Eser Karakaş
‘Son on sekiz senedir…’ diye söze başlayan muhalefet
Cuma gecesi ülkemizde sokağa çıkma yasağı ekseninde yaşananlar, bu kararın alınması, zamanlaması, muhtemel çok korkunç sonuçları, istifa komedyası ve istifanın kabul edilmemesi vs. artık AKP iktidarının sonuna gelindiğinin somut kanıtları.
Mesele artık sadece bir "timing" meselesi ama bu "timing"in, zamanlamanın kendi ritmini de muhalefetin performansı belirleyecek ve maalesef geniş anlamda muhalefetin performansı konusunda çok iyimser olmakta zorlandığımı itiraf etmek zorundayım.
Bugünkü yazımda geniş anlamda muhalefetin analiz yetersizliği ya da eksikliği konusunda kafama çok takılan bir konuyu açmaya çalışacağım.
Geniş anlamda muhalefet derken amacım kavramı siyasi partilerle sınırlı tutmamak, muhalif basını, muhalif meslek örgütlerini, öğretim üyelerini, sendikaları, vs. de bu çerçevede ele almak.
Haksızlık etmek istemem, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ortamda muhalif olmak başlı başına bir dert, kendilerine büyük bir saygı duyuyorum ama bu duyduğum saygı bazı yanlışları ya da yanlış olarak algıladığım tavırları, ifadeleri eleştirmemi engellememeli.
Siz okurların da kulağına, gözüne tanıdık gelecektir, muhalif kesimden kimileri siyasi söze mealen şöyle başlıyorlar: "Son on sekiz senedir uygulanan politikaların sonucu olarak….."
Doğrudur, Türkiye bugün çok ama çok kötü yönetilmektedir, muhtemelen de Cumhuriyet tarihinde bu kadar kötü bir yönetim de görülmemiştir.
Ancak, bugün Türkiye’nin bu kadar kötü yönetiliyor oluşu 18 sene öncesinde iyi yönetildiği anlamına, 2003 öncesi Türkiye’nin bir siyaset, hukuk ve iktisat cenneti olduğu, o dönemlerin yöneticilerinin de çok parlak ve başarılı yöneticiler olduğu anlamına hiç gelmemelidir.
Türkiye çok genç bir toplumdur, medyan yaş hala otuzu aşamamıştır, böyle bir toplumda çoğunluğun 70’leri, 90’ları hatırlaması beklenmemelidir ama her vatandaşın da, hele siyaset ile ilgileniyor ise, bir parçacık yakın tarihle ilgilenmesinde fayda vardır.
AKP’nin, Erdoğan’ın çok kötü yönetimini görüp, AKP öncesinde bir asr-ı saadet arayışı içine girmek çok tehlikelidir.
Tehlikelidir çünkü 2003 öncesinde asr-ı saadet görmek AKP sonrası için çok daha özgürlükçü, çok daha refah arttırıcı politikalar arayışını engelleyebilir.
Lütfen kimse 2003 öncesi için asla unutulmaması gereken olumsuzlukları hatırlatmayı bugünün korkunç politikalarını meşrulaştırıcı bir yöntem olarak görmesin, önemli, hatta şart olan gerçekçi olmaktır.
90’lı senelerde on yedi bin faili meçhulden bahsediliyor ve bu kayıplarla, cinayetlerle ilgili hâlâ bir bilgi yok toplumun önünde.
Uğur Mumcu ve çok sayıda aydın, gazeteci, öğretim üyesi de bu faili meçhuller içindeler.
2000’li yıllara Türkiye ancak yaklaşık üç bin dolarlık bir kişi başına gelirle girdi.
İdam cezasını AB perspektifinin yüzü suyu hürmetine ancak 1999’da kaldırdık ve bu ayıptan kurtulduk.
Hukuk devleti çok sorunlu idi, Yargıtay 1971 senesinde azınlık vatandaşlarımız için "yabancı" tabirin kullandı bu ülkede.
Tarım her zaman çok verimsizdi ve Türkiye asla kendine yeterli dünyanın yedi ülkesinden biri olmadı.
Sabahattin Ali 1948 yılında (tek parti dönemi) başı bir görevli (!) tarafından ezilerek öldürüldü.
Menderes ve iki bakanı, Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı idam edildiler bu ülkede.
Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Rıfat Ilgaz, Çetin Altan ve daha niceleri senelerce hapislerde yattılar.
Şimdi de Ahmet Altan, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve niceleri yatıyorlar.
27 Mayıs 1960’ı, 12 Mart 1971’i, 12 Eylül 1980’i, 28 Şubat 1997’i, 27 Nisan 2007 muhtırasını yaşadık; askeri vesayetin en büyük ayıplarını, hukuk skandallarını gördük.
Türbanlı kızlar bu ülkede üniversitelere alınmadılar.
Belediyelere kayyım atanmıyordu bugünkü kadar ama kürtlere de kürt denemiyordu.
1980 öncesi Türkiye iki büyük alevi kıyımı (Çorum, Kahramanmaraş) yaşadı ve failleri büyük ölçüde meçhul kaldı.
Bu liste uzar gider.
Ancak, bu çok olumsuz toplumsal miras AKP’nin özellikle 2010 sonrası sorumlu olduğu o korkunç uygulamalara da bir mazeret olmamalıdır.
İfade etmek istediğim, gerçekçi olmak ve AKP iktidarını demokratik bir hukuk devleti kuralları çerçevesinde devirebilmek için AKP’yi iktidara getiren ve 18 senedir iktidarda kalmasını sağlayan eski yanlışları tekrar etmemek, o yanlışları iyi görmek ve bugün, yarın için, çok daha evrensel hukuk temelli alternatif politika üretebilmektir.
Türkiye on sekiz sene önce de kötü yönetilen bir ülke idi, şimdi çok daha kötü yönetiliyor.
Esas olan, geçmişe özlem duymadan, 2003 öncesinden de, bugünkünden de çok daha düzgün bir demokratik hukuk devleti inşa edebilmek.
Her AKP eleştirisine "Son 18 senedir Türkiye çok kötü yönetiliyor" diye başlarsak birileri, gençler, sanki 18 sene önce çok iyi yönetiliyorduk gibi düşünebilirler ki, bu da hiç doğru değil.
Ama bugün çok daha kötü yönetiliyoruz, bu da çok doğru.