İnci Hekimoğlu
Sayın Bakan ‘saklı tuttuğunuz umut’tan bahsedin
O minik, güzeller güzeli Öykü’yü tanımayan kalmamıştır herhalde.
Sosyal medya başta olmak üzere çeşitli kanallarla yapılan kampanyalar aracılığı ile 4 yaşındaki tatlı küçük bir kız hepimize gülücüklerini gönderdi.
O gülücüklerin arkasında ise lösemiye karşı kıran kırana savaş veren cesur ve direngen bir çocuğun bu sisteme rağmen vazgeçmediği, beklediği bir yaşam serüveni duruyor.
Öykü ve binlerce hasta bekliyor.
Öykü’yle birlikte 4 binden fazla kök hücre nakli bekleyen hastalardan söz ediyoruz.
Yani binlerce insanın yaşamından…
Binlerce insanın sevdiklerinden, sevenlerinden, onlar için kaygılanan, üzülen, endişelenen insanlardan da…
Sayısız umuttan söz ediyoruz.
"Saklı tutulan umuttan"…
Hatta umursanmayan umutlar!
Öykü Arin’in annesi Eylem Şen, en naif sözlerle "Onun umudunu saklı tutmaya kimsenin hakkı olamaz" diye bir isyanı dile getirirken aslında dört binden fazla hastanın duygularını da dile getiriyor.
Yurt içinde yurt dışında yüzbinlerce insan seferber oluyor, donör olmak için örnek veriyor, doktorlar, uzmanlar ellerinden geleni yapıyor ama sonuç almak için harekete geçmesi gereken tek kurum olan Sağlık Bakanlığı yanıt vermeye bile tenezzül etmiyor.
Öykü Arin için kök hücre bağışı yapan 150 binden fazla insanın kan örneklerinin akıbeti meçhul.
İnanılır gibi değil!
Eylem Şen’in anlattıklarına göre, henüz 135 bin numune çalışılmamış durumda. Yani doku tiplemesi ve eşleştirme yapılmamış.
Bilgiyi veren doku örneklerini toplayan Kızılay yetkilileri.
Eylem Şen, yine bütün naifliği ile "Sağlık Bakanlığı’nın laboratuvarlarının kapasitesi yetersiz olabilir, başka bir şey olabilir ama Bakana ulaşamadık bir türlü" diyor.
Ulaşamazlar tabii.
Sağlık Bakanı’nın binlerce hayattan daha önemli işleri var şu aralar.
Mesela yandaş kanallarda şehir hastanelerinin reklamını yapmak, yerli-milli ilaç vaatlerinde bulunmak, Deniz Baykal’ı ziyaret etmek falan gibi.
Seçim arifesinde Baykal’ı ziyaret de ayrıca dikkat çekici de neyse.
Oysa Çin Sağlık Bakanı için Öykü Arin’in hayatı o kadar önem taşıyor ki, aileyle bizzat görüşüyor.
Öyle işte, kendi Sağlık Bakanı’ndan 15 gündür randevu bekleyen, telefonla bile görüşememiş olan Öykü’nün ailesi Çin Sağlık Bakanı’na ulaşabiliyor. Ve Çin ilik bankasında Öykü için özel bir tarama yapılıyor.
Eylem Şen’den bir başka önemli bilgi daha öğreniyoruz ki, Almanya ve İngiltere’de eşleştirme çalışmaları çok hızlı yapılabiliyor. Çünkü kan değil tükürük örneği alınıyor donörden.
Yani çok daha gelişmiş bir teknoloji kullanıyorlar. Ayrıca birden fazla ilik bankası var. Örneğin nüfusu hemen hemen Türkiye kadar olan Almanya’da üç ilik bankası var. İngiltere’de de öyle.
Türkiye’de bunu yapmak zor mu?
Amerika’nın kapatmaya başladığı, hastaya da, hekime de zararlı sadece emri verenlerle müteahhitlere yararlı şehir hastaneleri yapmak yerine neden aynı teknolojiyi Türkiye’ye getirmezler?
Neden tek bir laboratuvara mahkûm ederler insan hayatını?
Hadi bunu yapmadılar, neden yurt dışındaki laboratuvarlardan destek almak akla gelmez?
Sorduğuma bakmayın.
Tabii ki hacamatla, sülükle tedavi için kafa yoranların, kürsü açanların aklına gelse gelse muska gelir büyük ihtimal.
Kısaca Albert Camus’un dediği gibi "Bir kenti tanımanın en bildik yollarından biri de insanların orada nasıl çalıştığına, orada birbirlerini nasıl sevdiğine ve nasıl öldüğüne bakmaktır."
Evet de Öykü ve adlarını bilmediğimiz binlerce hasta yıl, ay, gün değil, saat sayıyor şu anda.
Zamanla yarışıyor, zamana direniyor.
Sağlık Bakanı’ndan Öykü’yü ziyaret etmesini beklemiyor kimse, işini yapmasını istiyor.
Sadece Öykü’nünkinden değil binlerce yaşamdan sorumlu o makam.
Çünkü sorumlu!