Koray Düzgören
Söz konusu Kürtlerse düşmanla bile işbirliği
Saray’ın dış ilişkiler çığırtkanlarından biri geçen gün yine can havliyle, ‘Savaş’ diye bağırıyordu. Şam yönetimi ve Esad’la bir şekilde anlaşarak Suriye Kürtlerinin bölgeden temizlenmesi için iktidara çağrı yapıyordu.
Son günlerde iktidar kalemleri bile Ortadoğu’da sık sık değişen ittifaklara, işbirliklerine, cephelere bakarak Türkiye’nin ne kadar oyun dışı kalmış olduğunu hayıflanarak dile getiriyorlar.
Ama asıl mesele, Kürtlerin artık belirgin bir güç olarak Ortadoğu sahasında kendilerini kabul ettirmeye başlamaları.
Irak Kürdistanı’ndaki göstermelik de olsa bağımsızlık referandumu ve Suriye Kürtlerinin adım adım hayata geçirdikleri Rojava modeli birçoklarının uykularını kaçırıyor.
Uykuları kaçanlar sadece Türkiye’de devletin en gerici, milliyetçi kesimleri, ırkçı MHP ve Vatan Partisi’yle ile ittifak halindeki AKP iktidarı değil.
5-6 milyon Kürdün yaşadığı İran İslami despotluğunun da gelişmeler nedeniyle huzuru yok.
KDP lideri Mesut Barzani’nin politik ve parasal ihtirasları nedeniyle yüzüne gözüne bulaştırdığı referandum bu haliyle bile Kürtlerin bağımsızlık talebini dünya aleme duyuracak olması nedeniyle önemli.
Suriye’de ise Kürtler bir yandan kendilerini yok etmek isteyen cihatçı çetelerle bir yandan da Türkiye’nin desteklediği paralı askerlerle savaşıyor. Suriye iç savaşında IŞİD’i, başta Kürtlerin yaşadıkları bölgeler olmak üzere birçok yerden söküp atan Kürtler oldu. IŞİD’in başkenti sayılan Rakka’nın da yakında özgürleşmesine kesin gözüyle bakılıyor. Böylece Suriye büyük ölçüde IŞİD’den temizlenmiş olacak.
Kürtler sadece cephede savaşmıyor, bir yandan da bulundukları yerlerde yeni bir toplumsal, ekonomik ve siyasal yapılanmayı örgütlüyor.
Asıl amaçları öncelikle Suriye’nin diğer halkları ile birlikte kendi öz yönetimlerini oluşturmak.
Bütün bu gelişmeler, Türkiye kadar İran ve Irak yönetimlerini de endişelendiriyor. Bağdat, bağımsızlık referandumunun şimdilik ertelenmesi amacıyla paragöz Barzani’ye her türlü rüşveti vermeye hazır olduğunu açıkladı.
Referandumun ertelenmesi için pazarlıkların sürdüğü haberleri geliyor.
Eğer referandum yapılırsa Kürtlerin zaten bilinen eğilimleri bir kez daha ilan edilmiş olacak. Ama Barzani de biliyor ki, bağımsızlık istemek başka şey, bunu ilan etmek başka şey.
Ortadoğu’nun birçok bölgesinde savaş devam eder, güç dengeleri ve ittifaklar sürekli değişirken en başta bağımsızlık referandumu yapılan Irak Kürdistanı’nın sınırlarındaki ülkeler bağımsızlığa karşı. ABD ve Batılı güçler de bunu zamansız buluyor. Sadece Rusya ve İsrail olumlu karşılıyor.
Bağdat da ülkenin bölüneceği endişesi ile bağımsızlığa karşı, ama bunu şimdilik silah kullanarak engellemeye çalışmak niyetinde değil.
DEVLETİN KÜRT DÜŞMANLIĞI DEVAM EDİYOR
AKP iktidarı ve ittifak ettiği güçler, devletin kadim paradigmasına sıkı sıkıya sadakâtlerini sürdürüyorlar. Bu paradigma, ülke sınırları içinde ve sınırların ötesinde Kürtlerin herhangi bir bağımsız, yarı bağımsız hatta kendilerini yönetecek bir yapı oluşturmasına kesin olarak karşı olmayı gerektiriyor. Böyle bir durum, Türkiye’nin bekasına bir tehdit olarak düşünülüyor.
AKP iktidarı, Barzani ailesi ve çevresi ile girdikleri gizli-açık ekonomik ve parasal ilişkiler nedeniyle kesin ve sert bir karşı çıkış içinde değil ama gelen sinyallere göre, bağımsızlığa da karşı.
Bu paradigma, bir tek şartla bağımsızlığa karşı çıkmayabilir, o da Irak Kürtlerinin Türkiye yönetimine kesin biat etmesi, daha doğrusu bir çeşit sömürgesi olmayı kabul etmesi durumunda. Böyle bir şeyi, Güney Kürdistan Kürtlerinin kabul etmesi elbette düşünülemez.
Rojava’ya gelince:
AKP iktidarının Rojava Kürtlerini ayrım gözetmeksizin PKK’nin uzantısı terörist gruplar olarak gördüğü biliniyor. O nedenle Türkiye fırsatını bulsa Rojava’yı işgal etmeyi, Rojava Kürtlerini sindirmeyi ve o bölgede etnik bir arındırmayla birlikte nüfus yapısını tamamen değiştirmeyi istiyor.
Paradigma hiç değişmiyor.
