Armağan Kargılı
Soğan teröristlerine dış mihrak desteği
Çuval çuval soğan depolayıp AKP hükümetini devirmeye çalışanların dış mihraklardan destek aldığı eninde sonunda ortaya çıkacaktı! Hem içerideki hem de dışarıdaki fitne yuvaları hala anlamadılar ne kül yutmaz bir iktidarla karşı karşıya olduklarını.
Soğan destekçisi dış mihraklar da neymiş diye sormayın. Şu haberlere bir bakın, ne demek istediğimi anlayacaksınız.
İlki Amerikan menşeli bir haber.
NBC'den, Alastair Jamieson haberine, "Erdoğan, enflasyonu düşürmek için stoklanmış soğan avına çıktı" başlığı vermiş. "Bu haber bir ekonomistin gözünü yaşartmaya yeter" diyor. Türkiye'deki durumu özetlerken, "kriz", "artan borçlar", "son 15 yılın en yüksek enflasyonu" gibi ifadeler kullanmış. Üstüne üstlük haberin içine Berat Albayrak'ın fotoğrafını koymuş, altına da "Aile Meselesi: Ekonomi Bakanı aynı zamanda Erdoğan'ın damadı" diye de yazmış.
Mizanpaj yoluyla subliminal mesaj değil de ne şimdi bu?
Bununla yetinse iyi. Bir de Twitter kullanıcılarının bu ciddi meseleyle nasıl dalga geçtiklerine ilişkin mesajları İngilizceye çevirip yayınlamış.
Dış mihraktan söz ediyorsak İngiliz parmağı olmadan olmaz. Britanya'da devletin yayın organı BBC de benzer bir haber yapmış. Victoria Park imzalı haberin başlığı, Türkiye'de insanlar Twitter'da neden soğanla dalga geçiyorlar?". (Haberi görmek için tıklayın)
Haberin girişini birlikte okuyalım:
İngiliz parmağı
"Aşırı yüksek enflasyon, artan faiz oranları, piyasadaki çalkantı... Son dönemlerdeki Türkiye ekonomisinin umutsuz görünümü Erdoğan'ı etkili bir şekilde harekete geçmeye yöneltti. Erdoğan soğan avı başlattı."
Şimdi yukarıdaki başlık olmasa ve haberin devamına bakmasak 'durumu ne güzel de özetlemiş, ne de olsa BBC haberciliği bir başka oluyor' falan bile diyebiliriz. Ama o da ne, haberin devamına ana muhalefet liderinin son dönemlerin en etkili demeci olarak tarihte yerini alacak "Soğanı ağlatmayın" Tweet'i ve videosu ile Can Baytak'ın sosyal medyada paylaşım rekoru kıran karikatürünü de eklemişler.
Almanya ve Avusturya medyası da benzer başlıklar kullanmış.
Geçtiğimiz hafta dünya medyası sadece soğan meselesiyle ilgilenmedi. Açık Toplum Vakfı'nın kapanma haberine çok sayıda gazete ve online haber sitesi yer verdi.
İstanbul'daki Suudi Arabistan Konsolosluğu'nda öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı haberleri de hâlâ gündemde. Suudi Veliaht Prens Muhammed Bin Selman'ın Arjantin'in başkenti Buenos Aires'te Cuma günü başlayacak G20 toplantısı sırasında Erdoğan'dan görüşme talebinde bulunduğu haberleri de önemli bir yer tutuyor.
