Candan Yıldız
Sosyal devlet 'ayarsızlığı'…
AKP iktidarını açık eden turnusol kelimelerden biri her halde "ayar" olabilirdi. Kadınların kaç çocuk doğuracağı ayarından, ne kadar süre nafaka alacağına kadar, hiza-sınır-çizgi belirten bir iktidardan söz ediyoruz.
Son "ayarcı" Meclis Başkanı Binali Yıldırım, derdine yandığı erkeklerin evlenememesine öyle içerlemiş ki, kadınların da yararlandığı sosyal yardımların ölçüsü olmalı demiş. Ayar ya da ölçüden kastı, kadınları aileye, kocaya, babaya bağımlı kılacak kadar "yardım". "Yardım" ifadesi iktidara ait ve bakışını da açığa vuruyor. Sosyal korumanın devletin yükümlülüğü olduğuna inanmayan, ‘hak’ kavramının da altını boşaltan bir bakış var burada.
"Sosyal devletin ölçüsünü yerinde tutmakta fayda var" diyen Yıldırım’ı da aşan derdi deşifre etmekte fayda var. TÜİK 2016 Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması verilerine göre, sürekli yoksulluk oranının yüzde 14.6 olduğu Türkiye’de sosyal yardımların "sadaka"ya dönüşmesi, kadınları güçlendiren sosyal politikaların ‘rehin alma’ politikasına dönüşmesine yol açıyor. İktidar kadınları evden bakkal, çarşı-pazar uzaklığında tutmak istiyor.
Nasıl ki vatandaşlık statüsü sınıfsal aidiyete, siyasal eğilimlere, zaman zaman etnik kökene göre belirleniyorsa gerçekte, cinsiyet de bu belirleyenler arasında yer alıyor. Yoksa neden siyasi bir kimlik, kadınların sosyal korunma hakkını başka bir cins lehine gasp etmeyi savunsun. Kadınların devlet eliyle evlenmeye mecbur bırakılmasını "yaşlı amca" hikâyesi ile magazinleştirmeye çalışsın.
Hileli zarların sürekli olarak erkekler lehine atılması yeni bir şey değil. "Mağdur babalar" PR çalışmasıyla kadınların yoksulluğunda bile gözü olan AKP, nasıl ki ‘yoksulluk nafakası’nı budamayı planlıyorsa kadınlar üzerinden de kamudan tasarruf etmek istiyor.
Bir kadının evlenmeme hakkını kullanmasının koşullarından biri de ekonomik olarak erkeklere bağımlılığının azalması… Meclis Başkanı Yıldırım’ın ima ettiği sosyal yardımın adı kocaları ölmüş kadınların aldığı yardım.
Bu yardımın alınması zor koşullara bağlı,başvurulan evde hiç kimsenin sigortasının olmaması gerekiyor. Üstelik iki ayda bir sadece 550 TL. Yani ayda 225 TL’den söz ediyoruz. Göz dikilen, ayar verilmesi gereken sosyal koruma destek miktarı bu. Demek isteniyor ki, 225 TL o kadar yüksek bir miktar ki, bu parayı alan kadınlar evlenmiyor, evlenmeye ihtiyaç duymuyor. Bu yüzden de bakılması gereken erkekler evlenemiyor.
Sosyal yardımların arttığından söz eden bir iktidarın aslında ücretli emeğini piyasaya süremeyen milyonlar gerçeğini örtmeye çalıştığını görmemiz gerekiyor. Son ekonomik krizle birlikte kadınların iş gücü piyasasından çıkartıldığını biliyoruz. Örneğin; Ağustos'ta toplam 92 bin 284 kişi iş sahibi olurken, bunun yüzde 64’lük kısmında erkekler yer aldı; kadınların oranı ise yüzde 36 ile sınırlı kaldı.
Sosyal devletin üstlenmesi gereken bütün bakım hizmetlerinin aileye, aile içinde de kadınlara yüklendiği gerçeği, yaşlı-orta yaşlı ya da genç, bütün erkeklerin evlenmesinin neden devletin de derdi olduğunu anlatıyor bize. Ev içinde yemek yapma, temizlik, alışveriş, çamaşır/bulaşık yıkama, ütü yapma, çocuk/hasta/yaşlı bakma gibi işleri erkekler yapacak değil ya! Yoksa işveren çok kızacak.
Erkekler söz konusu olduğunda, evlilik danışma-kurtarma şirketine dönüşen hükümetin sosyal yardımı kadınlara karşı bir tehdit olarak kullanması sistematik politikalarının bir parçası. Ancak hayat dizayn etmek istedikleri gibi akmıyor. Boşanma oranları artıyor, kadınların tek başına, kadınlarla birlikte güçlenme stratejileri çeşitleniyor.