Çünkü sınırların ötesindeki Kürtlerin herhangi bir hakka, özgürlüğe sahip olması, kendi öz yönetimlerini kurması halinde Türkiye Kürtlerinin de aynı haklara sahip olmayı istemelerinden daha doğal bir şey olamaz.
Türkiye’yi yönetenlerin kabusu bu. Bu nedenle ülke içinde Kürtlere yönelik baskılar, şiddet ve yasaklar azalmak bir yana giderek 12 Eylül faşist cuntası dönemindeki uygulamalara yaklaşıyor.
TV’lerdeki Kürtçe konuşmalarda şimdilik ses kısılıyor, yakında tümden engelleme gelirse şaşmamak lazım. Sıra nerdeyse sokakta Kürtçe konuşmayı yasaklamaya geldi.
İşte böyle bir ortamda devletin sesi olmaktan utanmayan Saray’ın yazıcıları hedefi gösteriyor.
Öncelikle Suriye Kürtlerine karşı topyekûn savaş çağrısı yapılıyor.
Saray’ın duyuru broşürü Yeni Şafak’ta savaş çığırtkanı biri, "Artık bir gün bile bekleme imkanı kalmadı. Türkiye’nin o koridora doğrudan, açık ve güçlü bir müdahalesinden başka seçenek kalmadı" diyerek Rojava’yı işaret ediyor.
Söylenen şu: "Söz konusu vatansa, Anadolu ise, tehdit ülkemize yaklaşmışsa, savaş Türkiye’ye taşınacaksa ve bu kaçınılmaz hale gelmişse, bırakın bu savaş sınırın diğer tarafında olsun."
Bu söylenenlere olsa olsa AKP’nin gözü boyanmış uyutulmuş seçmeni inanır. Savaş sınırın öbür tarafında olursa savaşa gidecek olan yine Memet değil mi? Savaşacağın insanlar da Kürt Memet’in kardeşi, amcası, teyzesi yani akrabası... Neredeyse her yazımda tekrarlıyorum, Kürtler hem siyasi hem de askeri alanda Ortadoğu’nun önemli bir gücü haline geldiler. Karşınızda artık dağınık bir gerilla hareketi değil, düzenli bir ordu var. Bunları yazanlar ya cahil ya da bu savaştan çıkar umuyorlar.
İRAN HEYETİ GELDİ SIRA ŞAM HEYETİNDE!
Şimdi de Kürt meselesi vesilesiyle İranla bir araya geliyorlar. Oysa daha geçenlerde Erdoğan, Tahran’ı Suriye’de ve bölgede Şii yayılmacılığı ile suçlamıştı. Ağır sözler sarf etmişti...
Şimdi, sınırların ötesindeki Kürtler söz konusu olunca düşmanlıklar unutuluyor. Anlaşmazlıklar geri plana çekiliyor.
Humeyni devriminden bu yana ilk kez bir İran Genel Kurmay Başkanı geçenlerde Türkiye’yi ziyaret etti. Tümgeneral Muhammed Bakıri, Kürt Bölgesel Yönetimi'nin Irak’tan ayrılmasını öngören bağımsızlık referandumunu Türk yetkililerle özel olarak ele aldıklarını söyleyerek, "Böyle bir şey olursa, bu yeni bir gerilimin başlangıcı olur ve komşu ülkeleri olumsuz etkiler. Bu yüzden iki ülke bunun mümkün olmadığı görüşündeler ve yapılmaması konusunda ısrarcılar" diye konuştu.
Eh artık bir tek Esad’ın temsilcileri ile bir araya gelmek kalıyor. Bir bakarsınız bir Şam heyeti de yakında Ankara’ya gelmiş!
Söz konusu Kürtler olunca bütün düşmanlıklar unutulur.
Zaten Saray’ın sözcüsü de aşağı yukarı aynı şeyleri söylüyor.
Cumhuriyet tarihinin en büyük tehdidi bu imiş!
Yani Kürtlerin sınır ötesinde kendi kendilerini yönetme, insan gibi yaşama amaçlı mücadeleleri en büyük tehditmiş.
Tabii ülke içinde de eşit, özgür birer vatandaş olarak yaşadıkları yörelerde kendileriyle ilgili kararları vermek istemeleri en büyük tehdit sayılıyor.
Bu nedenle barış masası tekmelenmedi mi?
Bu nedenle iki yıldır Kürt şehirleri, kasabaları, mahalleleri abluka altına alınıp yerle bir edilmedi mi? Binlerce sivil vahşi bir şekilde katledilmedi mi?
Bu nedenle Kürt halkının iradesi hiçe sayılıp tek parti dönemindeki gibi seçilmiş belediye başkanları hapse atılıp ve yerlerine devletin memurları, kaymakamları, valilileri getirilmedi mi?
2019’da yapılacak yerel seçimlerden söz ediliyor. Kürt illerinde, şehirlerinde nasıl seçim yapılacak? Şimdi reddedilen Kürtlerin iradesi,o zaman nasıl kabul edilecek?
Ülkenin bekasını tehlikeye atan şeyler asıl bunlar.
Cumhuriyet tarihinin en büyük tehdidi Kürtlerin en tabii haklarını almak istemeleriymiş!
Asıl tehdit ne biliyor musunuz?
Sizin Kürtlerle eşit şartlarda biraraya gelmeyi bir türlü kabullenemiyor oluşunuz.
İçinizdeki Kürt düşmanlığı.
Başınıza (Ve maalesef bizim de başımıza) ne gelirse bu yüzden gelecek. Haberiniz olsun.