evde kal", "evden çıkma" denilen ve büyük çoğunluğunun çalışmak zorunda olduğu kitlelerin ne evde kalabilecek imkanları ne de birikimleri var. "Evde kal" diyebilmek için hükümetlerin evde kalmanın şartlarını da oluşturması gerekiyor. 

Salgının giderek yayılması ve emekçi sınıfların çaresizlik içinde bırakılmış olması aynı zamanda ekonomik krizi toplumsal ve sosyal bir kaosa, içinden çıkılmaz bir bunalıma sürüklüyor. 

Böyle dönemlerde, ekonomide ciddi bir daralma riskinin olduğu, kamu politikalarının ve imkanlarının yetersiz kaldığı durumlarda, politika yapıcıların bireylere karşılıksız para dağıtmasına dayanan "helikopter para" ile müdahale edilmesi en çok başvurulan yöntemlerden biri. Merkez bankalarının doğrudan para "yaratarak" bu paranın tüketicilere dağıtılması…

Koronavirüs salgını kaynaklı endişelerle merkez bankaları, küresel ekonomik kriz sonrası uygulanan düşük faiz ve parasal genişleme yöntemlerine geri döndü.

İktisatçıların pek çoğu bu yola başvurulması gerektiğini düşünüyor ama bu yöntemin hiperenflasyon ve çok daha fazlasına yol açabileceği konusunda uyarılar da var. Bazı ekonomistler merkez bankalarının para yağdırmasının tek başına yeterli olmayacağı görüşünde. 

Her şeye rağmen bir çok yerde kesenin ağzı çoktan açıldı bile… ABD’de işsizliğin yüzde 30’lara dayanması, ekonomik üretimin ve talebin çok ciddi daralması beklentileri hakim. Bu dönemde, dünya ekonomileri farklı boyutlarda ama her durumda olumsuz etkiler yaşayacak.

Buradaki temel tartışma noktalarından biri de şu olmalı ki, dünya ekonomisinin önemli bir aktörü olarak Çin, bundan böyle yine küresel üretimin ana merkezlerinden biri olmayı sürdürecek mi?

Çin mallarının dünya imalat sanayinde kullanılma payı yüksek. Çin ekonomisi, çok sayıda ülkenin üretim girdilerini sağlıyor. Bu, tekstil, elektronik, otomotiv gbi sektörlerde önemli miktarlarda. En büyük ihracat partnerleri ABD, Avrupa Birliği, Güney Kore, Japonya…

Çin küresel bir üretim merkezi, ve dünyanın en büyük üretim ekonomisi olmasının yanı sıra dünyanın en büyük ürün ihracatçısı. 

Çin ekonomisinin 2019 verileriyle GSYİH’sı (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) 14,3 trilyon dolar. Ülke, 2019’da yüzde 6,1 büyüdü. Bu Çin’in son 30 yılda yakaladığı en düşük büyüme oranı olarak kayıtlara geçti. Bu düşüşte, Çin ekonomisinin ABD ile girdiği ticaret savaşının küresel bir resesyonu tetikleyecek olmasıyla ilgili endişeleri güçlendirmesi ve ülke içinde talebin azalması etkili oldu. 

Çin’de koronavirüsün Wuhan’da ortaya çıkmasının ardından Çin’de üretim alanında yüzde 90’lara varan bir ani duruş görüldü. Bu ani duruş süresince hava kirliliğinin uzaydan bile görünecek şekilde azalmasından herkes çok memnun oldu. 

11 milyon nüfuslu Wuhan, ulaşımda büyük bir aktarma merkezi olarak kullanılıyor ve yüzlerce fabrikaya ev sahipliği yapıyor. NASA’ya göre, Çin’in doğusundaki ve merkezindeki bölgelerde gözlemlenen karbondioksit seviyeleri yüzde 10 ila 30 oranında geriledi.

Bunun benzerleri karantina altına alınan İtalya’da ve salgına karşı aldığı önlemler örnek gösterilen Güney Kore gibi ülkelerde de görüldü. 

Mesele bunun devam edip etmeyeceği kısmında…

Uluslararası medyada Çin’in mevcut konumunun değişikliğe uğrayabileceği yönünde makaleler yayınlanıyor.

National Review’da yayınlanan "China Boomeranging" başlıklı makalede, "Milyonlarca Amerikalı, evlerinde karantina altında kalırken kas emeğinin değerini, ürün yetiştiren, onu ulaştıran, kesintisiz bir kamu düzeniyle temiz, sağlıklı ve güvenli kalabilmelerini sağlayanları bir kez daha takdir ediyor" ifadeleri yer aldı.

MarketWatch’ta yayınlanan bir diğer makalede ise, Çin ekonomisinin geçen bir kaç ayda talep zayıflamasıyla ve seyahat harcamalarının durmasıyla zor durumda olduğunu, Çin’in salgının etkileri azaldığında üretim ve talep için daha çok acele edeceğinden bahsediyordu. 

Çin ekonomisi hemen hemen tüm tahminlerde daralacak, bundan pek kaçış yok. Çin ekonomisinin tekrar ivmelenmesi, Avrupa ve ABD başta olmak üzere partner ülkelerde koronavirüs sürecinin nasıl ilerleyeceğine bağlı. 

Ülkeler, salgın sönümlendikten sonra insan ve doğa sömürüsüne dayanan, üretim modeline tekrar geri dönüp, üretim maliyetiyle satış maliyeti arasındaki kar marjına bakarak mı hareket edecekler, göreceğiz. 

Çin’in eski günlerine geri dönebilmesi için şapkadan çıkaracağı tavşanların alıcısı olacak mı, yoksa dünya ekonomileri yerelde, yerinde üretim modellerini tekrar gözden geçirecek mi bunlara da tanıklık edeceğiz. 

İktidarların yoksullardan, işini kaybedenlerden, yarından umudu olmayanlardan yana mı yoksa mega proje peşindeki, maskeli, bulaşık eldivenli ihale masalarını gözleyen arsız inşaatçılardan, müteahhitlerden mi yana tavır aldığına bakacağız.   

Çin’de 3-5 dolara mal edilen ürünlerini üzerine lüks marka etiketi koyarak 100 katına satan markalar bu düzeni devam ettirecek mi?

Bundan böyle mevcut sistemin eskisi gibi olmayacağı, bir çok şeyin değişeceği yönünde bir beklenti var, peki gerçekten bu olabilecek mi? 

Üretim biçimleri gözden geçirilerek, doğayı, diğer canlıları, insan sağlığını önceleyen bir dönüşümle yeniden dizayn edilebilecek mi? 

Bu salgın geride bırakıldığında hükümetler, bilimi, aklı, sağlığı ve çevreyi merkeze alan tedbirlere yatırım yapmaya yönlendirilebilecek mi? 

Değişim ve dönüşüm gerçekleştirilebilirse, küresel bir işbirliği ve örgütlenme ile acil bir eylem planını da beraberinde getirebilecek mi? 

İnsanlık bu kez bunu yapmayı becerebilecek mi?

Hiçbir şey olmamış gibi bu küresel trajediden zerre ders almadan, sera gazlarını atmosfere salmaya, suyu, toprağı, havayı kirletmeye devam mı edecek? 

Yoksa "Made in China" etiketi salgınına veda mı edeceğiz, göreceğiz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Pelin Cengiz Arşivi