Fehim Işık
Son KHK’lar iç savaşın ilanıdır
Son yayınlanan KHK’lar ile birlikte AKP iktidarının görünmek istenmeyen yüzü bir kez daha kendini gösterdi. Türkiye’de muhalefetin önemli bir bölümü hala bir seçim yapılacağına ve seçmenler nezdinde gücü zayıflayan AKP’nin bu seçim sonrası iktidarı bırakıp, pılını pırtını toplayıp gideceğine inanıyor.
Bu KHK’lardan sonra söz konusu muhalefet aynı umutla siyaset yapmaya devam eder mi, bilmiyorum ama AKP’nin iktidarı öyle kolay bırakmayacağını, artık iyi bilmemiz gerektiğine inanıyorum.
Bakmayın Erdoğan’ın seçim anketleri yaptırıp durumunun zor olduğunu gördükçe üzüldüğünü yazan haberlere. Bu haberler, iktidarın seçimle gidip yerine geleceklerin durumu değiştireceği hayali ile yaşayanların gönlünü hoş etse de işin rengi öyle değil. Erdoğan, olası tüm hileleri yaptığında bile istediği sonucu alamayacağını görünce tedbirini peşinen alıyor. Hem de öyle bir tedbir ki sadece seçim hilesi yapacaklara değil, insan katledeceklere bile ‘yargılanmayacaksınız, cezalandırılmayacaksınız’ güvencesi veriyor.
Son yayınlanan 696 sayılı KHK’nın 121. maddesine bakın.
"Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında birinci fıkra hükümleri uygulanır."
Sadece tek kişinin ağzından çıkanın kanun olduğu rejimin ürünü olan 696 sayılı KHK ile "8/11/2016 tarihli ve 6755 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun"un birinci fıkrasına gönderme yapılıyor.
Peki, gönderme yapılan kanunun ilgili fıkrasında ne yazılıyor, merak edenlere onu da belirtelim:
"15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz."
Son yapılan düzenlemenin ne olduğu, çok açık değil mi?
Sivil ya da resmi fark etmez, daha da ötesi kişi devlet görevlisi olsun ya da olmasın, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden bu yana "terörle mücadele" adına silah kullanıp insan katletse bile devletin (siz bunu Erdoğan iktidarının anlayın) yanında olduğu sürece fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai tüm sorumluluklardan muaf tutuluyor. Üstelik KHK, yürürlüğe girdiği günden değil 15 Temmuz 2016’dan bu yana olan süreci kapsıyor.
Bu tablo, bize şunu gösteriyor.
Evet, bir seçim yapılacak ama o seçim iktidar değiştirmeyecek. Sandıklardan iktidarı değiştirecek oy çıksa bile küçük bir provokasyonla ‘kalkışma var' denilip resmi ya da sivil olduğuna bakılmaksızın iktidarın çeteleri sokaklara salınacak, bu arada oylar iktidar lehine değiştirilecek, sokaklarda insan avlayan çeteler de yargılanmamanın, cezalandırılmamanın güvencesiyle insan katledecekler. Siz istediğiniz kadar iktidarı tanımadığınızı söyleyin. Bunun hiçbir karşılığı olmayacak. Her karşı çıkışınız size ölüm olarak, zulüm olarak geri dönecek ve atı alan asıl o zaman Üsküdar’ı çoktan geçmiş, hatta neredeyse Edirne sınırına varmış olacak.
Adım adım faşizmin kalıcılaştırıldığı, diktatörlüğün kurumsallaştırıldığı bir iktidar yapılanmasından söz ediyoruz ama ilk olmadığını biliyoruz. Açın Irak’ta Saddam’ın, Suriye’de Esat’ın tarihini okuyun. Aradaki tek fark şu. Kimse Irak veya Suriye’de seçim ile iktidarın gidip yerine başka birinin geleceğine inanmazdı. Türkiye’de hala bu umudu taşıyanlar var.
Bu günlere gelişin provası 16 Nisan Referandumu’nda yapıldı. Erdoğan, göz göre göre çalınan oylarla kendi zaferini ilan etti. Hileli referandumunu tanımamayı "büyük bir provokasyon vardı, insanlar öldürülecekti" gerekçesiyle önlemek ise Kılıçdaroğlu’na nasip oldu. Ancak şu son KHK ile onun da gerekçesi kalmadı artık. Hileyi yapan, provokasyonu da yapacak, siz evinizden çıkmasanız bile gerektiğinde gelip sizi evinizde avlayacak.
Belki çok karamsar bir tablo çiziyorum ama sivillerin paramiliter güçlere dönüştürüldüğü, diktatörlüğün kendi hukukunu yazdığı, tek kişinin ağzından çıkanın kanun olduğu ve diktatörün yandaşlarına insan katletmeyi bile serbest kıldığı bir iktidarın yaptıkları, emin olun aynı zamanda iktidarın ömrünün kısaldığının da göstergesidir. Tüm diktatörler sıkıştıkça hukukla oynadılar, çetelerine insan katlettirdiler ama nihayetinde barınamayıp gittiler. Ancak bu gidiş benzer iktidarların tümünde ne yazık ki seçimle olmadı, kanlı oldu.
Peki, bu risk önlenebilir mi?
Önlenebilir…
Ama önlenebilmesi için Kürt korkusunu aşma yönünde tek gıdım ilerleyemeyen, insanlara hala seçim umudu aşılayan pısırık bir muhalefete değil, diktatörlüğün resmisiyle siviliyle militer-paramiliter güçlerini sokaklara salıp insan katline hazırlandığını anlatacak, zorbalığa karşı yürütülecek anti faşist mücadelenin öncülüğünü yapacak cesur liderlere ihtiyaç var.