Pelin Cengiz
'Saray hükümetinde' ekolojiden kim sorumlu olacak?
Türkiye, geride pek çok soru bırakarak bir seçim sürecini daha tamamladı. Geçen yılın nisan ayında gerçekleştirilen referandumda kabul edilmesinin ardından 24 Haziran seçimleriyle birlikte Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi hayata geçiyor.
Erdoğan, büyük hayalini bir an önce kavuşmak konusunda ısrarlı, nitekim seçim gecesi yaptığı açıklamada, "Yeni sistemi süratle ve en iyi şekilde hayata geçireceğiz" dedi.
Erdoğan, yeni sistemin ilk cumhurbaşkanı olarak işleyişin temel kodlarını oluşturacak, başbakan ve bakanlar kurulunun olmayacağı yeni dönemde başkanın tercihlerine göre kabine üyelerinden çok cumhurbaşkanı yardımcılarının ya da danışmanların ön plana çıktığı bir dönem göreceğiz.
Zaten, seçimlere giden süreçte Erdoğan'ın ekonomi alanındaki danışmanlarının finans piyasalarıyla, dövizdeki hareketlilikle ya da yasal değişikliklerle ilgili bakanlardan önce hatta bakanlara rağmen açıklamalar yaptığına şahit olmuştuk.
Yeni sistemde, başbakanlık artık olmayacak, Erdoğan cumhurbaşkanı olarak geniş yetkilerle donanmış vaziyette yürütme yetkisini de kullanarak, yeni sistemde bakanları ve en önemlisi kendi yardımcılarını atayabilecek. Kaç cumhurbaşkanı yardımcısına, kaç bakana ihtiyaç duyulduğuna tek başına karar verecek. Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görev ve yetkileri Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenecek. Parlamentoya bir hükümet programı sunulmayacak ve güvenoyu aranmayacak.
Mesela, Erdoğan, yönetmelik ve kararname çıkarma, kanunları veto etme, bütçe yapma gibi yetkilere sahip olacak.
Yani, çok kısaca önceki dönemde bir anlamda provası yapılan sistem, bundan karşımıza yeni bir Saray hükümetinin icraatları olarak çıkacak.
Özetle söylemek gerekirse, siyasal rejimin topyekün yeniden inşası anlamına gelecek yenilikler, pek çok alanda köklü değişikliklere sebep olacak değişiklikler içeriyor.
Konuyu getireceğim yer malum, üstelik neredeyse hemen hiç tartışmaya açılmamış bir alan, çevre meselesine dair meseleler bundan sonra bu sistemde nasıl işleyecek?
Çevre mevzuatı açısından cumhurbaşkanı hangi yetkilere sahip olacak? Hangi kararları tek bir imzayla alabilecek? Saray hükümetinde çevreden sorumlu danışman kim olacak?
Demokrasilerin olmazsa olmazları arasında sayılan denge denetleme, istişare etme, şeffaflık ve hesap verme mekanizmalarının tamamen devreden çıkarılacağı Saray hükümeti sisteminden yine en fazla çevre ve yaşam alanları mücadelelerinin etkileneceğini söylemek çok yanlış olmasa gerek.
Örneğin, geçtiğimiz yıllarda OHAL kararnameleri kapsamında Meclis'ten aceleyle geçirilerek yürürlüğe giren kamuoyunda Madde 80 olarak bilinen 6745 Sayılı Kanun, anayasa değişikliğinden sonra doğa ve yaşam alanlarına en büyük tahribatı yaratacak olanı. Bu madde hükümetin stratejik proje bazlı yatırımları hızlandırarak, tabiat varlıkları ve SİT alanlarına yapılacak yatırımları tüm denetim mekanizmalarının dışında tutmayı kapsıyor.
Yine aynı yasayla bu yatırımlara Kurumlar Vergisi ve Gümrük Vergisi muafiyeti ile Gelir Vergisi stopajı teşviki tanınacak. Hazine arazilerinin 49 yıllığına bedelsiz tahsisi sağlanacak. Söz konusu yatırımlar pek çok dokunulmazlığa ve teşviğe sahip olacak. Bu yasaya yönelik en büyük eleştirilerden biri, tek bir Bakanlar Kurulu toplantısı kararıyla nükleer santrallerin, HES'lerin, altyapı yatırımlarının, termik santrallerin, mega projelerin Danıştay'ın defalarca verdiği iptal kararlarına rağmen onaydan geçecek olmasıydı. Bu kanun, Bakanlar Kurulu'na TBMM'den üstün yasama, bakanlıklardan üstün yürütme yetkisi veriyordu.
Şimdi son seçimlerle birlikte bu yetkilerin hepsi cumhurbaşkanı tarafından tek başına kullanılacak. Yani Kanal İstanbul, nükleer santraller, köprüler, havaalanları, otoyollar gibi çevresel tahribatı çok geniş olan yatırımlar Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile hayata geçirilebilecek. Bizim ruhumuz bile duymayacak, en insaflısından belki Resmi Gazete ilanından haberimiz olabilir.
Yine OHAL döneminde ortaya atılan ancak bunca zamandır hayata geçirilemeyen Varlık Fonu'nun akıbeti belirsiz.
Mega projelere kamu kesiminin borcu arttırılmadan sermaye yaratılması, yaratılan kaynağın da Varlık Fonu çatısı altında toplanarak mega projelere aktarılması planlanmıştı. Devreye girsin veya girmesin Varlık Fonu tepemizde Demokles'in kılıcı gibi sallanacak.
Çevre ve yaşam alanlarında geri dönülmez tahribatlar yaratan ve bu fonla finanse edilecek mega projelere dair yetkiler değişikliklerle birlikte tamamen cumhurbaşkanına ait olacak. Bu yatırımlar için verilecek acele kamulaştırma kararlarını, cumhurbaşkanı tek başına verecek.
OHAL'in ilk günlerinde zaten bir anlamda olağanüstü hâl durumunda olan ÇED süreçlerinin hızlandırılmasıyla ilgili açıklamalar yapıldı. OHAL koşulları doğa talanı için fırsata çevrilirken, ÇED raporlarına jet hızında onaylar verilmeye başladı. İlk kez 1993'te yayımlanan ÇED Yönetmeliği, AKP iktidarları döneminde yedi kez ana değişiklik olmak üzere 20'ye yakın defa değişikliğe uğradı. Delik deşik edilen ÇED Yönetmeliği'ndeki değişikliklerle yeni rant ve talan kapılarını açan çevre felaketleri artarken, işletilmeyen ya da mahkeme kararlarına rağmen eksik/yanlış işletilen ÇED uygulamaları Türkiye'de çevre davalarının ana gündemini oluşturdu.
OHAL süreci, zaten uygulama aşamasında ciddi sorunlar yaşanan ÇED'leri tamamen etkisiz ve işlevsiz hale getirilmek için kullanılırken, cumhurbaşkanına tanınan kararname çıkarma, kanunların uygulanmasına dair yönetmelik düzenleme yetkisi, çevre koruma mevzuatının dengeleyici ve denetleyici etkisini tamamiyle ortadan kaldıracak. Mevcut durumda hiç olmazsa Çevre ve Şehircilik Bakanlığı uzmanlarının süzgecinden geçen yönetmelik düzenlemeleri, yargı denetimi ve mahkeme kararları, cumhurbaşkanını donatan yeni yetkilerle birlikte tamamen ortadan kalkacak.
Cumhurbaşkanı tek başına bu yetkileri kullanırken, onu kim denetleyecek? Cevabı biliyorsunuz.
Özet olarak, yeni siyasal düzende, memleketin havasını, suyunu, dağını, ovasını, ormanını, yaşam alanlarını korumak ve savunmak git gide daha da zorlaşacak, saldırıya karşı eldeki avuçtaki de küçülüyor. Gelecek dönemde bunlar değiştirilir veya değiştirilemez bunu tartışmak için artık çok geç, görün diye ve bilin diye söylüyorum bundan sonra kararların tamamen Saray'da alındığı ve biz kullara gerek duyulursa haber edildiği tamamen keyfiliğin devrede olduğu bir düzene girmiş bulunuyoruz...