Cinayetten nemalanmak
Batı medyasında çoğu kalem, başından beri bu cinayete Türkiye'nin ilgisini ve bu cinayetten beklentisini sorguladı. "Bir devletin cinayetten beklentisi olur mu?" diye sormayın. Bu başlıklardan sadece birisiydi. Bir süredir Türkiye'nin Sünni İslam dünyasındaki etkin rolünü kaybettiği, bu olay sayesinde ise hem ABD hem de Suudi Arabistan'la pazarlık yürüttüğünü söyleyen kalemlerin sayısı az değil. Örneğin Politico'daki yazısında CNN ve Washington Post yorumcusu Frida Ghitis, Erdoğan'ın elindeki bilgi ve belgeleri hem Amerika Birleşik Devletleri ile hem de Suudi Arabistan'la bozulan ilişkilerini yeniden kurmak için kullandığını yazmıştı. Erdoğan'ın bu cinayeti, ekonomik krizden çıkış için önemli bir şans olarak gördüğü yorumu da yapmıştı. (Yazıyı görmek için tıklayın)
Yine Politico'daki başka bir yorum da Erdoğan'ın riskli Suudi Arabistan stratejisi başlığı taşıyordu. Zia Weis imzalı yazıda, "Beklenti oldukça yüksek. Eğer işler Erdoğan'ın istediği gibi giderse Erdoğan Sünni dünyasındaki Suudi etkisini kırabilir. Türkiye, Ortadoğu'nun Sünni lideri olabilir. Ama ters giderse, onlarca yıl boyunca Suudilerin intikamı ile karşı karşıya kalabilir. Erdoğan bu risklerin farkında" diyordu. Ardından da aslında Erdoğan'ın Suudi Kral'ı başından beri hedefi dışında tutmaya çalıştığına dikkat çekiyor, bunu da Prens Selman'ın veliaht ilan edildiğinden beri Türkiye ile ilişkilerin bozulmasına bağlıyordu. (Yazıyı görmek için tıklayın)
Şimdi tam da Selman'la görüşme haberleri ortadayken bu "nifak saçan!" haberlerden neden söz ettiğimi soracaksınız. Aslında bu hafta yine Politico'da çıkan başka bir yazıya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Hindi niye onu hasta etmiş?
Türkiye ile ilgili sık sık kaleem oynatan bir isim olan Steven Cook, yazısına "Neden bana Türkiye'den gına geldi?" başlığını atmış.
Bak, bak, bak!..
Bir de İngilizcedeki hindi anlamına gelen "turkey" kelimesini de Türkiye ile yan yana aynı cümle içinde kullanmış.
"Çoğu Amerikalı'nın da böyle düşündüğü kanısındayım hem bu kuş hem de ülke için" dedikten sonra ABD'de dış politikaya yön verenlerin hâlâ Türkiye'yi önemli bir stratejik ortak olarak gördüklerine değiniyor. Bir gazeteci gözüyle Türkiye'nin görünümüne ilişkin izlenimlerini paylaşıyor ve şunları söylüyor:
"Ben de bunların hepsinin güçlü noktalar olduğunu düşünürdüm. Şimdi ise bunun abartıldığı ve böyle bir ortağın her yerde bulunabileceği görüşündeyim. Geçen yıl bir arkadaşım Şükran Günü için 11 kişiyi dışarıda yemeğe davet etti. Bunlardan dokuzu biftek, biri makarna yedi. Hindi (turkey) yiyen sadece bir kişi vardı. Hindi yemeyenlere bir şey olmadı. Güneş ertesi sabah yine doğdu. Belki de, Amerika'nın ulusal günlerinde ne yediğimizi (taco isteyen var mı?) tekrar gözden geçirme zamanı. Aynı şekilde ABD'nin Türkiye ile stratejik ortaklığını yeniden düşünmemiz gerektiği gibi."
Her ne kadar son derece Amerikan çıkarları penceresinden bakılmış bir yazı da olsa Steven Cook'un böyle bir yazıyı yazmasında, soğan terörü avcılarının rolünü de yadsımamak gerekir.
Şimdi tam da "Eyyy Batı (...)" demenin zamanıdır. Benim gazeteci dimağım bu cümledeki nokta nokta bölümünü doldurmaya yetmeyecek kadar dar. Haddimi biliyor ve Batı'ya ve medyasına haddini bildirme işini uzmanına bırakıyorum.