İnci Hekimoğlu
Sıra geldi ‘milli mutabakat’a Esad’ı dahil etmeye!
Bunca yıllık AKP-Erdoğan iktidarından beklenmedik, beklenmeyecek hiçbir şey kalmadı tabi ki ama biz hâlâ şaşırabiliyoruz.
IKBY referandumu; eğitim yap-bozu, imamların okullarda da ‘kadrolu’ olmaya başlaması, pırlanta gibi ‘fakir fukaranın ihtiyacı olan’ ürünlerin dışındakilere getirilen yüzde 40’lık ÖTV zammı, çöken sağlık sistemi gibi bütün ülke sorunlarını "milli hamaset"le unutturmak için can simidi oldu Erdoğanistlere.
Yaza yaza ellerindeki bütün mermileri manşetlere harcadıkları için geriye saçmalama, çarpıtma, yalana-dolana sarılma, hedef gösterme, iktidara ve hatta savcılara yeni operasyonlar için yol gösterme gibi alçaklıklar kaldı.
Tamam, bunlara da alıştık netekim ama herhalde bu kadarına da pes dedirtecek pişkinliğe insanlık ilk kez, bu tarih diliminde, Erdoğan iktidarında tanık oluyordur.
Buyurun, okuyun:
"Ne Esad, ne de Suriyeliler, sadece bir yıl içinde her şeyin değişeceğini asla tahmin etmiyorlardı.
Üstelik Suriye, yedi düvelin; yetmiş yıldır ağzının suyu akan bir ülke de değildi.
Oysa kurulduğu günden bu yana saldırıların her türüne maruz kalan Türkiye’nin sadece son 4-5 yıldır yaşadıkları, bir ülkeyi değil; bir kıtayı tarumar edecek türdendi.
Hatta bence Suriye bile, Türkiye’nin altını boşaltmak için kurban edildi."
Erdoğan’ın ‘tasmalarını çıkarıp serbest bıraktıklarından’ biri hızını alamamış Suriye’ye kadar koşturmuş (!)
Çünkü Türkiye’nin Barzani’yi kuşatma planında Irak Kürdistan’ının Suriye sınırı önemli bir yer tutuyor. Ayrıca YPG/PYD’nin Suriye’deki varlığı Türkiye’nin politika değişikliğine gitmesinde önemli bir etken.
Esed yeniden Esad olurken, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi bayrağı göndere çekilerek karşılanan Barzani ise "hain"ler listesine girdi.
Bu keskin politika değişikliğini izah etmek zor olacağından, propagandistlerikamuoyunu hazırlama görevini yerine getiriyorlar.
Görev aşkı o kadar gözlerini karartmış ki, "toplumların hafızası yoktur"dan‘okurların aklı yoktur’a inanmaya başlamışlar galiba.
Bu pişkinlik başka nasıl açıklanabilir?
"… Bilmiyorlar ki, gerçekleri gördükleri zaman geri dönüş mümkün olmayacak.
Suriye bize ibret olmalı."
Daha birkaç ay önce "asrın katili Beşar Esad" diye söze başlayan, "Esad’a yapılacak her operasyon bizim için memnuniyet vericidir" diye döktüren sanki kendileri değildi.
Sanki Fırat Kalkanı’nın gerçek amacını "Devlet terörü estiren zalim Esed'in hükümdarlığına son vermek için biz oraya girdik, başka bir şey için değil" itirafıyla açıklığa kavuşturan Erdoğan değildi.
Suriye’yle birlikte Bağdat hükümetini de Türkiye’ye yönelik ‘terör’ tehdidinin kaynağı olarak işaret eden güç odakları ve onların eteği altından sallayan kalemler değildi sanki üç saatte Şam’a gidip, Emevi Camii’nde namaz kılmaya heveslenen.
Hakikaten insan hayret ediyor!
"Bıçak kemiğe dayandı" diyen, Suriye ve Irak topraklarındaki müdahaleleri "biz o ülkelerin içişlerine karışmak için değil, kendi güvenliğimiz için çabalıyoruz" sözleriyle meşrulaştıran, terör listesindeki El Nusra’yı hatır-gönül ilişkisiyle Halep’ten çıkartmaya çalışan Kürtler miydi yoksa?
Tamam, toplumların hafızası zayıftır da top yekun bunamadık herhalde.
Suriye’yi ‘kurban’, Suriyelileri yerlerinden yurtlarından edenler; Esad'a destek veren Suriye-İran-Hizbullah üçgenine karşı Amerika’yla yaptıkları işbirliği ile övünen, topladıkları cihatçı çeteleri rejimi devirmek üzere Suriye’ye topraklarına süren, içinde El Kaide ve bağlantılı terör örgütlerinin olduğu ÖSO’yu Suriye rejimine karşı eğitip-donatanlardır.
Sanki bütün bunlar 80 milyonun tanıklığında gerçekleşmemiş gibi ırkçılık ve savaş karşıtı çizgide duran herkesi susturmak için, bir de yeni suçlar icat etmeye hazırlanıyorlar.
Referandum meğer Kürtlerin özgürlüğü ile ilgili değil Türkiye’ye karşı başlatılan harekatın parçasıymış. Dolayısıyla "milli mutabakat"a katılmayan herkes, FETÖ ve Amerika’nın Türkiye’yi bölme projesine katkıda bulunmuş olurmuş!
Suriye bize ibret olmalıymış.
Suriye bize değil ama size de, size oy verenlere de ibret olsa iyi olur tabi. Esad yerinde kaldı ama ülke kalmadı.
Esad da kalmazdı eğer arkasında Rusya, İran gibi güçlü devletler olmasaydı.
Türkiye ise "değerli yalnızlığı", sıfırlanmış kaynakları ve olmayan yeraltı zenginlikleriyle başbaşa.