İnci Hekimoğlu
Sıkıştıkları gayrimeşru alana ülkeyi de sürüklüyorlar
Referandum denen şey, AKP ve yeni ortağı devletin karanlık yapılanmalarının ülkeyi mecbur ettiği hukuk dışı, gayrimeşru bir seçimin dayatılmasıdır. Referandum aşamasına geliş sürecimiz de gayrimeşru ve hukuk dışıydı.
Yeni iktidar ortakları ‘ Tek Adam’ rejimine giden yolun ilk taşlarını haziran seçimlerinden önce döşemeye başlamıştı.
HDP ve bileşenlerine yönelik bombalarla, HDP Eş Genel Başkanlarına yönelik saldırılarla yüreğimiz ağzımızda seçime gittik. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a yönelik üç ayrı suikast girişimi gerçekleşmesine rağmen bir kesimin dışında kimseden ses yükselmedi.
Siyasi partiler, demokratik hukuk devletlerinde, siyasal sistemin en önemli taşıyıcısı olurken, bizim gibi ülkelerde kendilerini sadece devletin taşıyıcısı olarak gördüklerinden bir kesime yönelik bu terörü sorgulamadılar bile. Hâlâ ne o bombaların arkasındaki işbirlikçiler ne Demirtaş’a yönelik suikast girişimlerinin arkasındaki güçler açığa çıktı.
İktidar temsilcilerinin "Ya kaos ya terör" gibi bütün tehditlerine, bütün saldırılara rağmen HDP, diğer bütün partilerden daha meşru bir temsiliyetle meclise girdi.
Tek başına iktidar olamayacağını gören AKP, meğer seçimlerden önce MHP ile görüşmüş, o görüşmede nasıl bir anlaşma yapılmışsa olası koalisyon hükümetlerinin engellenmesi kararı alınmış.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin neredeyse sonuçlar bile kesinleşmeden koalisyon koşullarını ortadan kaldıran açıklamalar yapması ile başlayan hukuksuz, yasasız ve gayrimeşru süreç ülkeyi bugünlere taşıdı.
CHP ise gerek yasal sınırları sonuna kadar esneten o garip ‘istikşafi’ görüşmelerle ülkenin kaderiyle oynarken ya da HDP’nin fiilen kapatılması için mecliste dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde oy kullanırken ‘saf ve korkak’ rolü mü oynuyordu yoksa devlet partisi olmanın gereğini mi yerine getiriyordu tartışılır.
Ama CHP, bir kesim bombalar, gözaltılar, suikastlar ile kuşatılmaya çalışılırken, AKP’ye yeniden tek başına iktidar hediye edilirken ve "kontrollü darbe" olduğunu bilmelerine rağmen Yenikapı’ya giderek meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara destek verirken bir kişinin tüm ülkeyi hukuksuz, yasasız, yargısız, gayrimeşru bir alana sürüklemesinde pay sahibi.
80 yıldır demokrasi mücadelesi veren bir ülkenin, iktidar paydaşlarının karanlık arzuları için diktatörlük ile demokrasi arasında seçime zorlanması, sonuç ne olursa olsun vahimdir. En temel insan hakları için referanduma gidilmesi ne kadar vahimse bu da o kadar vahimdir.
Ülkenin ana muhalefet partisinin şimdi bu vahametin farkındaymış gibi görünmesi de inandırıcı olamıyor. Referandum süreci boyunca, tek adam anayasası gibi verimli bir propaganda malzemesini bile iyi değerlendirdikleri söylenemez.
Ana muhalefet partisinin kifayetsizliği ya da bilinçli ayak sürümesine, muhalefetin en etkili lideri Selahattin Demirtaş’la birlikte tüm HDP teşkilatlarının cezaevlerine konarak partinin fiilen kapatılmaya çalışılmasına rağmen meclis dışındaki örgütsüz ama kararlı kitlenin çabasıyla, faşizan rejim henüz devre dışı kalmış olmasa da meşruiyetlerinin sıfırlanmasını önleyemediler.
Trilyonlar harcamalarına, sokaktaki çöpçüye kadar bütün kadrolarını teyakkuza geçirmelerine, satırla, kurşunla saldırmalarına, OHAL adı altında bütün keyfilikleriyle halay çekenden Kürtçe türkü söyleyene önüne geleni tutuklamalarına, en aşağılık hakaretlere, fetvalara, yalanlara rağmen sıkıştıkları o İslamcı-ırkçı çizgide debelenmekten adım atamıyorlar. Verdikleri fotoğraf tam da bu.
Bir yandan Kürt illerindeki kentleri yıkıp yeniden yapmaktan söz ediyorlar, MHP oylarını alamayacaklarını anlayınca Kürtlere ‘eyalet’ laflarıyla göz kırpıyorlar ama bir yandan da sandıkları korucu bölgelerine kaydırarak Kürt halkının iradesini engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bunca hak ihlali, anayasa ihlali ve yasa suiistimali ile en az yüzde 50’lik bir kesimin muhalefetine rağmen bu gayrimeşru referanduma mecbur bırakıldık! Bu dayatmanın nedenleri , tek başına AKP’nin neden 14 yıldır iktidarda olduğunu da açıklıyor.
Son sözümü "Evet"çilere söyleyeyim. Eğer’ Tek Adam Rejimi’ kurulursa en çok onlar pişman olacak. Bugün sarayın ittifak yaptığı iç ve dış güçler için bir tek adamı kuşatmak, yönetmek, gerekirse şu ya da bu yolla devre dışı bırakmak çantada keklik olacak.
‘Evet’çiler bilsin ki, o güçlerin hedefindeki ilk kesim siyasal İslamcılar, muhafazakarlar ve cemaatler olacak. Ve bu kez yanlarında da ne liberaller, ne solcuları, ne demokratlar olacak. Yalnız bu kesimler de değil, muhafazakarların bir kesimi de sessizce seyretmeyi tercih edecek.