Armağan Kargılı
Sürüye sayarlar bizi…
Birleşik Krallığın yalan söyledikçe popülaritesini ve oylarını arttıran Başbakanı Boris Johnson, yeni korona virüs salgınını "bir nesil için en korkunç halk sağlığı krizi" diye tanımladı ve ardından da kamuoyuna belki de ilk kez ve açıkça, yalana başvurmadan, lafı dolandırmadan hükümetinin gerçek görüşünü söyledi: "Çok sayıda aile daha, sevdiklerini kaybedecek."
Brexit şampiyonu, sağ popülizmin yılmaz savunucusu Boris Johnson da yurttaşlarına şehitlik vaat etmenin farklı bir versiyonuyla çıktı halkın karşısına.
Ayrıntılar, Birleşik Krallık hükümetinin Bilim Başdanışmanı Sir Patrick Vallance’dan geldi. Hükümet "sürüye bağışıklık" kazandırma kararı almış.
Eğer ülke nüfusunun "yüzde 60’ı bağışıklık kazanırsa herkes biraz korunur"muş.
Bazı uzmanlar, "Duyduğumuzda yine soğuk bir İngiliz şakası sandık ama değilmiş" dediler. Dünya Sağlık Örgütü "yanlış ve tehlikeli" yorumu yaptı.
Yüzde 60’ın bağışıklık kazanmasının ne anlama geldiğini anlamak için basit bir matematik hesap yetiyor.
Birleşik Krallığın Kuzey İrlanda, İskoçya, Galler ve İngiltere olmak üzere toplam nüfusu yaklaşık 68 milyon. Uzmanlar, yüzde 60’ın yani 41 milyon kişinin bağışıklık kazanmasının en az 250 bin kişinin ölümüne yol açacağı uyarısında bulundular.
Şu anda en iyimser verilere göre yeni korona virüs kapmış olanlarda ölüm oranı yüzde 1, daha kötümser verilerde ise bu oran yüzde 3,4’e kadar çıkıyor.
Rakamlar, eğer yeterince önlem alınmaz ve salgın en azından yavaşlatılamazsa ölümlerin kolaylıkla 3-5 katına yani 1-2 milyon düzeyine çıkabileceğini gösteriyor.
Bu "strateji"den hükümet şu anda ciddi bir şekilde geri adım atmak zorunda kaldı. Ama ne ilginçtir ki, böylesi korkunç bir senaryo bazıları tarafından hâlâ tartışılıyor. Farklı versiyonları da neo liberal, sağ iktidarlar tarafından uygulanmaya başlandı bile çoktan. ABD Başkanı Donald Trump’ın salgını küçümseyen hali, Brezilya'nın aşırı sağcı Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’nun -kendisinin de yeni korona virüs aldığına ilişkin iddialar arasında- salgını medyanın abarttığı bir fantazi diye tanımlaması, bazı yöneticilerin bunu yandaşları için bir fırsat olarak görmesi Boris Johnson’ın 250 bin insanın yaşamını hiçe sayması konusunda yalnız olmadığını ortaya koyuyor.
Peki, şu anda durum Birleşik Krallık’ta ne derseniz;
Henüz hiç bir yasak yürürlükte değil.
Sadece çağrılar yapılıyor.
Buna rağmen araba sesi yok, uçak sesi yok hatta neredeyse çocuk sesi bile duyulmuyor.
Turistler, dünyanın en fazla ziyaret edilen şehirlerinden biri olan Londra’dan bile çekildiler.
Yasak olmasa da kafeler, restoranlar, pub’ların tamamına yakını kapalı. Açık olanlarda da müşteri pek görülmüyor.
Küçük işletmelerin çoğu iflas riski altında.
Marketler hâlâ yağma ediliyor.
El sabunu, el dezenfektanı bulunmuyor.
Parasetamol gibi antigribal ilaçlar "kişi başı en fazla 2 adet" kuralıyla market akınının başlamadığı saatlerde bulunabiliyor.
70 yaş üzerindekilere evlerinde kalmaları, büyükanne ve büyükbabaların torunlarından uzak durmaları çağrısı hükümet tarafından yapıldı. Çünkü virüsün çocukları daha az etkilediği ortaya çıkmış olsa da yaşlılara bulaştırmada etkin rol oynamalarından endişe ediliyor.
‘Sürü bağışıklığı’nın sosyal maliyetine katlanamayacağını sonunda gören hükümet geri adım attı, en azından bu kavram artık ağıza bile alınmıyor.
Cuma akşamı (19 Mart) okullar kapanıyor.
Sağlık çalışanları ve çalışmak zorunda olanların çocukları, okulda verilen yemeklerle karnını doyurabilen ya da ev içi şiddet ve benzeri nedenlerle korunması gereken çocuklar için gönüllülük esasına dayalı olarak bazı okullar ya da sınıflar açık tutulacak.
Küçük işletmeler başta olmak üzere bazı destek planlarından söz edilse de bunların ne olduğu konusunda ayrıntı yok.
Ev sahipleri, kirasını ödeyemeyen kiracıları şimdilik 3 ay süreyle evden çıkaramayacak ama ödeyemedikleri kiraların ne olacağı da belli değil.
Londra’da metro ve otobüs seferleri devam etse de yeni düzenlemelere gidildi, metrolar sadece belirlenen duraklardan yolcu alıp indirecek.
Evden çalışma, en yaygın kavram haline geldi ama işsizler ya da potansiyel işsizler için henüz bir plan yok.
Test mi?
Johnson, yakında kitlesel testlerin başlayacağı "müjdesi"ni verdi.
Çok mu tanıdık geldi bazı şeyler?
Savaşlara karşı çıkmak yerine göçmenlerden nefret söylemi yayanlar, gelir adaletsizliği uçurumunu milliyetçilik, ırkçılık sayesinde görünmez kılanlar şimdi de insanlığın karşı karşıya kaldığı böyle bir krizin, sınırlara polis dikerek aşılacağına insanları inandırmaya çalışıyorlar. Ne ilginçtir ki, bu politika hâlâ destek görüyor.
Salgından yaşamını yitirenlerin sayısı her geçen gün artıyor ve birlikte bir çözüm aranmazsa yani virüsle mücadele alanı bütün dünya olarak görülmezse önlenecek gibi de görünmüyor.
İşsizlik, iflas gibi çöküntüler daha şimdiden başladı.
Herkesin tek umudu, henüz bilimsel bir kanıtı olmasa da yaz sıcakları.
Bugünlerde iki türkü takıldı dilime.
Adalet mücadelesi yürüten Grup Yorum’a da selam olsun.
"Kurtuluş yok, tek başına
Ya hep beraber…"
Diğeri de
Pir Sultan’dan; "Sürüye saydılar bizi."
Bu sorunun bir insanlık mücadelesi olduğunu, sorunun üstesinden gelmenin tek yolunun ancak insanı birinci plana koymak olduğunu daha yüksek sesle ifade etmezsek daha çoook sürüye sayarlar bizi.