Fadıl Öztürk
Sanki hayatına değil de 'suçuna' büyümüştü Ali...
Elazığ'da Arap olmayan bir Ali var. Güzel sanatlara hazırlanıyor. Bıçkın ve yaşına göre bilinçli. Orada kaldığım günlerde, sabahlarıma yoldaş olan Ali. Yani geç uyuyan Ali'nin erken uyanmasına neden oldum her sabah. Kabahatim var, bir parça özürüm...
Annesi Yeşim'e göre çok dağınık, Baki'ye, gülümsenip geçilen bir hal, gülümsüyor; İyi arkadaşlar Baki'yle Ali. Bana göre dağınıklığı sanatçı olacağının belirtisi. Neyse, bunları yazsam uzar da gider. Ali beni bir konuda verem etti, verem...
O gidişte topu topu üç gece kaldım Alilerde. Üçünde de sabah annesi Yeşim'in hazırladığı kahvaltı sofrasına beraber oturduk, beraber kalktık. Ben olmasam Ali daha uyuyacaktı oysa, kabahatim var...
Ali'yi evden şehir merkezine inerken, her seferinde Ali'yi uyarmama rağmen, hiç birinde de dinlemedi beni. Ruhum çöktü, alışkanlıklarım yer değiştirdi...
Her sabah kahvaltıdan sonra giyinip Fevzi Çakmak Mahallesi'nden Elâzığ merkeze inmek için dolmuşa kadar eşlik etti bana. Elimde çanta gibi ne varsa vermeyip bana, dolmuşa kadar taşıdı Ali. Bu da hoşuma gitmiyordu ama yiğitle yol ortasında çanta kapma yarışı yaşayacak değildim ya, durumu kapışmamak için kabulleniyordum her seferinde. Derdim sadece Ali'nin çantamı taşıması da değildi elbet, daha başka...
Ali, iki adımlık dolmuş durağında taşıdığı çantamı bana verip, beni yan kapıdan dolmuşa bindirirken, bir oldubittiyle dolmuş ücretimi şoföre uzatıyordu. Böyle ikramlar görmüştüm de, bu kadar hızlısına ilk kez tanık oluyordum. Sanki bir samuraydı Ali, kılıcını çekiyordu ve infaz. Evvel ve sonra arası bir saliseden de az, kılıç keskinliği kadardı. Her seferinde o kadar kısa bir anda boşa çıkarılmamı garipseyerek şaşırmıştım. Ve her seferinde düelloda yenilmiş gibi, içimden 'Ah ulan Ali' diye geçirmiştim. Ali mahallenin onuru, gururu. Ali Arap değil, Dersimli hemşerim benim. Ali büyüdükçe gelip hayatıma oturan arkadaşım benim...
Tüm ısrar ve 'tehditlerime' rağmen, tam üç sefer bana bu muameleyi reva gördü Ali. Beni yan kapıdan dolmuşa bindirdiği an, kolunu şoför mahaline şoförün burnuna kadar uzatıp, misafiri olan benim, dolmuş ücretimi ödedi her seferinde. Tehditlerimin bile bir hükmü yoktu. Her seferinde bildiğini okudu Ali.
Son gelişimde evle durak arasında bu konuyu konuşmamıza rağmen, yine oyuna getirildim Ali tarafından. Ali talebe. Ali güzel sanatlara hazırlanıyor. Hayalle gerçek arasında dünyaya gelmiş, Ali'yi gördüm, Ali'yi, kolu hala şoför mahalinde...
***
Bazı şehirler göç verir, bazı şehirler göç alır. Elazığ, 38'den sonra Dersim'den göç almış bir şehirdir. Hozat ve Ovacık'tan göç edenler Alman Bağları, Fevzi Çakmak ve Yıldız Bağları mahallelerine yerleşmeyi tercih ederken, Mazgirt ve Karakoçan'dan göç edenler Sako Mahallesi, Kırktutlar ve Sanayi mahallelerine yerleşmişlerdi. Ben de bir Sako Mahallesi büyümesiyim.
Tıpkı su kıyılarının cazip olduğu kadar tehlike barındırdığı gibi, şehir merkezlerinden çok kenar mahallelere yerleşmek ve geceleri oralara çekilerek kendini garantiye almakta içgüdüsel bir davranıştı sanki. Anti-faşist mücadele süreci de bunu kanıtlar biçimde gelişmişti zaten.
'Tuncelili' olmanın bütün Türkiye'de suç sayıldığı zamanlarda, yol kesmelerde, polis göz altılarında 'Elazığlıyım' demek, o zamanlarda anlık durum kurtaran şey olsa da, yiyip yutmuyordu devletin polisleri ve faşistler.
Dersimliler, batıdan doğuya bir yay gibi konumlanmışlardı Elazığ'da. Ali'yi daha ilkokula giderken Yıldız Bağları Mahallesi'nde tanımıştım. Onu tanımakla kalmayıp, arkadaş olmamıza aradan geçen zaman neden olacaktı, bilmiyordum. Zaman içinde Aliler Fevzi Çakmak Mahallesi kanal üstüne taşınacaklardı, bizim devrimciliğimiz zamanı öncülük ettiğimiz, tek katlı kerpiç evleriyle bahçeli gecekondu semtine. Ali bir mahalleden diğerine taşınmakla kalmamış, büyümüş, arkadaşım olmuştu...
Arkadaşlık kutuda saklanan ve arada bir çıkarıp tozunu almak değildir. Arkadaşlık bazen gittikçe gözden kaybolan, bazen her gün tozunu aldığımız bizi tamamlayan şeydir. Eskiyen gömleğimizin yerine yenisini almak gibi değildir arkadaşlık. Eskidikçe kıymete binen bir şeydir arkadaşlık. Çekip giden, isteyerek gözden kaybolanlar dışında...
Kusura bakmasınlar, Ali, Yeşim Ve Baki'den önce gelen arkadaşımdır şimdi. Onlar sadece benim ve Ali'nin arkadaşlarına bir çeşme başı gibi vesile oldular. Onları Ali'den sorarım da, Ali'yi Ali'nin kendisi dururken, onlardan sormam.
İnsan büyüdükçe iklimi de beraberinde değişir. Hepimizin bir bahar, bir yaz, bir güz hali vardır elbet. Kışlardan hiç bahsetmeyeyim. Bizim gibi ülkelerde kışlar sorgudur, mahpushanedir, vurulmaktır, yaralanmaktır, mülteci olmaktır. Zulümden gömlek diyelim biz bu hale...
Ali büyüdükçe sadece boyu boyuma erişmedi, fikri de fikrime gelip kavuştu. Okumak hayali elinden hiç düşmezken, hayatını kazanmayı da hiç ihmal etmedi. Bana göre Ali'nin üstüne açı yoktur mesela. Hız onun elinde zar ağlayan bir haldir. Uzaktan aşık olduğuna da tanık oldum Ali'nin. O da kendini aşk halinde tanıdı. Buraları hızlı geçmeliyim...
Geçen yıl Yeşim'le bir telefon sohbetinde Ali'nin başına bir iş açtığını öğrendiğimde, yeni aşklarına saymış, gülümsemiştim. Geçen kış Elazığ'dan İzmir' geldiğinde, aşkları geçip devletle başının belaya soktuğunu kendisinden öğrenmiştik.
Ali, Leman Dergisi'nin 15 Nisan sayısının kapağını facebook sayfasında 'İsrail dölü diyenlerin, İsrail'e köle olması' yazısıyla paylaşıyor. Bu paylaşımdan dolayı hakkında Elazığ'da dava açılıyor, 14 ay ceza alıyor. Mahkemede hâkim Ali'ye 'Propagandadan on ay cezan var. Bunu göz önünde bulundurarak sana cezayı vereceğim. Bunlar daha iyi günleriniz... İtirazını Gaziantep bölge mahkemesine yapabilirsin, ama sonucun değişmeyeceğini bilmelisin' demiş...
Öğrendiğim kadarıyla Ali, İzmir dönüşü 14 aylık cezasının infazı için gidip teslim olmuş, denetimli serbestlikle bir kaç gün cezaevinde yattıktan sonra serbest bırakılmış. Günde 4 saatten toplam 69 gün kamuda çalışmış ve hala haftanın 4 gün karakola imza vermeye gidiyormuş...
Ali ile en son İzmir Alsancak'ta buluşup vedalaştığımızda biz eşimle evimize, Ali de Elazığ'dan arkadaşlarının isteği üzerine kâğıttan gemiyi Kordon'dan denize yüzdürmeye gitmişti. Sanki hayatına değil de, 'suçuna' büyümüştü Ali...