İnci Hekimoğlu

İnci Hekimoğlu

Selina’nın onuru, Uğur’un hayatı

'Kamuoyunu uyarıyoruz. Hepimizin hayatı tehlikededir. Türkiye Meksika olacak hiçbirimizin can güvenliği kalmayacak.'

"kahpesiniz ermenininbizansınuşaklığını halen alenen yapmaktasınız… bizansın torunları yaşıyorda sultan fatihin torunları öldü mü sandınız kahpeler"

Bu alıntıyı ifade sahibi hakkında daha kolay fikir edinilebilsin diye hiç bir düzeltme yapmadan aktarıyorum.

Maalesef sıkça, bazen en etkili siyasilerden duymaya alışkın olduğumuz bu ve benzeri küfürler, bu kez mahkeme tutanaklarına geçti.

CHP milletvekili Selina Doğan’a facebook üzerinden bu ağır hakaretleri yapan ve tehdit eden kişi tespit edilip hakkında dava açıldı.

Bir hukuk devletinde olması gereken yapıldı. Ama buraya kadar…

Sonra ‘deliller tartışıldı’ ve mahkeme sanığın bu ifadeleri kullanarak Selina Doğan’a hakaret ettiğini kabul etti.

Şahane değil mi?

Değil!

Mahkeme ‘tartıştığı deliller’ arasına, nefret suçu işleyen bu ‘Fatih Torunu’nun Selina Doğan aleyhinde öne sürdüğü iddiaları da kattı.

Ve Doğan’ın bazı gazete ve internet sitelerindeki beyanlarının Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde olduğu gerekçesiyle kararında aynen şunu dedi:

"…sanığın katılanın haksız fiil niteliğinde olan bu beyanları nedeniyle atılı hakaret suçunu işlediğinden sanığa TCK’nın 129. Maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına…"

Yani bir milletvekilinin devletin kuşkulu ilişkilerini sorgulaması ya da Kürt meselesi gibi önemli bir konuda, intihar eylemi yapan birini bu noktaya sürükleyen koşulların incelenmesi gerektiğine ilişkin görüşleri, "hakaret ve tehdidi hak eder" bulundu.

Bu kararla yalnız nefret söylemi değil, Selina Doğan’a yönelik olası bir nefret eylemi de meşrulaşmış oldu.

Mahkeme sanığın, Doğan’ın  yalnız etnik kökenine değil ,"kahpeler" sözüyle kadın kimliğine yönelik de cinsiyet temelli nefret suçu işlemiş oluşunu görmezden geldi. 

Bu karar, yalnız Doğan’a değil "fatihin torunları"ndan olmayan tüm kesimlere yönelik tehdit, hakaret ve saldırıları cesaretlendirebilecek nitelikte.

Hepsi bu da değil, bir parlamenterin kürsü dokunulmazlığı kapsamında olan, vekil olarak seçmenlerine karşı sorumluluğunu yerine getirme görevini sanık lehine "delil" sayarak, taraf oldu.

Nefret söylemi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin  Tavsiye Kararı’nda şu ifadelerle tanımlanmıştı: "Irkçı nefret, yabancı düşmanlığı, anti-semitizm ve hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı gösteren her tür ifade biçimi."

Yani  "haklı gösteren" de nefret suçu işlemiş oluyor.

Şükür ki; Selina Doğan yalnızca "nefret söylemi"nin muhatabı oldu.

***

Ya Uğur Kurt?

Bir yakının cenazesi için gittiği Cemevi'nde polis kurşunuyla ölen Uğur Kurt’un nefret cinayetine kurban gitmediği söylenebilir mi?

Cemevinde olmasa, olaylar bir Alevi mahallesinde yaşanmasa, öfkeli bir polisin kurşunu tam isabetle Uğur’un başını bulur muydu?

Kurt ailesinin avukatı, Türkiye’nin en iyi hukukçularından Turgut Kazan, dava sürecini ve vicdanları sızlatan kararı kamuoyuna tek tek anlattı.

Ve şunu söyledi:

"Kamuoyunu uyarıyoruz. Hepimizin hayatı tehlikededir. Bu sadece Kurt ailesinin uğradığı bir haksızlıkla sınırlı kalmayacaktır. Bu örnek aynı zamanda hepimizin can güvenliğini ve yaşama hakkını tehlikeyle karşı karşıya bırakıyor. Türkiye Meksika olacak hiçbirimizin can güvenliği kalmayacak."

Yani tam da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın  "Hukukun işlemez olduğu, adalet duygusunun zedelendiği yerde toplumsal bütünlük kalmaz, devlet çöker" sözleriyle işaret ettiği tehlikenin göbeğindeyiz.

Peki ne yapacağız?

Yale Üniversitesi'nden Profesör Timothy Synder’den saydığı önerilerden biriyle başlayabiliriz:

"Faşist rejimlerde devlet liderleri kötü örnek oluştururlar: Onların muktedir kıldığı bazı kişilerin artık yasaya uymama özgürlüğü vardır. Bazı kişilere, gruplara rant, talan, yalan özgürlüğü verilmiştir; zayıflara da sadece yalanlara inanma, katledilme, tecavüz edilme özgürlüğü kalmıştır.

Böyle zamanlarda, normal halde işler düzgün yürüdüğü için kullanılması pek gerekmeyen meslek ahlakı dilinizi hatırlayın. Avukatlar işini iyi yaparsa, yargıçlar işini iyi yaparsa bir hukuk devletini yıkmak zorlaşır. Meslek ahlakı, muktedirin sizden yapmanızı talep ettiği yanlış işleri niye yapamayacağınızı gerekçelendirmeye yarar."

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
İnci Hekimoğlu Arşivi