Saydamlık bugünler için gerekli

Saydamlığın olmadığı, yöneticilerin saydamlıktan kaçtıkları bir yönetim anlayışı etkinsizliğe, başarısızlığa mahkûm bir yönetim anlayışıdır.

Geçtiğimiz hafta sonu Kuzey Irak’ta bir insanlık faciası yaşandı.

Nereden bakarsanız bakın korkunç bir olay; rehine almak işi korkunç, konunun gizli kalması korkunç, bizim devletin konuyu görüşerek çözmeye yanaşmaması korkunç, bu konuda uyarılarını yineleyen iki HDP milletvekili, Hüda Kaya ve Ömer Faruk Gergerlioğlu, hakkında soruşturma açılması korkunç, on üç kişinin ölmesi/öldürülmesi korkunç.

Hüda Kaya ve Ömer Faruk Gergerlioğlu hakkında "provokasyon amaçlı sosyal medya paylaşımları" nedeniyle soruşturma açılması ise kendi başına başka bir facia, bu iki milletvekili belki de TBMM’de provokasyon kavramından en uzak uzak iki vicdanlı milletvekilidirler.

"Provokasyon amaçlı sosyal medya paylaşımları" ifadesi de başlı başına bu dönemin bir şahidi olarak gelecek kuşaklara taşınacak bir saçmalık.

Gerçekleştirilen operasyonların yeterince konuşulamaması da korkunç; eleştiri getirenlerin başına neler geliyor, ortada.

Bu tür operasyonlarda gizlilik payı vardır, mesela hangi gün, hangi saatte, nereye operasyon yapılacağı, nasıl yapılacağı tabii ki açıklanmaz.

Ama, Türkiye senelerdir süren bu rehine dramını, konuşamadı, toplumsal projektörler konunun üzerine çevrilemedi ve sonuç bir facia oldu.

Birileri hâlâ bunca ölümden sonra "Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir" diyebiliyor ise, zaten bu kafa sözün bittiği yerdir.

Gelelim saydamlık kavramına.

Saydamlık çok önemlidir, buna kuşku yok ama saydamlık sadece demokratik süreçlerin, gün ışığında yönetim anlayışının, hakkaniyetin, adaletin ön koşulu değildir.

Saydamlık aynı zamanda etkinliğin, etkin yönetimin de bir ön koşuludur.

Diğer bir ifade ile, saydamlığın olmadığı, yöneticilerin saydamlıktan kaçtıkları bir yönetim anlayışı etkinsizliğe, başarısızlığa mahkûm bir yönetim anlayışıdır.

Saydamlık muhtemelen yöneticilerin çok bayılmadıkları bir kavram ama biraz kafalarını kullanabilseler en kötü yönetici bile saydamlık kavramının peşini, izini, ruhunu bırakmaz çünkü saydamlığın egemen olduğu bir yönetim eleştiriye açık yönetim demektir, eleştiriler de, hataları eler, etkinliği, başarıyı getirir.

Saydamlık, gün ışığında yönetim karşıtı hatta düşmanı yönetimler ise saydamlık konusunda çok kötü bir fayda-maliyet analizi yapmaktadırlar, saydamlık olmasın, etkinlik olmasın, sonuçta da küçük olsun ama benim olsun, kimse beni eleştirmesin, rekabete kapalı olayım hesabındadırlar.

Kafaları biraz daha çalışsa, saydamlık bayrağını en tepede tutarlar, herkesin eleştirilerini alırlar çünkü iş ortadadır, yanlışlarını düzeltirler, etkinleşirler, büyürler ama zorunlu olarak da rekabete açılırlar.

Ne demek istediğimi iyi görmek isteyenler AKP’nin, Cumhurbaşkanlığının Sayıştay gibi temel bir kuruluşla ilişkilerini incelesinler lütfen.

AKP senelerce Anayasa ile uyumlu Sayıştay kanununu çıkarmadı, ben her vesile ile bu konuyu gündeme getirirken akılsız bazı AKP’liler hatta saydamlık karşıtı herkes "Sen de kafayı Sayıştay’a taktın" diye bana tweetler attılar, mesajlar attılar.

Sayıştay kanunu çok gecikme ile çıktı ama şimdi de artık Sayıştay Sayıştay olmaktan çıktı, raporlar TBMM’ye inmiyorlar.

AKP milletvekili, üstelik eski maliyeci Nurettin Canikli’nin "Sayıştay raporları Meclis’e gelirse mahvoluruz" sözünü, malum, duymayan kalmadı, 2013’de.

Saydamlığa karşı iseniz sonunuz AKP gibi olur, benden hatırlatması.

Saydamlık karşıtlığı başarısızlığın garantisidir, benden bir hatırlatma daha.

Son olaylar da bunun kanıtıdır.

Askeri operasyonlar en nihai aşamada tabii ki gizli yapılır ama bu noktaya kadar her karar gün ışığında tartışılarak alınır.

Bakarsanız biri bir şey der, uygulamacının hata yapmasını engeller, insanlarımız da daha az ölürler.

Ancak, temel değer insan hayatı, insanı yaşatmak değil ise zaten yapacak bir şey kalmamış demektir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi