Koray Düzgören
Suriye’de IŞİD Otoyolu’ndan cihatçı koridoruna geçiş mi?
Milli Güvenlik Kurulu’nun son toplantısından sonra Suriye konusunda ilginç bir açıklama yayınlandı.
Suriye’de, sınırlarımızın hemen ötesinde oluşturulmak istenen güveni bölge için ABD ile bir anlaşma sağlanamaması üzerine, tek taraflı olarak bir Barış Koridoru inşa edileceği duyuruldu.
Açıklamada şöyle denildi:
"Suriye sınırımız boyunca oluşan otorite boşluğunun ülkemize yönelik tehditleri artırması sebebiyle, sınır güvenliğimiz çerçevesinde bölgenin tüm terör unsurlarından temizleneceği ve bütün gücümüzle bir 'barış koridoru'nun inşası için gayret sarf edileceği hususundaki kararlılığımız teyit edilmiştir."
Bu koridorun nasıl tesis edileceği ise belirtilmiyor.
Bu kuşkusuz yeni bir durum.
Üç yıldır Kuzey Suriye ve Fırat’ın doğusundaki SDG’ye (Suriye Demokratik Güçleri) ve daha doğrusu bölgedeki Kürtlere yönelik bir operasyon için ABD’yi ikna etmeye çalışan ama başarılı olamayan Ankara’nın yeni bir manevrası.
Güvenli bölge için sökmeyen efelenmeyi, bu sefer, "Madem öyle, kendi insiyatifimizle bir barış koridoru açarız" tehdidi ile yenileyerek, ABD’yi pazarlığa, iknaya zorlama denemesi.
Çünkü ABD Suriye Temsilcisi Jeffrey ve diğer ABD’li yetkililer birkaç gün önce Washington’da yaptıkları basın toplantısında çok açık bir şekilde Türkiye’nin isteklerinin niçin kabul edilemez olduğunu ifade ettiler.
ABD: BİZİMLE SAVAŞANLARA TAAHHÜDÜMÜZ SÜRÜYOR
"Türkiye, sınırında sadece kendi güçlerinden oluşan bir plan istiyor. Bizimle birlikte savaşanların (Kürtlerin ve müttefiklerinin) zarar görmemesi, herhangi bir tarafın saldırısına hedef olmaması konusunda taahhüdümüz sürüyor" dediler.
James Jeffrey ayrıca, Irak ve Suriye'de IŞİD tehdidinin devam ettiğini de hatırlatarak, IŞİD’in, Irak ve Suriye'de ve küresel olarak halen bir tehdit olmaya devam ettiğini belirtti.
Bu sözleriyle, Türkiye’nin gerek ‘Güvenli Bölge’, gerekse son MGK bildirisi ile duyurulan ‘Barış Koridoru’ önerilerinin böyle bir tehditi yeniden gündeme getirebileceğinden duyulan endişe de ifade edilmiş oluyor.
Türkiye’nin ise amacı biliniyor.
O toprakların sakinlerini, Kürtleri ve bölgenin diğer halklarını, gruplarını oradan kovarak, yerine Türkiye’den seçecekleri Sunni cihatçı grupları yerleştirmek ve o bölgeyi diğer işgal bölgeleri gibi elinde tutarak Suriye meselesinde elini güçlendirmek.
Ankara bu amaçları için görünürde iki gerekçeye sarılıyor:
Birincisi, sınırlarımızın ötesindeki bir terör tehdidi var diyerek Kürt oluşumlarının milli güvenliğimizi tehdit ettiğini ileri sürüyor.
İkincisi de, ülkemizdeki Suriyeli mültecilerin, işgalden sonra güvenli hale geleceği düşünülen o topraklara yerleştirilerek mülteciler meselesine bir çözüm getirileceği iddiasında.
Bu iki iddianın da geçersiz olduğunu cümle alem biliyor. Tabii en başta da sahada Kürtlerle birlikte IŞİD ve El Kaide türevi örgütlere karşı mücadele eden ABD ve Koalisyon güçleri biliyor.
Birincisi, Türkiye devletinin sözünü ettiği sınır ötesindeki topraklarda bir terör tehdidi söz konusu bile değil. O topraklar Kürtler ve müttefikleri tarafından IŞİD’in elinden kurtarıldığından bu yana güvenlik içinde. Yerel halk, zaman içinde kendi yönetimlerini oluşturmuş, barış içinde yeni bir yaşam kurmaya çalışıyor.
Üstelik de o topraklardan IŞİD’ten kurtarıldıktan sonra Türkiye’ye yönelik olarak, şimdiye kadar herhangi bir terör eylemi gerçekleşmiş değil.
İkincisi, İktidar açıkça sınır ötesindeki halkları, başta Kürtler olmak üzere o bölgeden uzaklaştırıp, sürüp onların yerine Suriyeli mültecileri iskan edeceği açıkça söylüyor.
BÖLGE TEMİZLENİNCE ORAYA KİMLER YERLEŞTİRİLECEK?
Bölge halkları ve uluslararası camia, bu iyi niyetli görünen temenninin altında yatan amacı çok iyi biliyor. Bir kere bu açıklama, alenen bir etnik temizlik niyetini dışa vuruyor.
İlaveten, böyle bir temizlikten sonra, o bölgenin yönetimi de tamamen Türkiye’ye ait olacağı için o topraklara kimlerin yerleştirileceği de çok iyi biliniyor.
Başta ABD olmak üzere bölge insanları, ağır bedeller ödenerek IŞİD ve diğer cihatçı terör örgütlerinden temizlenen bu bölgelerin yeniden cihatçı örgütlere teslim edilme ihtimalinden büyük endişe duyuyor.
Haksız da değiller.
Bugün Ankara’nın Barış Koridoru kuracağını ilan ettiği topraklarda dört-beş yıl önce IŞİD, Türkiye’yi yönetenlerin aleni desteği ile cihatçı koridoru oluşturmuştu.
Uluslararası camia ve Batı medyası buna IŞİD Otoyolu diyordu.
2011 ile 2015 arasında onbinlerce cihatçı militan, en başta IŞİD olmak üzere Esad muhalifi kisvesine bürünerek ve Türkiye sınırlarından büyük desteklerle uğurlanarak Suriye topraklarındaki cihatçı çetelere katılmışlardı.
Daha sonra yaralandıklarında ya da ihtiyaç duyduklarında sınırı iki yönlü olarak rahatça, MİT’in ve sınır muhafızlarının gözetim ve denetiminde geçmeye devam etmişlerdi.
Bu konuda haddinden fazla belge, bilgi ve tanıklık birikimi var.
Türkiye güvenli bölge önerisini belki de bu nedenle bir türlü ABD'ye kabul ettiremiyor.
Çünkü güven sağlayacakları iddia ettikleri bölge zaten güvenli! Türkiye bu bölgede ne yapmak istiyor?
Bu operasyon, oradaki Kürtleri ve diğer halkları temizleme amaçlı olduğu için olsa olsa güvensiz ve tehlikeli bir ortam yaratır. Ve bu ortam da ABD’lilerin iddia ettikleri gibi sağda solda uykuya yatmış ya da kılık değiştirmiş IŞİD hücrelerinin işine yarar.
Şimdi Türkiye Suriye sınırı boyunca, Cizre’den Türkiye’nin işgali altındaki Cerebulus’a kadar yaklaşık 500 kilometrelik bir bölgede, ‘Barış Koridoru’ adı verdikleri bir alanı kendi insiyatifleri ile ele geçirmeye kararlı olduğunu söylüyor.
Bu durumda alelacele Türkiye’ye gelen bir ABD askeri heyeti ile görüşmeler süredursun bu koridorun ne işe yarayacağı sorusu sorulmaz mı?
Sahi kimler geçecek bu koridordan?