Şeytan Medya/Melek Medya

Birisi dünyanın 9. en zengin adamının medyası, ‘Maaşını ben veriyorum, bağımsız olamazsın’ diyor. Öteki alemin kralı. Köşe yazarı ‘Ben aslında bizim patronu işe alacaktım’ diyor.

Medya dünyası, aslında hakiki dünyanın çarpıtılmış, abartılmış, küçültülmüş her halükârda tahrif edilmiş bir versiyonu. Adam, yüzlerce yıl önce saptamış: Aynı nehirde iki kere yıkanamazsın! Demem o ki, gerçek hayatta her şey… savaş, basın toplantısı, maç, gösteri…sadece bir kere oluyor. Dolayısıyla mümkün değildir onu olduğu gibi tekrar etmek. Tekrarın tekrarı ise hiç mümkün değil.

Sonra medya alıyor bu hakiki gerçeği, allıyor pulluyor, şekle şemale sokuyor, bazen şık elbiseler giydiriyor, bazen de çırılçıplak soyuyor ve bize haber diye, yorum diye, sentez-analiz diye sunuyor. Pazarlıyor, satıyor. Bazen de bize en gerekli hayati gerçeği görmezden geliyor.

Medyada okuduğumuz, izlediğimiz her şey, hakikatin ikinci el, yani kullanılmış, yani yeniden üretilmiş bir kopyası. Hakikat sadece hayatta var, medyada yok. Medyada hakikatin gölgesi, kopyası, organik ve genetik olarak değiştirilmiş kiralık görüntüsü var.

Léo Ferré, "Les Temps Difficiles" (Zor Zamanlar) şarkısında bu gerçeği fena faş eder:

"Gerçekle karşılaşmak için/ Taa televizyona kadar gittim/Bana orda sordular: Kimi aramıştınız?/Gerçeği, dedim/ Yok öyle birisi burda, dediler/Zor zamanlar zor"

Özellikle görsel iletişim teknolojisinin olağanüstü geliştiği ama aynı zamanda her türlü hile ve hurdaya da olanak sağladığı çağımızda, gazetecinin temel meselesi, hakiki gerçeği medyatik/sanal gerçeğe en doğru nasıl tercüme edeceği… Son dönemlerde dünya medyasında, bizdeki Teyit.Org türünden haber/bilgi doğrulama platform ve sitelerinin çiçek gibi açıp artması biraz da bu yüzden ve bu nedenle önemli.

Yerli yabancı gazeteleri okurken öyle acayip yazılarla karşılaşıyorum ki, şaşırıyorum yani…

İki örnek: Birincisi, ekonomi ve maliye konusunda global çaptaki en büyük haber ajansı Bloomberg ile ilgili bir haber. 1981 yılında New York’ta milyarder Michael Bloomberg tarafından kurulmuş bu holdingin TV kanalları var, İnternet siteleri var. Bünyesinde 2700 kadrolu gazeteci çalışıyor. M.Bloomberg, 2002-2013’de New York Belediye Başkanı idi. Şahsi servetinin 64 milyar dolardan fazla olduğu tahmin ediliyor. Kendisi bugün 78 yaşında ve Demokrat Parti’den Başkan adayı. Olağanüstü medyatik bir kampanya yürütüyor. Pek fazla bağış topladığı yok, ama şimdiye kadar kendi cebinden 500 milyon dolar harcadığı biliniyor. Adam, (Aslında hıyar diyecektim ama salatalığa ayıp olur diye adam diyorum) fütursuz: "Maaşını verdiğim gazetecilerin benim hakkımda olumsuz yazılar yazmasını istemiyorum. Onların bağımsız olmalarını istemiyorum." Geçen yıl yaptığı bu açıklama anlaşılan yeterli görülmemiş ki Bloomberg yönetimi 2-3 ay önce bir genelge yayınladı ve Amerikan Başkanlık seçim kampanyasının nasıl izlenip aktarılacağını madde madde yazdı: Sadece düz haber vereceğiz. Biz Bloomberg olarak, Mike aleyhinde hiçbir haber ya da yorum yayınlamayacağız. Başka medya organlarında çıkan yazıları iktibas edebiliriz. Trump’ı eleştirmek serbest! Mike’ın serveti ve özel hayatı konusunda hiçbir haber, yazı girmeyecek!

Yeteri kadar açık mı arkadaşlar?

Yeah that’s it babe!

Ajansın Genel Yayın Yönetmeni John Micklethwait, bu durumu pek de nazik ve diplomatik bir dille "Bu seçim kampanyasını izleyip aktarmanın bizim için kolay olacağını iddia etmek yararsızdır" diyerek açıklamış.

Öptüm John, geçmiş olsun, en kısa zamanda sağlığına kavuşman dileğiyle… İstifa eeeııı.. nasıl denir İngilizcede?

M.Bloomberg, son olarak CBS televizyonundaki söyleşisinde konuya açıklık getirdi: "Eğer maaş alıyorsanız, bu size bir dizi kısıtlama ve sorumluluk getirir." Tetikçi etiği… N’oluyooo, bizim bu taraflardan bir ses mi çıktı?

Yine de kabul edelim, Amerikan kültürünün "pudique ve puritaine" (İffetli ve utangaç ama bağnaz) yapısı nedeniyle adamlar (Salatalıklar!) yine de hiç olmazsa açık ve net. Kimileri gibi "Bizdeki basın özgürlüğü dünyada hiçbir ülkede yok!" diye yalan söylemiyor.

İkinci örnek çok hoş: New York Times gazetesinin yeni Medya yazarı Ben Smith, bence şahane bir iş yapmış. İlk yazısının başlığı "New York Times’in başarısı gazetecilik için neden kötü bir haber olabilir." Yazının ilk satırı da medya tarihine geçecek olgunlukta: "New York Times’ın patronu A.G. Sulzberger ile ilk karşılaştığımda onu işe almaya çalıştım."

Önce Smith’in İnternet gazeteciliğinin parlayan yıldızı BuzzfeedNews’in kurucu patronu olduğunu hatırlatalım. 6 yıl önceki bu ilk görüşmede Ben, bugün artık patronu olan adamı, özellikle İnternet gazeteciliği ile geleneksel gazeteciliği nikâhlamak amacıyla Buzzfeed’de işe almayı denediğini yazıyor.

Smith köşesinde, NYT’ın gazetecilik/habercilik dünyasında, İnternet/Podcast evrenine de girerek neredeyse bir tekel haline geldiğini yazıyor. Yeni medya yazarı, ABD’deki toplam kadrolu gazeteci sayısının 38 binden 20 bine düştüğünü hatırlattıktan sonra NYT’de 1700 gazetecinin çalıştığını bildirmiş. NYT’ın elektronik versiyonuna paralı olarak abone olan okur sayısı, Washington Post, W.S.Journal ve 250 yerel Amerikan gazetesinin toplam abone sayısından daha fazla. Kısacası piyasanın tartışılmaz lideri. Bizi, meslektaşları yakından ilgilendiren bir ayrıntı: NYT’da işe yeni başlayan genç bir muhabirin yıllık maaş ortalaması 104.600 dolar. (Evet, yazıyla yüzdörtbin altıyüz dolar) Moralimiz bozulmasın diye TL’ye çevirmiyorum.

Yanlış anlaşılmasın, NYT tabi ki mükemmel bir gazete değil. (Mutlu aşk yoktur!) Yayın politikasını sağdan soldan eleştirmek mümkün. Ama Bloomberg, açıkça "Ben sahibimin sesiyim" derken, NYT’ın kendi sayfalarında, gazetenin böyle eleştirilmesini doğal karşılaması örnek bir tutum değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi