Eser Karakaş
Star, Güneş gazetelerinin kapanması
Erdoğan’a, AKP’ye tüm hukuk devleti ilkelerinin vahşi ihlaline rağmen sınırsız-sorumsuz destek veren Star ve Güneş gazeteleri kapatılmış.
"Gazete dediğiniz de bir işletmedir, ekonomik koşullar gerektirir ise kapanır, normaldir" diyebilir misiniz bu meseleye?
Pek zannetmiyorum.
Bu iki gazetenin kapanması/kapatılması meselesi ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçim sonuçları arasında mutlaka çok büyük bir bağlantı var.
Herkes biliyor ki, zaten bu gazetelerin senelerdir ayakta duruşu devletten/hükümetten ihale alan, parsel bazlı imar değişiklikleri üzerinden rant kollayan şirketlerin, inşaatçıların büyük kârlarının bir bölümünün sınırsız-sorumsuz bir biçimde Erdoğan’ı, AKP’yi destekleyen basına aktarılmasından kaynaklanıyor.
Başka bir ifade ile de piyasadan, okurlardan değil, kamu kaynaklı gelirlerden besleniyorlar idi.
Aylar önce yazdığım bir yazıda bu tür besleme basında köşe yazanların maaşlarının açıklanmasını istemiş idim; ilk bakışta tuhaf gelen bir talepti, "özel sektördür, isteyen istediğine istediği maaşı verir" diyorlardı ama kazın ayağı tam da öyle değildi çünkü bu besleme şirketlerin gelirlerinin yaklaşık tümü kamu kökenli gelirlerdi.
Yukarıda "devletten/hükümetten" ifadesini kullandım çünkü konu sadece merkezi yönetim ile de sınırlı değil, ihaleler ve parsel bazlı imar değişiklikleri üzerinden büyük ölçüde de yerel yönetimlerle de ilgili idi.
İstanbul ve Ankara belediyeleri el değiştirdiği için söz konusu besleme şirketler büyük sıkıntıya düştüler ve çok geçmeden bu gazetelerden bazıları kapanmaya da başladılar.
Ama mesele sadece bu kesin bağlantı ile de sınırlı değil.
Artık, Erdoğan’a ve AKP’ye sınırsız-sorumsuz destek veren televizyonlar izlenmiyor, gazeteler okunmuyor; bu durum, 2019’un ekonomik büyümesi (!!!) ile birlikte düşünüldüğünde, AKP’nin, Erdoğan’ın siyasal-hukuksal gelecekleri konusunda da önemli sinyaller üretiyor.
Hürriyet gazetesine Türkiye basınının amiral gemisi denirdi, bir haber Hürriyet’te yoksa öyle bir haberin de gerçek olmadığı düşünülürdü, CNN Türk de dengeli bir çizgiyi Türkiye’de olabileceği kadar sürdürüyordu.
Sonra bir sahiplik değişikliği ve hemen arkasından da inanılmaz bir içerik kayması yaşandı.
Geçtiğimiz günlerde Hürriyet gazetesi, özel olarak ilgilendim, mesela AİHM’in Kavala kararını görmedi; bu durumun bir haber atlama olması mümkün olmadığı için, artık Hürriyet için "Haber Hürriyet’te yoksa, o haber gerçek değildir" denmesi de mümkün olmayacak.
Bir kurum (!!!), kendi kendine, Kavala haberini duyurmamak için bu kadar kötülük yapabilir mi?
Ancak, bu durumu iyi anlayabilmek için yeni sahiplik yapısı ile devlet/hükümet ilişkilerini iyi bilmek, üzerine kafa yormak gerekiyor.
Eskiden böyle konular sol literatürde entelektüel düzeyde tartışılırdı.
Şimdi aleni bir biçimde yaşanıyor.
Hatta, sol literatürün gidemeyeceği kadar ileri seviyelerde.
Cumhuriyet ile birlikte yaşanan devlet-basın ilişkileri konuşulurken bir palaska ihalesi, Fransızlardan devletleştirilen bir madenin dönemin iktidar destekçilerine işletmeleri için verilmesi konuşulur idi.
Şimdi iş, meselenin özü pek de değişmeden ama boyutları çok çok büyümüş bir biçimde devam ediyor.
Ama Türkiye artık 20’lerin, 30’ların Türkiye’si değil.
Gönül bu ilişkilerin yavaş yavaş yok olmasını isterdi.
Nerde.