Koray Düzgören
Söz konusu devletse CHP-AKP işbirliği
Al gülüm ver gülüm ülkeyi yönetiyorlar. Niye şikayet ediyoruz bilmem ki?
Ülke sanki bir tiyatro sahnesi.
Biri kötü polisi oynuyor, öteki iyi polisi. Milletle kafa buluyorlar adeta.
Şu referendum traji-komedisine bakmak yeterli aslında.
AKP’de bile bazı sağır vicdanlar uyanmaya başladı. "Ne oluyor, nereye gidiyoruz?" soruları soruluyor en azından. CHP’den ise, halktan ve haktan yana vicdanlı sesleri -istisnalar dışında- duyamıyoruz bir türlü.
Hatta, popüler bir söylem olduğu için hadi kullanalım; ‘kurumsal’ anlamda daha çok duyarsızlığa, teslimiyetçiliğe gidiş var.
‘Hayır’ kampanyasını itilip kakılma, gözaltına alınma, tutuklanma, silahlı silahsız baskılara uğrama, hatta canları pahasına yürütmüş olan tabandaki partililer, referandumun çalınmış olmasını asla kabullenmiyorlar. Buna karşı direnmeye kararlılar.
CHP’nin ‘Kurumsal’ yönetimi ise kesin bir dille "Sokağa çıkılmasına karşı olduklarını" açıkladı. "Yasal başvuru ve itiraz yollarını kullanacağız" demekle yetindi.
CHP Parti Meclisi Üyesi Fikri Sağlar’ın ifadesi ile CHP referanduma yasallık kazandırmış oldu.
Şimdi itirazları beklenildiği gibi birer birer reddediliyor. YSK, Danıştay derken sıra geldi Anayasa Mahkemesi’ne. Anayasa Mahkemesi’nin de ne karar vereceği şimdiden belli. AYM, artık AKP’nin bir yan kolu gibi çalışıyor.
Buna rağmen CHP’nin Genel Başkanı, hangi konuda ne karar vereceği önceden bilinen, Cumhurbaşkanı’na biat etmiş Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş yıldönümü toplantısına katıldı.
Yine hakkında bir sürü laf ettiği, diktator dediği Cumhurbaşkanı’nın elini sıkmak için sırada bekledi. Sanki referanduma el konulması için Yüksek Seçim Kurulu’na talimatı o değil de başkası vermis gibi.
Söz konusu devletse gerisi teferruat
Ona sorarsanız, "Devlet terbiyesi" diyecektir. Ne de olsa devlet terbiyesi ile yetişip, bütün çalışma hayatını devlet hizmetinde geçirmiş eski bir bürokrattan söz ediyoruz. Onların çoğuna göre, "Söz konusu devletin menfaatleriyse gerisi teferruattır".
Muhtemelen, "Söz konusu Devlet-i Ali olunca akan sular durur, düşmanlıklar ikinci plana düşer" demek istedi.
Bu arada fotograf karesinde, arka sırada bir politikacı daha ister istemez gözünüze ilişiveriyor. O da HDP Sözcüsü Osman Baydemir. Bu görüntü birinciye oranla daha da rahatsız edici.
Herhalde partisi adına o törene katılmış olmalı. İyi de, orada ne işi var diye sormak istiyor insan.
Kürtleri, onların partisi olan HDP’yi terörist bellemiş ve dışlamış bir değil, üç lider var orada. Törenine katıldığı Anayasa Mahkemesi de pek farklı değil.
Artık kurumsal saygınlığından falan da sözetmenin anlamı yok.
Üstelik de liderler boy gösteriyor ama HDP’nin lideri hapiste ve oradaki liderler HDP’nin eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın zindana konulması konusunda görüş birliği içindeler.
Ayrıca, Demirtaş özgür olsa ve o törene çağrılsa gider miydi? Ben, "gitmezdi" diye düşünüyorum.
