Armağan Kargılı
Selman erdi muradına...
Bu yılki G20 toplantısının "güven içinde" geçmesi için ev sahibi Arjantin, her türlü önlemi almış belli ki. Devlet Başkanı Mauricio Macri, liderler zirvesinin başladığı cuma günü Buenos Aires kent merkezinde yaşayanlara kenti terk edin çağrısı yapmış. Sadece merkezinde 3 milyon kişinin yaşadığı 15 milyon kişilik Buenos Aires, ölü bir kent haline gelsin istemiş muhalif sevmeyen konukları için. Hatta Arjantin'in güvenlik güçleri yetmemiş, ABD'den de radar, erken uyarı havadan takip falan gibi konularda destek gelmiş.
Bu kadar önlem alındı, zirvenin yapıldığı belli bölgelere giriş yasağı konuldu ama G20 toplantılarının ayrılmaz bir bütünü haline gelen protesto gösterilerini engellemeye kimsenin gücü yetmedi.
Dünyanın en büyük ekonomisine sahip 19 ülkesiyle Avrupa Birliği'nden oluşan G20 liderleri neden bu denli protesto ediliyor sorusu bu toplantıların temel gündemi olması gerekirken akla bile getirilmiyor muhtemelen.
2018 G20 toplantısının en çok protesto edilen isminden başlayalım o zaman biz bu sorunun yanıtını aramaya. Batı medyası ondan kısaca MBS diye söz ediyor. Suudi Arabistan'ın veliaht prensi Muhammed Bin Selman, 2 Ekim'deki Kaşıkçı cinayetinin ardından ilk kez uluslararası bir toplantıya katıldı. Tam da bu sırada Wall Street Journal gazetesi, CIA'den sızdırılmış bir haberi yayınladı. Cinayet ekibini yönettiği iddia edilen danışmanına Selman'ın 11 mesaj yolladığını ve bunlardan birinde de ölüm emrini vermiş olabileceğini yazdı. Buna rağmen Selman, G20 toplantısında, yaramazlıkları dolayısıyla biraz kulağı çekilmiş ama affedilmiş yaramaz ve şımarık zengin çocuğu havasındaydı. Putin'le "çak"tı, Macron'a "sen dert etme" dedi. Ev sahibi Macri, İngiltere Başbakanı Theresa May, BM Genel Sekreteri Guterres, Hindistan Başbakanı Modi, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, koltuğunu bu hafta sonu devreden Meksika'nın devrik başkanı Enrique Pena Nieto ikili görüşmeler yaptı. Suudi medyasına göre Selman, Trump'la samimi bir şekilde selamlaşıp kısaca görüştü. Trump'ın kendisine göre ise sadece "şakalaştı"lar. Suudi Dışişleri Selman'ın G20 liderleriyle fotoğraflarını boy boy paylaştı. Selman, aradığı meşruiyeti bulmuştu. Ne olacak, herkesin ekonomik kriz beklediği bir dönemde Suudi zenginlerinin petrol parasına karşı bir gazetecinin lafı bile edilmezdi ama bir dahaki sefere de biraz daha dikkatli olmalıydı bu 'şımarık yaramaz'...
Gelelim ev sahibine. Mauricio Macri, 2015 yılı sonunda koltuğu Cristina Kirchner'den devraldı. Akbaba fonlara savaş açan Kirchner'e karşı finans çevreleri tarafından desteklenen Macri, seçimlerden galip çıktı. G20 toplantısı sırasında Trump'ın "yakın arkadaşım, birlikte iş yaptık" dediği Macri, göreve gelir gelmez IMF'yi Arjantin'e davet etti. IMF de Macri'nin bu nazik daveti karşılığında Eylül ayında 57 milyar dolarlık kredi müjdesini(!) resmen duyurdu. Arjantin'de 1958'den bu yana defalarca IMF programlarının uygulandığını buna paralel olarak da darbelerle karşı karşıya geldiğini hatırlatmakla yetinelim.
Daha Buenos Aires'e giderken eski avukatı Cohen'in verdiği ifadeler nedeniyle randevu trafiğini yeniden ayarlamak zorunda kalan Trump, bilindiği gibi başından beri Selman'a açık destek verdi. CIA raporlarını görmezden geldi. Ülkesinde de başı belada. Son zamanlarda ondan herkes yalancı diye söz ediyor. Çünkü yakın çevresinden her ifade veren kişi, Trump'ın yalan söylediğini ortaya koyuyor. Son yalanı da Cohen'in ifadesi ile ortaya çıktı. Başkan adaylığı resmen ilan edildikten sonra da Rusya ile rüşvete dayalı Trump Tower ilişkilerini sürdürmüş. Tahmin edeceğiniz üzere kendi yandaşı olmayan medyadan da gazetecilerden de nefret ediyor. Bunu da her fırsatta alenen dile getiriyor. Trump göreve geldiğinden bu yana "görevden ne zaman alınır" tartışması bütün dünyada sürüyor.
