Ergun Babahan
Sri Lanka Modeli’nin çöküşü ve Türkiye’nin geleceği
Türkiye bayram tatili rehavetindeyken Sri Lanka’da rejim çöktü. Ülkenin üzerine bir kabus gibi çöken Başkan Gotabaya Rajapaksa ve kardeşi Mahinda Rajapaksa ekonomik krizin bunalttığı halk isyanı sonucu askeri bir gemiyle ülkeden kaçmak zorunda kaldı. İki kardeşin valizlerini çekiştirerek askeri gemiye koşturması sosyal medyada gündem yarattı.
Sri Lanka rejiminin iflası Türkiye açısından birçok bakımdan önemliydi. Birincisi Tamil Kaplanları ile acımasız bir iç savaş sonrası ağır bedellerle kazanılan "zafer" Türkiye’nin PKK ile mücadelesinde örnek olarak gösteriliyordu. Google’da yapılacak hızlı bir araştırma ulusalcı ve İslamcı kesimlerin bu modele yönelik övgülerle dolu olduğunu ortaya koyuyor.
2012’de Sri Lanka’nın ilk Türkiye Büyükelçisi Bharti Wijeratne, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e "Eline silah alan kanlı bir örgütle ancak anlayacağı dilde konuşulabileceğini ve bu çerçevede Türkiye’nin Sri Lanka’dan öğrenecek çok şeyi olduğunu" söylemişti mesela.
Benzerlik burada bitmiyor. New York Times’ın haberinin vurguladığı gibi, Sri Lanka da bir zamanlar gelişmekte olan ülkelere ekonomik bir başarı modeli olarak gösteriliyordu. Tıpkı Türkiye gibi, gereksiz altyapı yatırımları için alınan milyarlarca dolar ve akıl dışı ekonomi yönetimi ülkeye ekonomik iflası getirdi.
Binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan ve büyük bir başarı öyküsü olarak sunulan iç savaş, demokrasinin askıya alınması ve otoriter bir rejimle sonuçlandı. Check and Balance sistemini yıkılması, hukukun askıya alınması büyük bir yolsuzluk dalgası ve Rajapaksa ailesinin inanılmaz zenginleşmesiyle sonuçlandı.
Sri Lanka, Hindistan’ın güney ucunda bir ada. Tamil Kaplanları ile savaşında ada olmanın coğrafi avantajı devlet güçleri lehine işledi. Nüfusu 22 milyon olan ülkenin yüzde 80’i Sinhal, yüzde 11’i Sri Lankalı Tamil, yüzde 9’u da Sri Lankalı Moor (ana dilleri Tamilce olan Müslüman). Adadaki milliyetçilik ateşini yakan, İngilizlerin 20’nci yüzyılın başında 1 milyon Tamili Güney Hindistan’dan çay ve kahve plantasyonlarında çalıştırmak üzere adaya getirmesi olur. Sinhal milliyetçiliği, Tamilleri sömürgecilerin besleyip büyüttüğü bir grup olarak kodlar ve İngilizlere meydan okur.
Sri Lanka 1948’de bağımsızlığını kazanır. Yönetimi ele geçiren ve nüfusun çoğunluğunu oluşturan Sinhaller, sömürge döneminde yaşadıklarını inandıkları mağduriyetleri giderme adımları atmaya başlar ve Tamilleri kamu kurumlarından tasfiyeye başlar. Bu bağlamda da beş radikal adım atılır:
- Sinhalce resmi dil haline getirilir. "Tek dil" anlayışı çerçevesinde kamu kurumlarında çalışan tüm memurlara Sinhalce bilme zorunluluğu getirilir. Böylece ana dili Tamilce olanların kamu görevine girmeleri fiilen engellenir. Bunun sonucunda 1956-1970 yılları arasında Tamillerin devlet memurluğunda istihdam oranı yüzde 60’dan yüzde 10’a, polis ve askeri kadrolardaki istihdam oranı ise yüze 40’tan yüzde 1’e düşer. Tamillerin bu yasaya karşı protesto gösterileri şiddetle bastırılır, evleri ve işyerleri tahrip edilir ve 500 Tamil öldürülür.
- 1971’de Tamiller için koşullar daha da ağırlaştırılır. Üniversiteye girişte daha yüksek puan almalarını gerektiren bir yasa çıkartılır.
- 1972’de çıkarılan bir yasayla Budizme "devlet dini" payesi verilir ve anayasa devlete Budizmi koruma ve güçlendirme zorunluluğu getirir. Azınlıkların huzursuzluğu daha da artar.
- Devletin "Ceylon" olan adı Sinhal dilinde "Kutsal toprak" anlamına gelen Sri Lanka ile değiştirilir.
- Tamillerin yoğun olduğu bölgelere Sinhaller yerleştirilerek nüfus dengesi Sinhaller lehine değiştirilir ve Tamiller çoğunluk oldukları kimi bölgelerde azınlığa düşer. "Tek dil, tek millet" baskısı adadaki birlikte yaşam iradesini ortadan kaldırmakla sonuçlanır. Tamillerin ana partisi Birleşik Tamil Partisi federatif bir sistemde birlikte yaşama talebinden vazgeçer ve 1976’dan itibaren ayrı bir vatan isteğini seslendirmeye başlar. 1983’te iç savaş başlar. Tamil Kaplanları Jaffna bölgesinde kurdukları bir pusuda 13 Sri Lanka askerini kara mayını ile öldürür. Bu, ülkede büyük bir infiale yol açar.
Budist rahiplerin kışkırtmasıyla sivil Tamil halkına saldırılar başlar ve seçmen kütükleri kullanılarak tespit edilen Tamil evleri basılır, 2 bin Tamil öldürülür. Kadınlar tecavüze uğrar. Ayrıca ordu saldırının olduğu bölgeyi basar, 50 Tamil sivili öldürür. Olaylar büyük bir Tamil göçüne neden olur.
Devlet olaylardan "bölücü" Tamilleri sorumlu tutar, Birleşik Tamil Partisi’ni parlamentodan atar, ayrılıkçılığı savunmayı suç haline getirir. 1983’te başlayan iç savaş başarısız barış çabaları, müzakerelerin ardından 26 yıl sonra, 2009’da sona erer ve Başkan Mahinda Rajapaksa ülkenin terörizm belasından kurtulduğunu ve devletin mücadeleyi kazandığını ilan eder.
26 yıllık iç savaşta 80 ile 100 bin insanın hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. İç savaş sonucu 2.3 milyon insan yerinden edilerek iç ve dış göçe mecbur bırakılmıştır. İnsani ve ekonomik olarak ağır bedellerle kazanılan bu zafer "Sri Lanka Modeli" bir yolu gündeme getirmiş, azınlık sorunu yaşayan ülkelerde güvenlikçi ve şahin politika taraftarlarınca örnek olarak gösterilmiştir. Sri Lanka da kendi modelini, Türkiye dahil benzer sorunlar yaşayan tüm ülkelere şiddetle tavsiye etmiştir.
Başarı bir "Pirus Zaferi"dir. Askeri mücadele için büyük kaynak aktarılmış, iki ateş arasında kalan sivil halk ağır kayıplar vermiş ve inanılmaz insan hakları ihlalleri yaşanmıştır. Çatışma bölgelerinde ekonomi tamamen çökmüştür. Bu süreçte demokratik kurumlar çökmüş, azınlıkların taleplerine kulaklar tamamen kapatılmıştır.
Rajapaksa 2009’da Tamil Kaplanları’nı ezdiğinde Sinhal halkının kahramanıydı. Aradan geçen zaman içinde demokrasinin askıya alınması,kötü ekonomik yönetim nedeniyle düşmanı haline geliverdi. Göstericilerin bastığı sarayı neredeyse halka açık bir müze haline geldi. İnsanlar, saraya herhangi bir zarar vermeden başkanlarının yaşadığı lüks hayata tanıklık etme fırsatı buldu.
Rajapaksa Ailesi, 20 yıldır Sri Lanka siyasetini domine etti ve ülkeyi bir aile şirketi gibi yönetti. Kurumların çökertilmesi, demokrasiden uzaklaşılması ve kanlı iç savaş felaketi getirdi. İki yıl süren Covid salgının ardından sağlık sistemi tamamen çöktü mesela. İlaç ve ameliyat gereçleri bulunamaz hale geldi, doktorlar işi bırakmaya başladı.
Kötü yönetimin etkisi, tarımda da kendisini gösterdi. Tarımda gübre yasağının kalkmasına rağmen, fiyatlar gübreye erişimi imkansız hale getirdi ve çiftçiler varlıklarını kaybetti. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Organizasyonu’nun Sri Lanka temsilcisi Vimblendra Sharan, tarımda ürün hasadının bu yıl yüzde 50 daha düşeceği öngörüsünde bulundu.
Toplumsal bir talebin şiddetle çözülmeye çalışılmasından, polis ve askerin başat güç haline gelmesinin kurumları tahrip etmesine ve bir aileye dayalı dayalı akıl dışı bir ekonomi yönetimi kurulmasına kadar benzerlikleri çok Türkiye ile Sri Lanka’nın… Model olarak gösterilen ülkedeki gelişmelerin Türkiye kamuoyundan özenle gizlenme nedeni belki de tam bu. Sri Lanka’yı izleyenler Türkiye’nin muhtemel çöküşünü görebilir.