Yeniden CHP Genel Başkanı’na gelirsek, törenden sonra yaptığı açıklama da oldukça şaşırtıcı. Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın referandumu yasa dışı ilan ettiğini söyledi.Oysa Mahkeme Başkanı, daha konuşmasının başında Referandumla ilgili olarak, "Gerçekleşmiş olması demokrasimiz açısından başlı başına bir kazanımdır. Halk oylamasının ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum." demişti.
AYM Başkanı Abdülhamit örneğini veriyor
Daha sonra da devletin adaletine örnek olarak, Sultan Abdülhamid’in Meclis-i Mebusan’ı açılış nutkunda, "Devletin kudretinin artması, adalet vasıtasıyla olur" sözlerini hatırlatmıştı. Tabii Abdülhamid’in daha sonra bu sözlerini unutup 30 yıl boyunca ülkeyi koyu bir baskı rejimiyle yönettiğini söylememişti.
Bu durumda ya Kılıçdaroğlu bir hayal dünyasında yaşamayı tercih ediyor. Böylece ülkenin yakıcı gündemi onu fazlaca rahatsız etmemiş oluyor. Ya da daha vahim bir durum söz konusu.
Belki de başkanlık rejiminde ancak iki parti söz konusu olabilir söylentisini ciddiye alıp ikinci partinin liderliği rolünü şimdiden benimsemiş olabilir.
Ulusal ve uluslararası meselelerde AKP ve Erdoğanla tam bir görüş birliği içinde oluşuna baktığımızda yukarda ifade ettiğimiz yaklaşımların yerli yerine oturduğunu görmek mümkün.
Yakın tarihlerde cereyan eden olaylara karşı gösterdiği tepkiler ve aldığı kararlara, söylediği sözlere bakmak yeterli.
Kürt meselesinde devletin belirlediği yaklaşımları AKP ile paylaşıyor. Terörle mücadele diyerek Kürtlere yönelik, sınır içi ya da dışı uygulamalara ses çıkartmak bir yana tümünü destekliyor. HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırırken ne demişti? "Bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu biliyoruz ama destekleyeceğiz."
Milli irade ayaklar altına alınıp HDP milletvekilleri birer ikişer tutuklanıp zindana gönderilirken hiç sesi çıkmadı. Yine belediye başkanları görevden alınırken, tutuklanırken, belediyelere kayyumlar atanırken de sustu.
Referandum rezaletinin gündeme gelmesini kabullendi. Sonra da referandumun alenen çalınmasına tepki gösterir gibi yaparak bir kısmı kendi mensubu ‘hayır’cıları yüzüstü bıraktı. Adeta onları güvenlik güçlerinin insafına terketti.
Avrupa Konseyi’nde CHP milletvekilleri
Bunlar olurken Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde Türkiye’nin durumu konuşuluyordu.Avrupa Konseyi, 2004 yılında siyasi denetimden çıkardığı Türkiye’yi 13 yıl sonra yeniden denetime alıyordu.
Bu ağır karar 113’e karşı 45 oyla kabul edildi. İşin ilginç tarafı, Konsey üyesi 4 CHP milletvekili de AKP ve MHP’li milletvekilleriyle birlikte oy kullandılar.
HDP’li 2 üye ise çoğunlukla birlikte hareket ettiler ve denetim kararını desteklediler.
CHP’li üyeler bununla da kalmadılar. Başka bazı konularda da AKP ile hareket etmekte bir sakınca görmediler. Mesela,Kürt illerinde belediye başkanlarının hapsedilmesini savunan AKP önergesini CHP'li Gülsüm Bilgehan hariç tüm CHPliler destekledi, Bilgehan da çekimser kaldı.
CHP milletvekilleri Deniz Baykal ve İlhan Kesici baskıya uğrayan akademisyenlerin de karara eklenmesi için verilen 13 no.lu değişiklik önergesi için AKP'lilerle aynı oyu kullandı.
CHP burada da aynı, "Sozkonusu devletse gerisi teferruat" anlayışını sergiledi.
Bu duruma ne diyeceğiz şimdi?
Futbol olsa "Şike" var diyeceğiz.
Ama bu ciddi iş. Ülkenin ve hepimizin geleceği söz konusu.
CHP’nin sağır vicdanları ne zaman uyanacak?