Kaşıkçı davasında birden bire gazeteci dostu kesilen Erdoğan'ın bu tavrı -önceki yazımda da söz etmiştim- pek inandırıcı bulunmuyor. Erdoğan'ın elindeki belgeler karşılığında hem Trump'la hem de Suudilerle pazarlık yaptığı söyleniyor. Trump'la görüşmesinin önce iptal edilmesi ardından gerçekleşmesinin gerisinde de bu pazarlığın yatıp yatmadığı şimdilik bilinmiyor. Erdoğan'ın gazeteci nefretini sanırım anlatmaya gerek yok, hepimiz bunu en yakınımızdaki örneklerden zaten biliyoruz. Bildiğimiz bir başka gerçek de ülkenin büyük bir hızla içine sürüklendiği ekonomik kriz. Tam da seçim öncesi işe her Riyal, işe yarar yani.
Ülkesini AB'den çıkaran lider olarak anılmaya hazırlanıyor Theresa May. Bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği hâlâ belli değilken kesin olan şey, Birleşik Krallık'taki ekonomik ve siyasi kriz. Hem de her geçen gün daha da kötüleşiyor. Theresa May, göreve geldiğinden bu yana Suudilerle sıkı ilişkisi konusunda aldığı bütün eleştirilere kulağını tıkayıp tatlı tatlı onlara silah satmaya devam ediyor.
Putin'in Selman ile verdiği pozların altına sanırım bir resim altı bile gerekmiyor. Ukrayna ve ABD'nin seçim kampanyasına Rusya'nın müdahalesi krizleri nedeniyle zaten zirvedeki durumu pek kolay değildi. Batı'dan hem bu cinayet hem de Yemen krizi nedeniyle yükselen göstermelik feryatlara karşı Suudilerle yakınlaşmanın tam zamanıydı Putin için. Zirveden hemen önce de ayrıntıları henüz çok tartışılmasa da petrol fiyatları istikararı için bir anlaşma da imzalamışlardı. Ayrıca İran'a ambargo konusunda her ne kadar Rusya, İran'ın yanında gibi görünse de iki ülke şimdiden avuçlarını ovuşturuyorlar. Putin için gazeteci mi? Lafı bile olmaz...
Çin için, her ne kadar ekonomi konusunda dünya liderliğine oynadığı yorumlarını her gün duyuyoruz. Ama insan hakları, basın özgürlüğü, iş ve can güvenliği, çevre sorunları ülkede sözü bile edilmeyen konuların başında geliyor. 2013 yılından bu yana, Şi Cinpin ülkenin devlet başkanlığını yürütüyor. 10 yılla sınırlı görev süresi için anayasayı değiştirdi, en az 2033'e kadar da devlet başkanlığını yürütmek istiyor.
Meksika'nın G20 toplantısındayken koltuğunu kaybeden lideri Enrique Pena Nieto'nun bu görüşmeden ülkesi adına bir çıkar sağlaması söz konusu bile değil. Bilindiği gibi Meksika'da solcu olarak tanınan Andres Manuel Lopez Obrador, cumartesi günü yemin ederek görevine başladı. O zaman Nieto, bu görüşmeyi neden yaptı sorusu ortada.
Akaryakıt zamlarına karşı sokağa çıkan Sarı Yelekliler hareketinin protestoları nedeniyle zor günler yaşayan Fransa'nın Cumhurbaşkanı Macron'un Selman'la ayaküstü görüşmesindeki sözleri medyaya yansıdı. Selman Macron'a, "Merak etme, ben o işi hallederim" demiş.
Uçak arızası sorunu ile karşı karşıya kalan Merkel, bu toplantının böylelikle en az konuşulan lideri oldu. Gözden ıraktı, zaten bu ay da partisinin liderliğini bırakacağını açıklamıştı.
Tek tek yazmaya kalkarsam bu yazı bitmeyecek. Özet geçmem gerekirse, şu anda dünyanın en büyük 20 ekonomisini yöneten liderlerinin çoğu neo-liberal sağ politikaları uyguluyor. Dışarıda protestocular, "açız" demiş, "baskılara hayır" demiş, "katil Selman" posterleri taşımış kimin umurunda. Yukarıdakiler, onu çoktan akladılar bile. Sahi, bu yukarıdakilerin çoğunu aşağıdakiler seçmemiş miydi?