Sibel Hürtaş
Seçim, boks, güreş, savaş...
31 Mart seçimlerine iki aydan daha kısa bir zaman var.
Geçmiş seçimlere oranla ruhsuz bir seçim ortamında olduğumuz ortada.
Bir yanda özellikle muhalefet seçmeninin ardı ardına yaşadığı hayal kırıklıkları, Yüksek Seçim Kurulu’nun aldığı kararlarla seçim meşruiyetini tartışmalı hale getirmesi var.
Diğer yanda ise muhalefetin sesini hiçbir yerde duyurma imkânının olmadığı baskıcı, taraflı bir ortam.
Bunlara muhalefet partilerinin kendi içinde yaşadıkları tartışmalar da eklenince; bu ruhsuzluk tamamlanıyor.
Seçimler için "demokrasi şöleni" tanımları yaptığımız günler epey geride kalmış görünüyor.
Peki o şölenin yerini ne aldı?
Geride bıraktığım üç hafta, muhalefet partilerinin liderleriyle bir araya geldim.
Liderler, seçimleri bırakın bir şölen olarak tanımlamayı, çok farklı terimler kullandılar:
Ana muhalefet Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, seçimleri boks arenasına benzeten liderlerden…
"Şöyle düşünün, iki boksör ringe çıkacak, ring uluslararası standartlara uygun mu? Hakem var mı? Hakem YSK. Hakem bakıyor, boks eldivenleri de tamam. Ayrılın diyor, ayrılıyorlar. İkisinin başında da birer antrenör var. Hakem rakiplerden birisi için diyor ki, şunun elini kolunu bağlayın, ağzına da bant yapıştırın. Öbürüne de diyor ki, uluslararası kurallara göre ne gerekiyorsa serbest bırakın. Düdüğü çalıyor, buyurun, yarışın diyor. Birisinin eli kolu ağzı bağlı, öbüründe her şey var ve rakibini sürekli dövüyor. Düdüğü çalıyor ve hakem diyor ki bu yenildi, diğeri galip geldi. Bizde de aynı tablo. Medya onların kontrolünde, bürokrasi, yargı tümüyle onların kontrolünde. Her şey onların elinde. Muhalefet için de ne kadar olumsuz tablo varsa onları bize yaşatıyorlar ve ondan sonra diyorlar ki, biz seçimi kazandık ve biz meşruyuz. Hayır, siz meşru değilsiniz. Meşru olma şansları yok çünkü adaletli bir ortamda olmadı. Eşit şartlarda olur, birisi kazanır, dersiniz ki, tamam o kazandı."
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in tanımı daha da kapsamlı. Akşener, "Sanki seçime değil de savaşa gidiyoruz" diyor, ekliyor:
"Biz yerel seçimlere gidiyoruz. Muhtar seçeceğiz, belediye meclis üyesi seçeceğiz. Dolayısıyla seçim sonrasında da 4 yıla yakın bir süre bir daha seçim olmayacak. Allah Allah sesleriyle bu seçime gitmenin ne manaya geldiğini anlayabilmiş değilim. Muhtar seçeceğiz, belediye başkanı seçeceğiz. "
Ve son görüştüğüm Genel Başkan. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, o ise seçimleri güreş alanı olarak değerlendirenlerden… Karamollaoğlu, "Tabiri caizse güreşirken meydanda hile de yapsa hakemler ona müdahale edemiyorlar" diyor.
Üç muhalefet liderinin seçim ortamını boks, savaş ve güreş alanına benzettiği bir ortamda seçimlere doğru gidiyoruz.
Liderlerin dikkat çektiği bu meydanlarda tek güçlünün iktidar olduğu ve muhalefetin yaşama şansının olmadığı…
Demokrasi şöleninden, arenaya doğru yol aldığımız bir sürece, bir de organize suç örgütü liderinin silahlanma çağrısı eklenince;
31 Mart seçimlerinin ne kadar adil bir seçim olacağı daha da tartışmalı hale geliyor.
NOT: Bu yazıyı yazarken henüz HDP Eş Başkanları Pervin Buldan ve Sezai Temelli ile görüşmedim.