Suudi, Katar parası ve vicdan problemi

Seçim zaferinin anahtarı vatandaşın vicdanını harekete geçirmek olmalı. Özetle seçim galibiyeti boş tencerede değil, vicdanların haksızlıklara isyanında aranmalı. Belki hala vakit vardır.

En baştan şunu söyleyeyim, Suudi ve Katar parası ile vicdan meselesi tamamen ayrı konular, ülkeye Suudi, Katar ya da başka bir ülkeden para girişinin vicdani bir boyutu doğrudan olamaz.

Ancak, belki de dolaylı ama çok önemli bir boyutu vardır, bu konuyu tartışmak isterim.

Bu konuları parça parça daha önce de yazdım ama bir kez daha derli toplu bir biçimde vermek isterim.

Siz bakmayın Erdoğan’ın asılsız sallamalarına, Türkiye ekonomisi küçük bir ekonomi, bir türlü nicelik (milli gelir) ve nitelik (hukuk devleti) sıçraması yapamıyor.

Bunu görmenin en iyi yolu da Türkiye’nin dünya nüfusu ve dünya üretimi içindeki payına bakmak.

Dünyamız geçen ay sekiz milyar nüfusa ulaştı, Türkiye’nin nüfusu ise sayıları tam bilinmeyen Suriyelileri ve Afganları bir kenara bıraksanız dahi kemiksiz seksen beş milyon yani dünya nüfus payımız yüzde birin üzerinde ve bu oran yavaş ama muntazaman yükseliyor.

Milli gelirimiz ise 800 milyar dolar düzeyinde ama dünya senelik katma değer üretimi (dünya geliri diyebilirsiniz) yüz trilyon doları geçiyor artık.

Başka bir ifade ile Türkiye ekonomisi dünya ekonomisinin yüzde birinden daha küçük.

Senelerdir söylerim, sorumlu, ciddi bir hükümetin ilk ekonomi hedefi Türkiye ekonomisinin dünya payını nüfus payımızın üzerine çıkarmak olmalı yani ekonomi payını yüzde birin epey üzerine çekmek .

Siz bakmayın nüfus itişli G20 geyiğine, zaten artık ilk yirmide bile değiliz, Türkiye ekonomisi küçük bir ekonomi ve bu küçük ekonominin kendini yeniden üretebilmesi için gerekli dış kaynak da öyle abartılacak kaynaklar, paralar değil.

Düzgün bir hukuk devleti olsak bu iş zaten hemen çözülür.

Bugünkü gibi hukuk devletinin ayaklar altına alındığı bir ortamda sorun net hata ve noksanla (!!!!!), Suudi Arabistan’dan, Katar’dan, vs. gelen paralarla, Güney Amerika’dan Avrupa’ya sevkedilen uyuşturucu ile kısa vadede çözülüyor, Türkiye konumu itibariyle önemli bir ülke, Ukrayna meselesi ile bu konjonktürde daha da önemli oldu, Erdoğan şekilde görüldüğü gibi seçime kadar ödemeler dengesi krizini erteleyebiliyor.

Muhalefetin seçimlerde Cumhurbaşkanlığını ve TBMM çoğunluğunu kazanabilmesi için ekonomik krize bel bağlaması kanımca çok yanlış bir yöntem oldu, Katar, Arabistan gibi ülkeler krizi erteliyorlar.

Neden mi?

Ben de Katar Emiri, Suudi Prens olsam, kendime bu kadar hakaret eden birinin iki kuruş için yaptıklarını, yapacaklarını görmek, bunu sürdürmek için ortaya bir beş milyar, on milyar dolar atarım, zaten bu paralar da muhtemelen Merkez Bankasında hesap açılmak suretiyle geliyor, Arapların aldığı bir risk bile yok ama çok eğleniyorlardır herhalde “Gösteririm ama vermem” diye.

Muhalefetin yapması gereken geniş seçmen kitlelerinin vicdanlarını harekete geçirmek olmalı idi.

İnanılmaz hukuksuzlukların, işkencelerin yaşandığı, Çorlu tren faciasında tutuklu görevlinin kalmadığı, AİHM kararlarının uygulanmadığı, anadili Kürtçe olan vatandaşlara ve herkese büyük haksızlıkların yapıldığı, güvenlik güçlerinin vatandaşın gırtlağına çökebildiği, üniversitelerin ve tüm öğretim sisteminin çökertildiği, Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayan hakimlerin Yargıtay’a taltif edilerek atandığı, KHK kepazeliğinin yaşandığı, ihale sisteminin hırsızlık sistemine döndüğü bir ülkede muhalefet seçim zaferini ekonomik krizde aramamalı idi.

Seçim zaferinin anahtarı vatandaşın vicdanını harekete geçirmek olmalı.

Özetle seçim galibiyeti boş tencerede değil, vicdanların haksızlıklara isyanında aranmalı.

Hukuksuzluğa, ahlaksızlığa, vicdansızlıklara değil de boş tencereye isyan edecek seçmen profiline de tencerenin dolmasının hukuksuzlukların, vicdansızlıkların sonlanması ile mümkün olabileceği anlatılabilmeli idi.

Belki hala vakit vardır.

Seçmenin vicdanı bu haksızlıklara kör ise, zannetmek istemiyorum, zaten Erdoğan bile çoktur bu ülkeye.


Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi